- 469 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
TRENDE
Tren yolculuğunu severim. Tren bazen tünellerden geçiyor; bir aydınlık, bir karanlık oluyor.
Hayat da bir yolculuk değil midir? İşte; anne rahmi, çocukluk, gençlik, ihtiyarlık ve kabir, hepsi de gözümüzün önünde.
Bu yolculukta bazen karanlık günler yaşıyoruz. Karanlık günlerimiz, tünelde geçen günlerimiz değil midir?
Şimdi dehşetli bir korona tünelinden geçiyoruz. Raylar çok bozuk. Kimimizi sarsıyor, kimimizi sallıyor, kimimizi de dışarı atıyor.
Trende mesafe önemli. Bazıları mesafeyi çoktan kaldırdı. Tedbirli olmak her zaman iyidir.
Herkesin elinde telefon var. Kimse kimseyle konuşmuyor. Telefon iyi şey lakin içinde boş şeyler çok. Boş şeylere kapılmamak lazım. Boş telefon çabuk ömür tüketiyor. Özellikle de sosyal medya, insanın zamanın çok telef ediyor. Telefon başında ihtiyarlamak ne kötü bir şeydir.
Oysa hayat kısa, yapılacak işler çok. Hayat durmuyor, akıyor. Dünya fâni; ebedî hayat ise, burada kazanılacak.
Telefon veya başka herhangi bir şey olsun fark etmez, ebedi hayatımıza faydası olacak şekilde güzel şeyler için kullanmak bizim elimizde.
İyi şeyler, iyi seçimler mutluluk ve ferahlık verir. Kötüleri ise, insanın ruhunu karartır, sıkar ve bilinmez karanlık tünellere sokar. İnsan kendi kendine hayatı neden zindan eder ki? Neden kendi kendini ateşlere atar ki?
Trende her durak sesli ve yazılı olarak hatırlatılıyor. Hayatımızda da böyle değil midir? Sürekli sesli ve yazılı hatırlatma duraklarımız var. Mesela ezan ve namaz duraklarımızda günde beş defa hatırlatma yapılır. Başımıza gelen her bir hastalık, musibet ya da terslikler de birer hatırlatmadır.
Bu duraklar, insanın aklına; “Nereye gidiyorum? Nerede ineceğim?” sorularını getirmez mi? Elbette getirir. Duymadım, görmedim ayağına çok yatanlar var.
Ama çoğu kimsede; “Şu korona bir bitse de eski hayatımıza ve rahatımıza geri dönsek” düşüncesi hâkim. Yasaklar, kısıtlamalar bitti; hurra!!!
Korona bir musibet, bir hatırlatma ve bir ikaz. Hem de İlâhî bir ikaz. Eskiden yapılan şeyler doğru olsaydı bu korona sopası başımıza iner miydi?
Eski hal muhal. Eskiyi unutmamız, dünyayı güzelleştirmemiz ve hakça yaşanır hâle getirmemiz lazım. Bu da sadece kendini düşünmekle, bencillikle ve gayr-ı ahlakilikle asla olmaz…
Piknik yerleri, yol kenarları, Marmara denizi ve sair pâk olması gereken yerler pislikten geçilmiyor.
“Şüphesiz insan çok cahil ve çok zalimdir.”
Dünyanın yarıdan fazlası aç. Bu şartlarda tatil yapmayı düşünmek büyük bir bencillik. Müslümana tatil yok; dinlenme var. Emeklilik yok; son nefesine ve gücü yetene kadar çalışmak var.
Müslümanın emeklilik ve tatil yeri Cennet olmalıdır. Dünya çalışma ve zahmet, ahiret de mükafat ve ücret alma yeridir.
“Ben başkasını mı düşüneceğim? Başkalarından bana ne? Herkes kendisi çalışsın. Onlar da tatile gitsin” diyebilirsin.
Çocuğu, hastası, engellisi, ihtiyarı, fakiri, muhtacı, düşkünü var. Toplum bunlardan oluşuyor. Bunları görmezden gelemezsin.
Haydi sağlıklılar ve güçlüler, kendilerine nimet ihsan edilmiş olanlar! İş başına!
Bize her şeyimizi vererek bizden iman ve şükür bekleyen Rabbimiz: “Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız” buyuruyor.
İmansız mı göçelim şu dünyadan Allah aşkına!
İman vesikası olmadan tatil ve istirahat memleketimiz olan Cennete asla gidimeyiz.
Haydi kardeşim namaz biletini hemen al! Yoksa Cennet gibi bir piyango ikramiyesinden göz göre göre mahrum olursun.