- 815 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
844 - HAFIZLIK
Onur BİLGE
Dede hafızlığa merak salmış. Sadullah Bey’den ona yardımcı olmasını isteyecek ama bunu nasıl söyleyeceğini bilemiyor gibi geldi bana. Kendi telaffuzuna güvenemediği için kulaktan öğrenmek düşüncesinde olduğu kesin.
Hafızlık için çeşitli ezberleme yöntemleri varmış. Bunlardan biri, her cüzün yirminci sayfalarını sırayla ezberlemek, sonra on dokuzuncu, on sekizinci sayfalarını, bu şekilde ilk sayfalara kadar gelmekmiş. Bir diğeri de baştan sona ezberlemekmiş.
Hafızlık yaşı dörtmüş. Geciktikçe ezber zorlaşırmış. Dede için imkânsız hale gelmiş olması lazım ama o kendisine güveniyor olmalı ki laf arasında:
“Hafızlık öğreten kasetler var mıdır?” diye girdi konuya.
“Bilmiyorum. Cüzler olmalı...” dedi Sadullah Bey.
“Bu yaştan sonra ezberlenebilir mi?” diye sorunca, onu üzmemek, hevesini kırmamak için olsa gerek:
“Arapça öğren, öğrenmek istiyorsan.” dedi.
“Ayetlerin Türkçe anlamlarını mı?”
“Kuran-ı Kerim Arapçası... O zaman anlamları kendiliğinden doğar.”
“Kendi kendime mi?”
“Arapçanın dil yapısını bilmeden zor... Eksik ve yanlış olur. Bilen birinden...”
“Arapça sözcüklerin köklerine inebiliyorum ama hepsinin değil tabii ki...”
“Doğru olan, baştan sona hatim meali okumak ve kalbini titreten, aklını işletecek, gönlünü fethedecek ayetleri kırmızı kalemle işaretleyip, onları defalarca Arapça ve meal olarak tekrarlayıp hafızada tutmak, yaşam tarzına dönüştürmektir. Şeriatla ilgili muhkem ayetlerle, tarikat ve hakikâtle ilgili müteşabih ayetlerden her gün birer tane ezberlesen, senede yedi yüz ayet eder. İyi bir rakam! İyi ilim! Zaten o kadar ayet, diğerlerini de çok kolay ve anlaşılır hale getirir. Sen diğerlerini bilmesen de onlar kendiliğinden, ihlasına göre gelir. İnsan, en sadık biçimde, ihlasla bir ayetin ipine sarılsa, diğer bütün ayetler farkında olmadan dizilir gelir. Sonra bir bakarsın ki ağzınızdan çıkan her söz bir ayet meali olmuş!
Ümmi ve kör bir adam varmış. Hoca yanlış okuyunca onu uyarırmış. “Sen nereden biliyorsun?” deyince: “Her harften bir nur yükseliyor. O nur kesilince anlıyorum ki, Hafız Efendi yanlış okudu.” diyormuş.
Burada aynı binada oturduğum bir hoca var. Ona bir gün: “Hocam, aklıma bazen öyle şaşmaz fikirler geliyor ki, beni kendine bağlıyor!” dedim. Daha sonra Kur’an’da aynı konu, ayet olarak karşıma çıkıyor. Nedir bunun hikmeti?” Dedi ki: “Sizin bildikleriniz, bilmediklerinize kılavuzluk ediyor.”
Eskişehir’de yıllardır tanıdığım büyük bir âlim vardır. Arapça Kur’an’ı baştanbaşa teklemeden Türkçe okur. Ona: “Hocam bir ayet söyle ki beni diğerlerine ulaştırsın!” dedim. “Hangisinden başlarsan başla!” dedi. Bence hangi ipi tutsak Hakk’a götürür. Yine de yanılıyor olabilirim.”
“Ben de Kaptan’la tanıştığımdan beri meal okuyorum. Sürekli değilse de, ara ara... Epey ayet öğrendim. Hadis bilgim de fena değildir.”
“Gıybeti terk et! Allah, sana ne kadar yakınsa, gıybet edilene de o kadar yakın! O senin ne kadar Rabbinse, gıybet edilenin de Rabbi! Sana nasıl kendinden ruh üflediyse, gıybet edilene de aynı ruhu üflemiştir. Sen avam da değilsin. Talip olduğun yük ağır. İçindekileri boşaltmazsan onları taşıman zorlaşır. O vakit öğrendiklerin seni çağlayana dönüştürür. Bir de nefisten gelen bir istekse, geri çevir! Ruhta o cevher varsa, o meyvesini verir. Allah yar ve yardımcın olsun!"
“Benim de sevmediklerim vardır ama birisi onlara bir laf dese, kanıma dokunur! Allah’ın sevmediği bir kulu hakkında da konuşulsa O incinir. İyi de olsa, kötü de olsa, neticede O’nun yarattığıdır.”
“Bir hadisi şerifte Efendimiz şöyle buyurur: “Cahiller helak oldu, âlimler kurtuldu. Âlimler de helak oldu, amel edenler kurtuldu. Amel edenler de helak oldu, salih amel işleyenler kurtuldu.” Peygamberimizin de, Allah’ımızın da istediği bu! İbadillahissalihin... Her peygamberin duasında bu var. “Ya Rabbi! Bizi salihlerle beraber haşreyle!” “Allahümmahşurna fi zümretissalihin!”
Onlar böyle konuşurlarken aklıma birçok şey takıldı. Acaba Kur’an, ruhlarımıza ezelden kaydedilmiş olabilir mi? Çocukların hafızaları bomboşken, bellek defterinin tertemiz sayfalarına daha kolay ve net olarak mı yazılıyor? Hafızalarımızı, lüzumlu lüzumsuz şeyleri kaydettiğimiz için müsrifçe mi kullanıyoruz? İleri yaşlarda da hafızlık mümkün hale getirilebilir mi? Bunun için istekli ve ihlaslı olmak yeterli mi?
Küçük bir kız vardı. Henüz konuşmaya başlamıştı. Üç yaşındaydı. Söyledikleri, daha çok en yakınları tarafından zar zor anlaşılırken, sure ve duaları gayet net, neredeyse hatasız telaffuz ediyordu. Bu gerçekten şaşılacak bir olaydı! Arapça sure ve duaları ana dilinden daha güzel okuyor olması, mutlaka Allah’ın yardımıylaydı ama yine de bunun, bir sırrı olmalıydı!
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 844