- 614 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
857 - ALLAH İÇİN SEVMEK
Onur BİLGE
“İlahi Aşk, Allah için sevmek değil mi? Bundan ne anlaşılıyor? Allah Aşkı... Allah’ı sevmek. Değil mi? İlahi Aşk, kula Allah aşkıyla duyulan yakınlık, değil mi?”
“İlahi Aşk, Allah için sevmek... Bu doğru... Allah Aşkı, Allah’ı sevmek. Bu da doğru ama ikisi arasında doğu ve batı kadar mesafe var azizim!
Birincisi vasıtalı aşk, ikincisi doğrudan, vasıtasız... Eğer Allah için sevmeyi daha önceki konuşmalarımızda kullansaydın, hiç bir sorun yaşamazdık. Oysa sen “Sadece Allah aşkı kaldı!” ifadesini her zaman kullandın. Ben hep oradan baktım. Bundan sonra kulu da seversen, Allah için sevdiğine hükmedeceğim.
İlahi aşk, ayna gibidir. Aynanın iki yüzü var ve iki yüz de aynaya aittir. Arif, arkasındaki sırrı kavlatıp perdesiz seyir ister, diğerleri ön yüzündeki görüntüyle sevinir.”
“Bir cam parçasına gün ışığı düşmüş. Işığı ve parlaklığı kendisinden sandım. Aldandım! Yanına vardım, baktım... Hayal kırıklığı... Onun için artık kul sevgisiyle işim kalmadı. Bir Allah aşkı kaldı bende.”
“Cenabı Allah, aşkını karşılıksız bırakmasın! Kat kat fazlasıyla, ödüllerin en güzeliyle ödüllendirsin! Karşılığında ne umuyorsan, onları esirgemesin! “Yeni bir konu açarsak laf uzar.” demiştim. Öyle oldu. Söz döndü dolaştı letafete geldi. Cin çarpar gibi çarpmadan konuyu kapatalım.”
“Neden çarpsın?”
“Neden bu kadar geç sordunsa o yüzden... Sorunun cevabı soranda saklı... O iyi bilir! En iyisi susmak galiba. Susup beklemek, cinlerden uzak durmak için. Rahat ol, bir şey yapamazlar!”
“Ne şeytanı gör, ne de salavat getir!..”
“Salavat, şeytanı görmeden de dilimde... Şeytandan ürkerek yola çıkmam! Elhamdülillah zırhım sağlam! Onu delip giremez!”
“Yoksa çarpılırdın Maazallah! Zaten çarpılmak istiyor, bir cin bekliyorsun!”
“Alay etme yahu! Gönlünü Allah’a teslim etmişsen, o da götürüp bir gönle bağlarsa, onu oradan hangi güç çözebilir ki! Bu noktada çarpılmak, bir emirle olursa, buna şeytan çarpması denemez!”
“Öyledir! Şeytanı yönlendiren de O!”
“O’nun emriyle öyle bir gönülde, şeytan bile af dileyerek bin defa secdeye kapanır!”
“Of anam of! Coşmuş bu! Uçmuş bu!..”
“Kısa kesmeli değil mi? Şair abartı yapar.”
“Örtmeli üstünü, kapatmalı kapıları, içerisi, yası, ölümsüz nefesi kendine yeter. Gönül abartı yapmaz! O, padişaha tabidir. Şair ve şairlik de ne oluyor ki abartı yapsın!"
"Mecnunun Leyla’ya cisimsiz düşkünlüğü, kızın çirkinliğini güzelliğin doruklarına taşımıştır. Bu sırrı anlamak lazım ki Leyla’nın değerini anlaşılabilsin! Mecnun olmayana ne fayda!"
"Sahi, sen âşık olmak istiyordun ya... Olursan ne yapacaksın?”
“Cevabı kolay değil mi ama bedeli ağır! Bazen hafiflemek ihtiyacı duyuyor insan. Âşık olmak başka şey, murat almak bir başka şey... Murat alana kadar bedel ödemeye mahkûmuz. Âşık olunca her şey bitmez. Aksine her gün binlerce kere sınavdan geçmek gerekir. Kolay mı! Tam bir cehennem azabı! Ya da kabir azabı... Çok tehlikeli, riskli bir iş!”
“O zaman boş ver! Vazgeç bu istekten! Geri yolla, gitsin!.. Bu, hanımlara iltifat etmeye benzemez. Hanımların da nispet yapmasına... Çok akıllısın!”
"Bediüzzaman Said Nursi: “Aşk, şiddetli bir muhabbettir.Fani mahbublara müteveccih olduğu vakit ya o aşk sahibini daimi bir azab ve elemde bırakır veyahut o mecazi mahbub o şiddetli muhabbetin fiyatına değmediği için bir mahbubu arattırır. Aşk-ı mecazi Aşk-ı hakikiye inkılab eder.” demiş."
"Dedim ya... Çok acı!.. “O mecazi mahbub, o şiddetli muhabbetin fiyatına değmediği için..." Tam bir hayal kırıklığı!”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 857