- 624 Okunma
- 6 Yorum
- 7 Beğeni
HER ŞEY GEÇER...
Yalnızlığın çalım attığı bir düş’ ün tam da ortasındayken çaldı ziller aslında zil takıp oynayan düşlerden tembihliydim ben; her gördüğüme inanmamam gerektiğinin bilincinde bir seyrüsefer ki edindiğim izlenim, sadece boşa düştüm ve boşa koydum aslında boşluğun en sadık nahoş hiçliğiydim.
Göğsümdeki devasa parantez.
Evet, biliyordum, biliyordum işte: ben bir ardıç kuşuydum hayli pohpohlanan yalnızlığımın da ikramıydım ve ikram ettim tüm insanlığa iç sesimi ve imtina ettiğim her kimse, kimsesizliğin kıblesinde gidip geldim defalarca ve ulaşamadığım o hedef ne de olsa hedefindeydim evrenin belki kırbaçlanan yüreğimle alacaklı belki şehvet dolu seslerinde gölgelerin hayli utangaç belki de bir film karesine saklanan figürandım.
Başrole soyunmuştum oysa ve çıplaklığımı g/izledim sahip olduğum karanlıkla.
Bir aldatı idi hayat.
Mutluluk ise refüze edilen bir şölendi.
Kayrasında yalnızlığın içimin söküklerinden diktiğim bir düş’ tüm ben aslında ve hiç düşmediğim kadar aşkın pervazında öten bir saka kuşuydum ansızın terk edilip de gidecek yeri olmayan.
Hüzünse yalnızlığımın ırkıydı.
İnsanlar ise ırkı olmayan çürük düşler gibi dağılıyordu hayatın tam da ortasından bölündüğü lezzetli elmanın sapıydım belki de ne de olsa bir ömür hiçbir baltaya sap olamamışlığın verdiği hicranla artık biliyordum bir elmanın sapı olduğunu ve içindeki çekirdeklerle ıskaladım yeniden mutluluğu ve hicranın ölüm uykusunda o çetrefilli yolculuğumdan arda kalandı mutsuzluk.
Göçebe idi ruhum.
Göçmen kuşların gagalarında bir öç alma dürtüsüyle tüm insanlığın birbirini yaraladığı ve aldığım yaralardan bir dünya inşa ettim ve biliyordum artık ayrıcalıklı olduğumu.
Yetinmeyi bilsem de.
Yetemediğim cihanın içgüdüsünde saklıydım ve itildiğim kadar da itiyordum yanıma yaklaşanları.
Yalnızlığın güftesini yazarken mezar sessizliğinde besteliyordum yazdığımı ama ne gelen vardı ne de giden sesimi duyuracağım ve içime kapandığım işte gördüğüm o düş ertesinde.
Ben bir düş’ tüm düşmekse yere kalkmak yeniden ve düşlediğim hiçbir şey de gerçek olmayacaktı madem uyumaya devam ettim hatta gözüm açık gördüğüm düşleri de kayıt altına aldım ve ifa edeceğimden fazlasını yüklenmiştim: dile gelmeyen neyse ve karanlığın iç sesindeki o ayrıcalıkla biliyordum da nereye varamayacağımı bu yüzden son verdim attığım adımlara.
Bir ad’ım bile yokken çağrılara yanıt vermedim ve unutulmuşluğun ikliminde men ettim ben de beni unutanları ve görkemli sarayında hülyaların esinlendiğim hangi duygu ise kilitledim kalbimi belki de yaşarken yattığım kabrin isyanıydı dile gelen ve sağ kaldığım kadar da sadık kalacaktım iç sesime.
Gürültüsü yalnızlığın verilebilecek en büyük tepkiydi ne de olsa.
Bir dünya dolusu insanın sessizliğine mahal verense kabullendiğim kaderimdi ve kederimle tokalaşan iç sesime verip veriştiren sözcüklerden bir salıncak yaptım kendime ve uçmanın güzelliğini yaşadım ayaklarımı yerden kesen salıncak ve rüzgârın hızına ise rakipti iç sesim aslında doğamda saklı tevazu ve umudu eksik etmeden eksik etekli tabir edilen varlığımla şerh düşmüştüm ümitsizliğe.
