- 457 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Tütün rejisinden Adıyamanlı tütüncülere
TÜTÜN REJİSİNDEN ADIYAMANLI TÜTÜNCÜLERE
Önce düncel
“Tütün rejisi” terimini ilk defa duyanlar bu kelimelerle kastettiğimizin şeyin “Tütün Zamanı” filmi gibi bir rejisörlük ürünü veya tütün hakkında kısa film yarışması olduğunu zannedebilir.
Alâkası yok…
Tütün rejisi; Düyun-u Umumiye bünyesinde, 27 Mayıs 1883’te kurulan ve asıl adı “Memalik-i Şahane Duhanları Müşterek-ül Menfaa Reji Şirketi” olan bir kuruluştur. Osmanlı topraklarında yetiştirilen tütünleri alma, işleme ve satma ayrıcalığına sahip birkaç yabancı şirketin ortaklığından oluşan bir müessesedir. İnanamayacaksınız ama o devrin yöneticileri, bu şirkete tütün, tuz ve kahve vergilerini toplama imtiyazı da vermişti. Artık gelirleri Osmanlı memurları değil, Reji memurları toplayacaktı. Günümüzdeki moda tabirle vergi toplama konusunda paralel bir yapı oluşmuştu.
Biliyorum, inanması zor; “Hükümet böyle bir rezaleti nasıl kabul eder?” diyorsunuz içinizden. Sebebi savaşlar ve savurganlık tabii. Sanayi devrimini ıskalayan Osmanlı önce iç borçlanmayı, sonra da dış borçlanmayı öğrendi. Borç almak kolaydı ama ödemek zordu. Bir müddet borcu borçla kapatarak (günümüzün tabiriyle takla attırarak) durumu idare etti. Fakat gün geldi, devlet tıkandı. Devlet-i Âliye’nin o kadar çok borcu vardı ki hiçbir bankerden, hiçbir ülkeden dış borç alamıyordu. Alacaklıların baskısıyla Düyun-u Umumiye (Genel borçlar anlamına gelir, bu müessese 1881’de bugünkü İstanbul Lisesi binasında) kuruldu ve bu kuruluşa dış borçlara karşılık otuz yıl süreyle vergi toplama hakkı verildi.
Düyun-ı Umumiye bünyesinde faaliyet gösteren Reji memurları Anadolu’ya dağıldılar ve kaçakçılığı önlemek için “kolcu” denilen güçlü kuvvetli binlerce eleman buldular.
Osmanlı üreticisi, ürettiği tuz, tütün ve alkolü Reji’nin belirlediği fiyattan Reji idaresine vermek zorundaydı. Köylü, Reji’den habersiz kendi içeceği tütünü dahi saklayamazdı. Üretici, ihtiyacı olan tütünü önce üç kuruştan Reji’ye satmak, sonra da on kuruştan satın almak zorundaydı. Bir köyden başka köye tütün götürmek kaçakçılık sayılırdı ve cezası çok ağırdı. Reji’nin silahlı kolcuları köylülere göz açtırmazdı. Bazı kaynaklar Reji kolcularının yirmi bin Osmanlı köylüsünü öldürdüğünü yazarlar.
Ya sonrası? Geldik Cumhuriyet dönemine… 26 Mart 1925’te ne oldu? Cevabı tahmin ediyorsunuzdur: Ulu Önder Atatürk sahneye çıktı ve Reji idaresini lağvederek “İnhisar” adıyla millîleştirdi. 21 yıl faaliyete devam eden İnhisar kuruluşu 1946’da TEKEL Genel Müdürlüğü hâline getirildi.
Gelelim güncele…
Sevgili okuyucularım; biliyorsunuz ki TEKEL’in alkollü içkiler ve tütün mamulleri olmak üzere iki faaliyet alanı vardır.
TEKEL’in alkollü içki bölümü; 17 fabrikası, hammaddeleri ve stok varlıklarıyla 2004’te 292 milyon dolara MEY İçki Sanayi ve Ticaret AŞ’ye satıldı. Daha sonra 2006’da MEY İçki, 810 milyon dolara Texas Pacific Group’a devredildi. Bu grup, 2011’de MEY İçki’yi satışa çıkardı ve 2 milyar 100 milyon dolara İngiliz DİAGEO şirketine sattı.
Velhasılıkelam aynı şirketi satan satana, milyon dolarları kapan kapana…
Geldik tütüne…
Sevgili okuyucularım, TEKEL’in şimdiki durumunu “Kendi gitti, adı kaldı yadigâr,” deyişi çok güzel özetliyor. Bu kuruluşun tütün mamulleri bölümü 2008’de özelleştirildi. TEKEL’in sigara üretim kısmını satın alan British American Tobacco (BAT), “Tekel” markasını da devraldı.
Günümüzde, tütün mamullerinde dünyanın yedinci büyük pazarı kabul edilen Türkiye’de sigara piyasasına beş yabancı şirket hâkimdir: Bunlar BAT, PHİLSA (Philip Morris – Sabancı), JTİ (Japan Tobacco), European Tobacco, İmperial Tobacco firmalarıdır.
Sevgili okuyucular, eskiden sigara paketlerinde “şu bölgenin tütünlerinden imal edilmiştir” gibi yazılar vardı; şimdi ise sadece üretildiği şehri belirten “Ü.Y. İzmir, Ü.Y. Samsun” gibi ibareler var. Niçin? Cevabı çok basit; ithal tütün yüzünden tütüncülüğümüz yok edildi de ondan.
