- 1046 Okunma
- 6 Yorum
- 9 Beğeni
Her şey bir gün biter !
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Dokuz yüz yetmiş yedinin yazında gazetelerde “vatan haini devrimci köse müthiş operasyonla haklandı !” haberi manşetten duyurulmuştu. Çok geçmeden olayın arka yüzü ortaya çıkmıştı; hayat ertelenen bir saflıktan ibaretti keşke olmasaydı...
-----On dokuz yıl önce bir gece -------
Yıl: 1958 Yer: Niğde Ulukışla
Mekan : İonnis Baba’nın Yeri
Kondüktör Ahmet :
“Kondüktörün gecesi gündüzü olmaz, yollar biter, her şey bir gün biter bitmeyecek bir şey dileseydim boğmacayı musluktan aksın dilerdim”
Terzi Hasan : “ Ah be akşamcı... Bırak musluktan rakı deryasına dalmayı da ne olacak senin bu bekârlığın ? Yaş gelmiş otuz beşe sen hala rakı peynir meze dersin “
İonnis Baba : “ Bre Hasan ! Ne uğraşırsın be kardesim Tanrının garipleriyle; bırak da adamcağız döksün içini... Aşktan bizar gönle yaş ne gerek ?”
- “Menekşe kuzum tazele gariplerin kadehlerini ... İkramımız olsun yanmış yüreklere”
Elinde bakır tepsi; tepside mey badem biraz nane yaprağı beyaz leblebi ile ve dilinde her zaman ki neşesiyledir fakat bu kez terziye kızmış olacak drama köprüsünü söyleyerek gelir Menekşe
Menekşe : ” Drama köprüsü bre Hasan dardır geçilmez Soğuktur suları Hasan bir tas içilmez Anadan geçilir bre hasan yardan geçilmez...” yardan geçilmez bre Hasan yardan geçilmez... “
--Hasan, Menekşe’nin ilk mektepten arkadaşıdır. Zaten hepsi aynı mahallenin çocuklarıdır. Ulukışla dediğin git gel kaç adım yer ki ---Hasan’ın gönlü kaldı bu Rum güzelinde pek tabi Menekşe de karşılıksız değildi...Buralarda henüz olmayan, vakti gelmeyen her güzel şeye kısmet, başa gelen her derde nasip derlerdi. Nasipsizlerin, bilinçli yalnızlığına veyahut safi tevekkülüne taktıkları isimdir kısmet.
Hayat işte... Bazen kısmet burnunun ucunda Menekşe misali açabilirdi; ama hoşluğun sardığı bu yerde ayıkmayan bir ser hoşlukla burnunun ucunu göremeyenlerle geçiyordu vakit.
Saat 03.15 e geliyordu uzaklarda vahşi bir hayvandan devşirme sesiyle Adana yolcusu ırgatları uykusundan eden kara tren yaklaşmaktaydı... Ahmet, secdeden kalkarcasına atik davrandı ve kafası güzel sendeledi ama yıkılmadı istikamet Ulukışla istasyonu vazife kutsaldı.
Ahmet : “ Vazife beni bekler baba eline gönlüne sağlık ; menekşe kuzum doğru dersin de işte laftan anlayana... Ah be Hasan,-At martini de bre hasan dağlar inlesin-, iyi sabahlar dostlar...”
--- Ahmet, istasyona varmıştır; kalkış öncesi kontrolleri yaparken düşünür, Ahmet. "Birazdan sarı öküzün taksitini hesap eden Cemal’i, sergiye dizeceği çeyizinin hayaliyle Nigar’ı ve daha nice uykulu gözleri ve şafakta yola dökülen hayalleri sarmalayıp alacaktır bu kara tren..."--
Trenin lokomotifinde bir demir çıkıntısına al yazma bağlayan genç bir kız görür, Ahmet.
Tazecik kendi kendine konuşur ...
Necla : “Koskoca ağanın yalan söyleyecek halı yok ya... Elbet bu tren beni pambuğa götürecektir. Memur ağa sökmese , yel almasa bari işaretim olsun bu al yazma; okumamda yoktur nasıl giderim gayri Allah’ım sanadır niyazım garip koyma kulunu.”
-- O anlara uzaktan sessizce tanık olan Ahmet, pek bir etkilenir, o dakikadan sonra vazife yeni bir boyut kazanır artık; bu masumun al yazması kutsal emanettir ve asla sökülmeyecektir .
Ahmet: “Sökülmeyecek ! Ey Ahmet sen de adamsan eğer bu baş bu bedende kaldıkça söktürmeyeceksin len der”
--- İki koca yaz emaneti şeref bilmiştir, Ahmet. Fakat bu yaz sökülmüştür al yazma . Ahmet, bu yolculuklardan birisinde Necla’ya açılmıştır karşılıksız kalmamıştır hevesi. Evlendiler bir kışta. Buraların düğünü kışta olur ;yaz demek iş demek. Köylünün düğünü, her daim kışta olur... Cennet elması, dünya tatlısı bir kızları olur, kızları Bahar ile aile ilk meyvesini almıştır.
