Doğanın İyileştiren Gücü
Sıradan bir insanın sıradan hikayesidir bu:
Yüzüne gün ışığı degsin diye balkona çıkar Dina. Aralık ayının serin havası yüzüne çarpar. Burun deliklerini şişirerek bir iki kez derin nefes alır, ama bu, içindeki endişeyi yok etmeye yetmez.
Düsünceleri, düyanın içinde bulunduğu karanlık ve hastalıklı halinden yoğunlaşmıştır; bu nedenle beçaredir. Tekrar içeriye girer ve kapıyı kapatır.
Ani bir kararla, bir dirhem huzur bulmak için, evinden çıkar Dina. Az ilerideki Orman’ın ümit vaat eden görkemli denizine bırakır bütün benliğini. Kısa bir süre sonra, zihni yenilenir; hashas ruhu da yadsınamayacak kadar huzur bulur.
Ağaçlardan ve üzerine bastığı yumuşak topraktan aldığı pozitif enerjiyi her bir hucresinde hisseder. Orman’ı okşar gibi gezinirken, kuşlar da, metanetli cıvıltılarıyla onu selamlar. Kısacası, Orman ve yoldaşları, ona sıcak sevgilerini sunarak sahiplenirler.
Böyle durumlarda, Dina’nın ruhu, ağaçlarda, çalıların çıplaklığında; ayaklarına takılan kuru ve çürümeye yüz tutmuş kahverengi tonlarındaki yaprakların sesinin gizeminde tutuklu kalır.
Biraz yürüyüp etrafına bakındıktan sonra, göğüs kafesinde bir rahatlama sezinler. Nemli olsijeni derin derin içine çeker; ciğerlerinin iyiden iyiye açılmasını sağlar. İşte o zaman, gözlerinin gerildiğini ve daha iyi görebildiğini de duyumsar.
Bir süre sonra, bir ağacın altına çöker ve sırtını dayadığı o güçlü gövdeden gücüne güç katar Dina. O vakit, şansı da yaver giderse, ya bir kuş, ya bir sincap, ya da bir tavşan ziyaretine gelir.
Böylece Orman, muhteşem bir iletişime evsahipligi eder. Dina, onlara genellikle, "ne olur! bana iyi bir tavsiyede bulun...", der. Ancak onlar, çoğu zaman umarsızca çeker giderler.
Oysa Orman farklıdır: O hep olduğu yerde kalır; sadıktır, vefalıdır. Tuhaf ve büyüleyici bir önseziyle, Dina’ya sadakatini gösterir. Dina meramını anlatmasa da, Orman, onun halini bir çırpıda anlayıverir.
"Olanı olduğu gibi kabul et" diye fısıldar Dina’nın kulağına. Sanki Orman, tüm titizligi ve içtenligiyle huzur ve harmoni sunmak için vardır.
Bundandır ki, Dina’nın yüreği huzurla ısınır ve var olmanın hafifligini hisseder. Biraz düşündükten sonra, "peki, deniyeceğim" der Orman’a.
Ne var ki, daha sonra eve döndügünde, hiç bir şeyin değişmemiş olduğunu ve omuzlarındaki ağırlığın geri geldigini sezinler.
Çıkmazında kaskatı kesilen Dina, Orman’ın tavsiye ettiği gibi sakin olamıyacağını ve problemlerini "olduğu gibi" kabul etmekte güçlük çektiğini kanıksar.
Ertesi gün, tekrar Orman’a geri gider. Orman’a, "ne demek istedin? Dediğin gibi yaptım! Sakin olmaya çalıştım, ama başaramadım" diyerek, sitemde bulunur.
Orman her zamanki metanetiyle, "sakin ol! Sen ne kadar acelecisin..! İçinde bulunduğun durumdan hoşnut degilsin, anladık! Bu durum, senin kendi başına degiştirebilecegin türden değil, anlıyor musun? Olanı olduğu gibi kabul et", diye fısıldar.