Elbette ki sigara sağlığa zararlıdır; içmeyelim ve içirtmeyelim. Ayrıca “sigara ve alkollü içki üretmek devletin işi değildir” diye düşünenlerdenim ve Tekel’in özelleştirilmesine prensip olarak karşı değilim. Fakat özelleştirme esnasında, Türk tütününü ve üreticisini korumakla ilgili tedbirler alınmalıydı. Mesela “Sigaralarda kullanılan tütünün en az yüzde yetmişi Türk tütünü olmalıdır,” gibi bir madde konabilirdi şartnameye. Öyle görünüyor ki özelleştirme esnasında üreticiler için “Saldım çayıra, Mevla’m kayıra” ilkesizliği reva görülmüş. Bu sonuca nasıl mı vardım? Kısaca anlatayım.
1986’dan beri ithal edilen tütünlere her kilogram için 3 dolar, her sigara paketi için 40 sent fon uygulanıyordu. 2010 yılından sonra işlem görmüş ithal tütünlerde fon sıfırlandı. Yaprak tütünde ise 2011’de fon önce 2.25’e düşürüldü. Her geçen yıl kademe kademe düşürülen fon 2019’da sıfırlandı.
Şimdi siz söyleyin; bu kararnameler Türk tütününü batırır mı yüceltir mi? Tabii ki batırdı. Doğal sonuç buydu çünkü. Hükümet, ithal tütün vergilerini sıfırlamak yerine arttırsaydı tütün üreticilerimiz bu kadar mağdur olmazdı.
Sizin de bildiğiniz gibi Orhangazi – İznik havzasının ekonomisi büyük oranda zeytinciliğe yaslanır. Bunun yanında sebzecilik ve meyvecilik de vardır. Günümüzde yöre insanımızın ekonomisine tütünün hiçbir katkısı yoktur. Yuvarlak hesap elli yıl önce bu havzada tütün üreten çiftçiler de vardı. Tanık olduğum kadarıyla zor iş; tohum ekip tütün çimi yetiştireceksin, çimleri ekeceksin, dibini kazıp sulayacak ve zararlı otları yolacaksın, erken saatlerde tarlaya gidip tütün kıracaksın, her yaprağı ipe dizip tablalarda kurutacaksın, ıslatmadan, çürütmeden, küflendirmeden koruyup müşteri bulursan satacaksın vs. Çileli iş…
Bu havalideki tütün üreticiliği, tütün yetiştirilen boş tarlalara dikilen zeytin fidanlarının ağaca dönüşmesiyle birlikte kendiliğinden sona erdi. Fakat yurdumuzun değişik bölgelerindeki tütüncülük faaliyetleri 2008 özelleştirmesinden sonra bir balonun yavaş yavaş sönmesi gibi küçüldü, küçüldü… Şimdi anlıyoruz ki tütüncülük sadece Malatya ve Adıyaman’da kalmış.
Adıyamanlı tütüncüler…
İki haftadır bazı basın yayın organlarında Adıyamanlı tütün üreticileriyle ilgili haberler çıkıyor. Köylüler yollara düşüp feryat figan ediyorlar, hükümetten mağduriyetlerinin giderilmesini istiyorlar. Yandaş medyada yer almayan bu haberlerle ilgili araştırma yaptım. Gördüm ki Tarım ve Orman Bakanlığı “yetki belgesi” almadan tütün ticareti yapmayı 1 Temmuz 2021’den itibaren yasaklamış. Bu tarihten sonra yetki belgesi olmadan tütün satanlar veya tütünü bir şehirden başka şehre götürenler kaçakçı sayılıp 3 yıldan 6 yıla kadar cezalandırılacakmış.
Vay anasını sevgili okuyucular! Tütün rejisini mi hortlatacaklar acaba?
“Nedir bu yetki belgesi?” diyerek internette araştırma yaptım. Tam 28 sayfalık bir şartnameyle karşılaştım. Tümünü okumadım tabii, öylesine göz attım. Adıyaman’da birkaç dönümlük arazisinde tütün yetiştirerek ailesinin geçimini sağlayan bir köylü de okumaz bu şartnameyi. Okuyamaz, okusa bile oradaki şartları yerine getiremez.
“Yerli ve millî” kelimelerini dillerinden düşürmeyen devletlular, 28 sayfalık bu şartname ile zavallı tütün üreticilerine “American Tobacco ile rekabet edebilecek şartları yerine getirmezsen tütününü satamazsın” demek istiyor. Sonuç: Tütün üretmek serbest ama satmak yasak.
Sevsinler sizin yerliliğinizi ve millîliğinizi!..
Sevgili okuyucular! Siz de farkındasınızdır: 2008 özelleştirmesinden sonra tütün mamullerinde iki piyasa oluştu. Beş yabancı şirketin tekelinde olan sigara piyasası ve bir de her şehrin ve kasabanın ara sokaklarında mantar biter gibi çoğalan tütün piyasası. Bir paket sigaraya on beş lira veremeyen tiryakiler kıyılmış tütün ve sigara sarma makinesi alarak ihtiyacını gideriyor. Sanırım bu yasaktan sonra bu tür dükkânlar tek tek kapanacak. Yaşayıp göreceğiz.
Kalın sağlıcakla!..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.