Yaşadığım kadar hayal kuracaktım ve de düş görecektim ve gerçeğin ne olduğunu da sadece ben bilecektim elbet bir de Yaratan yoksa yaşamanın ne anlamı kalırdı?
Yaşam bir türküydü.
Yaşamak bir güdüydü.
Sevginin perçemine eşlik eden kar taneleri gibi yaz sıcağında bile üşüyordum madem biliyordum karda açan bir kardelen olduğumu ve biliyordum işte yazın kavurucu sıcağında bile solmadığımı ve solmayacağımı.
Sonra sordum birilerine.
Kaçıştılar.
Herkes gitmişti benden başka ve başucumda annem.
Baktım gözlerine ses etmeden.
Ses etmeden başımı okşadı ve gözlerini kırpıştırdı.
Anlamıştım işte anlamıştım:
‘’Her şey geçer, kızım yeter ki sen geçme kendinden.’’
Düş değildim ben bilakis gerçeğin ta kendisi ve gördüğüm düşlere haksızlık yapmıştım.
Gerçi düşmüştüm yere hem de sertçe başımı çarpmışken ama işte yine dimdik ayaktaydım.
Her şey geçiyordu işte.
Zaman da geçiyordu insanlar da geçip gidiyordu hayatımdan.
Bense defalarca kendimden geçmişken.
Gün ışımaya başlamıştı ve gülümsedim ve içimden bir kere daha geçirdim her şeyin geçtiğini ama kendimden asla geçemeyeceğimi…
YORUMLAR
Gülüm Çamlısoy
Çok çok teşekkür ediyorum.
Selam ve dua ile ağabeyim.
Allah razı olsun
Gülüm Çamlısoy
Çok çok teşekkür ediyorum.
Selam ve dua ile ağabeyim.
Allah razı olsun
Yazılanlar okunmak ve iç dünyanıza milyarlarca insanı davet etmek. Onlara gonlunuzun penceresinde ki perdeyi aralamak düşüncelerinize davet etmek, binlerce yıl sonra dahi ruhunuzu yaşatıp yazdıklarınız ile yaşamak. İşte bütün dünyada ki en erdemli duruş en onurlu oluş budur. Yazdıklarınız kim bilir kimleri davet edecek yıllar yıllar sonra gönül hanenize. O mabede yalın ayak sessizce girerken duyacakları saygı ise sizin hediyeniz olacak. Belki beden değil ama ruhunuz bundan haberdar olacak.
Güzel ve gayet başarılı bir yazi okudum. Etkileyici
Tebrik ve takdir ediyorum,
Saygılar üstadem
Gülüm Çamlısoy
Ayakta kalmak adına.
Duygular ve yazılanlar sonsuz.
Aşk gibi rahmet gibi sevgi gibi.
Yazmaya vesile aslında yaşama dair ne çok şey birikmiş en derinde.
Çok teşekkür ederim yürek dolusu.
Selam ve de saygılarımla
Her şey öyle geçiyor ki ardında izlerini bırakarak da olsa.
Biz geçmeyelim kendimizden özümüzden kimliğimizden doğallığımızdan......
Harika yazını kutlarım arkadaşım
Hayırlı akşamlar dilerim
Sevgilerimle
Gülüm Çamlısoy
Yalnız olmadığımı biliyorum.
Renkler ve duygular hayatın bir mozaiği iken içimizde saklı dünya ve gerçek dünyaya kafa tuttuğumuz ki çeliştiğimiz ama güzellik uğruna iyilik adına çabaladığımız.
Ne çok şey ne çok insan gelip geçen.
Bizlere aynı kalmak adına ayakta kalmak adına hiç bir değerimizden de ödün vermezken.
Çook teşekkür ederim canım arkadaşım benim.
Hayırlı akşamlar.
Geç kaldım bu gün ama koşa koşa da geldim.
Sevgimle güzel yürekli arkadaşım.
Var ol sen
‘’Her şey geçer, kızım yeter ki sen geçme kendinden.’’
Bu cümlenin üzerine ne söylenebilir ki?
Kutlarım harika yazını arkadaşım. Sevgimle.
Gülüm Çamlısoy
Güzel yüreğine selam olsun.
Sevgimlesin