Altmış sekizin baharında dünya bambaşka bir rüzgara tanıklık etmeye başlamış ve hemen her yerde müthiş heyecanlara gebe kalmıştır. Üniversite öğrencilerinin başını çektiği rüzgar bir gün Ulukışla’ya da uğrayacaktır
Türkiye de bu rüzgardan nasibini alacaktır. Ülke altmış anayasası sonrasında müthiş özgürlükleri tatmaya başlamıştır ve olağanüstü hareketliliğe geçmiştir. Her yerde özgür eylemler , sendika hareketleri, öğrenci bildirileri cıvıl cıvıl akan paneller, konferanslar...
Anadolu bir küçük bebek misalidir; hızla kalkıp yürüme telaşına düşen bir bebeğin sarsaklığına tutulur kısa zamanda... Kara bulutlar kümelenmeye, fitne ve fesadın çığırtkanları ile ayrılıkçı hezeyanlar, günbegün kötüye giden ekonomi, artan yoksulluk Ulukışla’ya altmış sekiz heyecanından önce adımını atmıştır.
Yoksulluğun ve terk edemediği yoldaşı rakının girdabına kapılan Ahmet’in halleri, Necla’nın nasır bağlayan ellerinin diliyle; "memur karısı böyle mi olacaktı ?" sitemleriyle büyür, Bahar.
Adana pambuk ırgatlığında diğer ırgat hatunların ısrarlarıyla üfürükçü bir hocanın ismini salık verirler Necla’ya. Bu üfürükçü hoca Sahir pek tatlı dillidir amma...
Aması vardır işte.
Üfürükçü Hoca Sahir: “İçeceeen bu ohunmuş suyu taam etmeden önce sonra gocanın ardından tükürceen yere... Bu ikinci muskayı da yatmadan önce saracaaan saçların teline sonra göğsünden iki düğme çözeceeen ve rabıtaya geçeceen hocanla ola ki şerler defola”
Necla son çare bu üfürükçünün insafına bırakmıştır kendini ... Türlü türlü muskalar, şifalı otlar, iğneler, saç telleri, kurbağa bacağı reçeteler...
İlk zamanlar, iyileştiği hissine kapılsa da gün be gün kötüye gider asabı bozulur...
Bahar, böylesi yoksul ve yoksun bir gecede yılların emektarı kondüktör Ahmet’in hatıratını okur; yorgan altında bir fener ile.
Bahar: -“Aşk biter mi ? Biterdi elbet her şey bir gün biterdi. Yollar biter, her şey bir gün biter bitmeyecek bir şey dileseydim boğmacayı musluktan aksın dilerdim”
Günlerdir ağzını bıçak açmayan annesinde bir farklılık görür bu sabah, Bahar. Annesinin ilk defa beyaz tülbent bağladığını ve hiç uyumadığını görür. Yüzünde her zamankinden huzurlu ve fakat veda kokan bir bakış vardır... Her Adana yolculuğunda söylediğini tekrar eder annesi ama bu sefer küçük bir fark vardır.
Necla: “ Anan yine gurbete gider a benim Baharım, baban memurudur bu yolculuğun. Anan yine gider olur da dönmez ise baban yine memurudur bu yolculuğun. Seni ılık rüzgarlara emanet ediyorum ola ki kokunu hiç unutmayayım”
O sabahta eve hiç uğramadan Baba İonnis’in mekanından istasyona geçen Ahmet, yıllar öncesinden bir hatıra ile karşılaşır; fakat bu beyaz bir tülbenttir bağlanmıştır lokomotife , garipser ama Necla’yı göremez uykudadır diye düşünür, unutur devam eder... Bir kaç dakika uzaklıkta en acı ıslığıyla frenini yapar kara tren. Trenin ucunda beyaz tülbent unutulan Necla’nın al kanıyla boyanmıştır, bu yolculuk al yazma ile başlamıştı ve al kan ile bitmiştir; Necla terk-i diyar ile geride olanca kahrıyla bir dünya bırakmıştır, Ahmet’e.
Necla’yı bekletmeden sabah ezanından sonra defnederler; ölümlerin en acısını en sevdiğinden tadar, kondüktör Ahmet.
Ahmet, emekliliğini ister onca yılın hatırına kızı Bahar’ı istasyona bilet memuru yerleştirirler... Ahmet’in kalan yolculuğu Babanın yeri ile Bahar arasında tamamlayacaktır ömrünü.
Her sabah gazeteleri sarı sayfalara kadar tarayan, okunmadık köşe bırakmayan Bahar, üçüncü sayfa haberlerinden daha önemsiz bir ayrıntı olarak verilen bir habere takılır gözleri. Devrimci köse lakaplı Uğur Cemal’in koşu yolunda bir baskından yaralı kurtulduğunu, Beyrut a kaçmak için Anadolu’ya geçtiğini ve görenlerin jandarmaya ihbar etmelerini zira çok tehlikeli olduğunu yazar.
