- 546 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
850 - iRŞAT
Onur BİLGE
“Bir arkadaşım vardı. Onu iki bayanla tanıştırdım. Biri diğerini davet etti. Kısa sürede sayıları arttı. Benden saklasa da kendini mürşit ilan etti. Bu yol o kadar kolay değil! Hele ucuz hiç değil! Kırarım dökerim ama kendiliğimden yapmam! Öyle zamanlarım olur ki Ömerliğim tutar diye edebimden evden çıkmam. Ola ki birini kırarım diye sakınırım.
Sadakatim, yola zarar gelmemesi içindir. Bu yola zarar verenlere kılıcımı çekişim, Muhammedîliğim, O’na olan hakiki imanıma dayanır. Kulluğum, sadece kulluk bilincimle O’nun yaptıklarına rıza göstererek yapacaklarını beklemekle başlar.”
“Allah’tan çok ama çok korkuyorum! Halbuki önceden korkunun zerresi yoktu bende!”
“Allah’la beraberken kimden neden korkacağım!
O’nunla olunca hangi bilgi gerekir! Kulaktan dolma şeyleri terk et! Kur’an’ı okurken iç manalarıyla birlikte anlamaya çalış! Dış manasıyla yola devam edersen süvarin çabuk yorulur.”
“Cennete bile delilsiz girilmezmiş. “Bir kâmil mürşide varmadan olmaz!” denmiş.”
“Sana geçenlerde bir adamdan bahsettim. On yıl imamlık, hatiplik yapmış, yedi yıl müftülükten sonra baş müsteşarlık ve danışmanlık yapmış. Daha sonra da İnsan Hakları Baş Müsteşarı olarak çalışmış. Bir açıdan bakıyorsun o her şey, bir açıdansa koskoca bir hiç... Ben de bir hiçim ama bu işler yüzeysel bilgiyle olacak iş değil!”
“Ledun ilmi mi gerekiyor?”
“Dıştan bakmakla içten bakmak bir değil! Mürşit geçinenlere gelince... “Şu kadar Lafza-ı Celal!.” İnsan Allahtan korkar! Ne demek şu kadar? Cenabı Allah “Sayısız zikredin!” diyor. “Şu kadar salavat...” Daha namazdaki Salli ve Barik ne demek, anlayamadan... “Şu kadar Tevhit...” Tevhit bir kere anlaşılır, hayat onunla şekillendirilir! Tövbenin aslı, benliğe bir daha dönmemektir! Yap boz tahtası mı bu! “Tefekkür-ü mevt...” Kaç kişi korkmuş bundan da dünyaya tapmaktan kurtulmuş? Kaç kişi ihtiyacını terk edip de Muhammedî yaşamaya başlamış?”
“İstikâmetlerini düzeltenler de vardır. Islah olanlar... Çok fazla olmasa da... Hiç yoktan iyidir bence.”
“İlimsiz zikri kime yutturuyorlar bunlar! Tefekkür edeceğine öl be adam da gözümüz ölmeden evvel ölen birini görsün de ona hizmetçi olalım! Kurtul atalarının dininden! Kur’an’ın tarif ettiği dini Muhammedî tedrisatta talim et! Dikkat et! Muhammedî... Kendisinden... Hayaliyle değil! Rüyalarla değil! Hakikatin bizzat, kendi orijinaliyle ama bunlar zor iş! Kolay olan, bir şeyler öğrenip onu satmak ve onun kârıyla cennete girmeyi ummak...
Daha gerçek zikrin ne olduğunu hakkıyla bilmiyoruz! Daha besmeleden habersiziz! Fatiha’yı sindirememişiz, âlemi bekadan dem vuruyoruz! “Sizi imtihan edeceğiz, size gönderilen resulleri de...” Yok, onlar şefaatçi değil mi?”
“O zaman korkmakta haksız mıyım?”
“Adamların saltanatları göz kamaştırıyor! Bir lokma bir hırka nerde! Bitmedi! Ulema, ümeranın ayağına gitmez! Bu nasıl iş! Dünya tersine dönmüş!”
“Davete icabet etmek gerekmez mi! Bir şey talep ediyorlar mı! Tevazu gösteriyorlar.”
“Hani bunlar ehli kerametti? O zaman neden olacakları önceden kestiremiyorlar? Yoksa kendilerine bildiriliyor, bildikleri halde gizlemeyi mi tercih ediyorlar? Neden susuyorlar? Bence bunlar, hakikati anlamak için ibret levhalarıdır.”
“Bazı sırlar açıklanır, bazıları saklanırmış. Adı üstünde sır! Allah, sırrını eminine verirmiş. O, sevenle sevilenin arasında...”
“O zaman sırrın verilmesinin ne anlamı var!”
“Mutlaka bir anlamı vardır. Allah’ın anlamsız hiçbir işi yoktur! Madem ki keramet diye bir şey var, o zaman onun da gereği var!”
“Ne gereği var!”
“Mucize var mı? Var! Onun ne gereği varsa, kerametin de o gereği var!”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 850