- 688 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
854 - TEVHİT
Onur BİLGE
Bu akşam bizim için özeldi. Hepimiz Virane’de kaldık. Nehir’in doğum gününü kutladık. Birlikte yemek yedik, pasta kestik, eğlendik. O arada bizimkiler yine sohbete başladılar.
“Abajura bak! Işıktan görünmez olmuş. Acaba Allah da ondan mı görünmüyor azizim?” diye bahçedeki ampulün üstüne geçirdiğimiz makromeyi gösterdi Sadullah Bey. O anda dede de elinde son yaptığı ahşap pipoyla gelmiş, ona onu gösteriyordu. Arkadaşına yeni oyuncağını gösteren küçük bir çocuk gibi sevinçli ve mutluydu.
“Bak! Bu pipoyu ben yaptım.” demiş bulundu o anda. Soru cevapsız kaldı.
“Herkes kendi eseriyle övünüyor. Ya ben fakir? Övünülecek hiçbir şeyim yok!” diye hayıflandı zavallı ihtiyar.
“Gözlerim allak bullak görüyor." diye devam etti dede.
"Çok fazla yoruyorsun, ondandır. Belki de nazar değmiştir!”
“Dalga geçme! Bakıyorum da beni kızdırmak çok hoşuna gidiyor! Senin benden başka düşmanın yok mu?”
“O, senin şahsında benim bana düşmanlığımdır. İnsan bir aynaya bakmadan kendini göremiyor. Sen de bana ayna oldun. Sendeki beni gördüm. Ya sen? Sen Allah’ı gördün mü?”
“İki kapak arasına inci gizlemiş. O da gönül içine gizlenmiş. Yere göğe sığmayan... "
"Kâinata sığmayan... Zamansız mekânsız... Allah, gönül içinde...”
“Gözlerim yaşarıyor. Işık ters yönden geliyor. Belki de ışıklar çarpıştıkları için gözümü alıyor.”
“Işık kaynakları çok olsa da aydınlık tektir. O Nur da “Mümin kulumun gönlüne sığarım!” diyor. Tevhit marifetiyle anlamaya çalış! Mesela, her ne kadar sen beni sevsen de sevmesen de, sen benim gönlümdesin. İki gönül bir olmuş. Onları ayırabilir misin birbirinden! Hangisi senin, hangisi benim gönlüm? Yağmur damlalarını gönül say ve deryaya yağdığını düşün! Hangi gönül nerede? Bütün gönüller bir gönül deryası olmuş durumda...”
“Herkesin gönlü kendisine ait...”
“Kendi varlıklarını Allah’ta yok edip Fenafillah mertebesine ulaşanların halleri bu yağmur damlaları gibidir.”
“Okyanusa daldın, inciler buldun yine. O halde incilerin hayırlı olsun! Sen anlat, ben dinleyeyim inci hikayelerini.”
“Bende istemediğin kadar inci hikâyesi var. Hem de hakiki... Kendime sahte hiç bir şeyi yakıştıramam! Çünkü beni dinleyenler, hakiki incilere layıktırlar.”
“O/Nur’dur! Aklımı yumduğum anda... Yani rabıtada... İki kaşımın arasında bulduğum ışık... Ruhun da orada olduğunu söylerler.”
"İki yay arası, hatta daha da yakın..." "Kâbe kavseyn" Şimdi sana: “Dünyanın en iyi kâfirisin!” desem kızarsın!”
“Kullanıldığı yere ve zamana göre değişir. Arapçada küfür olarak da kullanılır. Mümine “Kâfir!” diyen kendisi kâfir olur.”
“Kâfir, örten demek. Asıl maksadın üstünü veya mecazla hakikatin üstünü ya da bir hazinenin üstünü örten anlamında...”
“O sende de var... İki zıt kişiliğiz biz. Her şeyden önce sen zirvelerde gezinmişsin, ben yerlerde... İki samimi arkadaş olsak da Hacivat’la Karagöz gibiyiz ve ben hep cahili oynuyorum.”
“Ben çok kâfirlik yaparım. Evet... Ortak yanımız yok gibi... Çok zıtlık var aramızda. Dün bunu bir hayli düşündüm. Gerçekten iki zıt kutubuz biz.”
“Zıtlıkları say!”
“Seninle konuşmanın ve birbirimiz için önemli olmamızın dışında bir müşterek yanımızı söyle, ben de sana zıtlıklarımızı sayayım!”
“Dünkü sohbetimizde zıtların birbirlerini tamamladıklarından bahsetmiştik. O zaman ikimiz, en azından bir mefhumu tamamlıyoruz. Dostluk...”
“Yaratan’la yaratılan da mukayese edilemeyecek kadar tezatlar içinde ama onlar da bir yerde aynı kavramda Bir oluyorlar. Onun adı Dost olur, Aşk olur ya da benzerleri... Her birinde ikilik ortadan kalkmış vaziyette. İşte bunun adıdır Tevhit!”
“Tevhit en çok aşktır bence.
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 854
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.