"Rüzgarin esintisine bırak kendini ve esinitinin hızını kesmeye de kalkışma. Vakti geldiğinde rüzgar dinecektir", der Orman ve sakin sakin öğüt vermeye devam eder:
"Rüzgar mutlaka esecek, yağmur ıslatacak; kar üstüne yağacak ve üşüyeceksin. Ancak, kaçınılmaz olarak, karanlık yerini aydınlığa bırakacak, güneş doğacak ve ısıtacaktır. Sana düşen görev, sakinliğini korumaktır, aynen benim gibi."
Orman’ın bu nutukvari açıklaması üzerine düşünmeye başlar Dina: "E, tabii! sana göre kolay... Sen nasılsa olduğun yerde özgür ve rahatsın. Yagmur da yağsa, fırtına da esse, senin yerin burası. Ya ben..."
Başını göge doğru kaldırır Dina ve sırtını yasladığı ağacın kıpırdayan dallarına bakar. Dalların arasından sızan gökyüzünün alacalı renkleri, başını döndürür.
Derin bir iç çeker: Her şeye rağmen minnetdar olduğunu kanıksar; çünkü buraya her geldiğinde, huzur bulur; büyülenir ve yüreği harmoniyle dolar.
Herkesin taptığı, kutsadığı başka tanrıları vardır, ama Dina’nın tanrısı da, doğadır. Orman’dır.
Oturduğu yerde gözyaslarına hakim olamaz Dina; sessizce ağlar. Tükenmek bilmeyen gözyaşlarını usul usul silerken, hafif bir hışırtı duyar. İrkilir. Başını sesin geldiği yöne çevirir.
Sulu gözleriyle yan taraftaki Çam ağacının gövdesine tutunmus olan, uzun ince gagasıyla Agaçkakan’ı görür. Dina, kıpırdamadan ve adeta nefesini tutarcasına bu muhtesem ve rengarenk kuşu dikizler.
Ancak az sonra, köpegiyle yaklaşmakta olan bir adam, onun oradan uçup gitmesine neden olur. Dina’nın gözlerinin sululuğu geçmiştir artık. İçinde tarif edilmez, tuhaf bir rahatlık hisseder.
Ağaçkakan’ın güzelliğine ve yeteneğine imrenen Dina, "Bu kuş kadar hafif ve özgür yaşamalı insan", diye geçirir içinden.
Bir süre sonra, oturduğu yerden kalkar Dina ve tüm benliğiyle, ağaçları, dalları; rengarenk otları ve yosun tutmuş taşları inceleyerek yürür. Arada bir derin, derin nefes alır. Ciğerlerine inen temiz havayı kutsar; keyif aldığını sezinler.
Sonra, başını kaldırıp dalların ve yaprakların zarif dansını izler. Orman’ın sunduğu bu sükünetin iyileştirici gücüyle bütünleştigini, bir kez daha hisseder Dina.
Evin yolunu tutarken, tekrar Orman’ın kulağına fısıldadıklarını düşünür: "Olanı olduğu gibi kabul et..." Sanki, her bir kelimenin kendine özgü bir enerjisi vardır.
Sanki, hem Dina’nın, hem de Orman’ın ruhları, hüzünleri ve sevinçleri olaganüstü bir kolaylıkla iç içe geçmiş gibidir.
Evet, der Dina, rüzgar esecek, yağmur ıslatacak, kar üstüme yağacak ve üşütecektir; ancak vakti geldiğinde karanlığın sonu aydınlıkla bitecektir. Ve sonra, güneş doğacak ve ısıtacaktır...
KURBANSIZ, SEVGİ DOLU BİR BAYRAM OLMASI DİLEKLERİMLE...
Heidi Korkmaz 27/12- 2020 STHLM
YORUMLAR
Yazıların uzun ama tekrara düşmeden...
Doğayı sevmek ama o kadar...
Dünya gezegeninde insan esastır...
İnsan ise 'her şeyden izler taşır'...
Bir müslümana Allahtan başkasına saygıdan ilerisi haram...
Bu söylediklerim sınır şeyler...
Kimseyi yargılamak aklıma gelmedi...
Doğayla ilgili duyarlıkta buluşmak dileğiyle...
Çok saygımla.
Tüya
Yazımda, öne çıkardıklarımla, inandıklarımla,, ben de, kimseyi yargılama amacında değilim...
Tekrar teşekkürler, saygılar, sevgiler, efendim.