Bir çizimle karikatürize edilmiştir;
Uğur Cemal, kasketli ve keten sakosuyladır. Orta boylu sayılır, köse denebilecek kadar seyrek sakalı, kemikli ve diri vücudu ile görenleri içine hapsedecek buğulu bakışları bu çizime konu olmamıştır.
Camlı bölmeden bir el ile gazeteden başını kaldırır, Bahar. Bilet için uzanan bu zarif pek bakımlı ve bir erkeğe ait olamayacak kadar güzel eller kendisine kanlanmış, sonra temizlenmeye çalışılmış sarımsı turuncu bir karanfile benzer lekeli bir yirmi lira uzatır. O an hayretle yerinden fırlar karşısında müthiş huzur veren gözleriyle Uğur Cemal’i görür görür görmez tanır, Bahar.
Heyecanını bastırmakta zorlansa da üstesinden gelir ya da öyle göründüğünü sanır. Oysa içine korku ve hayranlık arasında bir duygu yumağı kaçmıştır; bademciklerinden karnına en son ayak uçlarına varıncaya kadar gıdıklar Bahar’ı.
Bahar: “Elbet her şey bir gün biter ! Yollar biter, hasret biter dertler de biter mi baba ?” dedi içinden Bahar ve ekledi sessizce , “bitmesin bu an, bitmeyecek bir şey dileseydim , ömrüne, ömür olmayı dilerdim, bu kösenin ”
Bitmedi o an bambaşka bir hale uyandı o kader..
Kendisinden hiç beklenmeyecek bir yüreklilikle ki ancak Aşk verebilirdi bu kudreti, Uğur Cemali evine saklar Bahar ve burası en makul yerdi. Kimseler şüphelenmezdi memurun evinden... Ahmet, gündüzleri uyur, geceleri Baba İonnis’in mekanında içerdi. Nasılsa rast gelmezdi bu kaçak misafire ve öylede oldu.
Bu müthiş rastlantı, Köse’nin müthiş misafirliği ve Bahar’ın olanca şefkatiyle... Bahar gün geçtikçe hayranlığını gizleyemez olmuştu zira gazetelerde anlatılanlar ile karşısında bulduğu Köse’nin hiç alakası yoktu. Bir çok seherde Köse’nin, sakosunu yerde seccade bilip namaz kıldığını, dualarında Türk’ün bahtını gafletten kurtuluşa çevirmesini, halkının uyanmasını üfürükçülerin, ham softa yobazların nefeslerinden kurtulmasını, zalimin ellerini, garip gurebanın enselerinden çözmesini , geçim kaygısına düşmüşken kaybolan insanlığı bulmalarını, boyunduruktan kurtulmalarını , kadınlarının okuma yazma öğrenmesini ve daha başka hiç bir yerde rastlamadığı duaları işitiyordu...
Bu nasıl bir devrimciydi ki böyle derdi içinden... Ama hiç dillendirmedi Bahar.
Zamanla jandarma çemberi iyice daralmıştı artık olağan şüpheliler tükendiği bir vakitte bir sabah habersiz ayrılır Bahar tabi yanında yaralarını iyileştirdiği Uğur Cemalle...
Bu yaşına kadar hiç terk etmemişti Ulukışla’yı tek bildiği duyduğu yer ırgatlık memleketi Adana’ya yollanırlar... Orada ise rahmetli annesinin anıları saklı köye varırlar. Köyün üfürükçü hocası haricinde kimse tanımaz Uğur Cemal’i. Yanında ki taze, güzeller güzeli Bahar’ın iki yıl önce intihar eden Necla’nın kızı olduğunu öğrenince kafasında kırk tilki çoktan pikniğe kurulmuştur ve yutacağı büyük lokmanın hayali için uygun anı beklemeye koyulur.
Bir akşam üstü ırgatlık dönüşünde kimliğini kimsenin bilmediği Uğur Cemal’i bir gözeye eğilmiş su içerken görür bir haydut . Uğur Cemal’in para kesesini ardındaki kayada olduğunu gören haydut sinsince ardından yaklaşır Uğur Cemal’in. Su içtiği gözede, arkası dönükken başına vurduğu bir taş parçasıyla katleder Uğur Cemal’i.
Tüm bu vahşeti biraz ötede dili tutularak izlemek zorunda kalan Bahar, hızla oradan kaçar. Kerpiç dama varır Sahir’in kimliğini gizlemek için çıkardığı kasketini ve Keten sakosunu geçirir sırtına ve beline koyar altıpatlarını... Bir kaç köz parçasıyla çenesini sıvazlar gece karanlığında ve yola koyulur ..
Korku ve Kederle şöyle seslenir geceye...
“Her şey bir gün biter, yollar biter bitmeyecek bir şey dileseydim ömrüne, ömür olmayı dilerdim” Ömrüm... Ah ömrüm sızısıyla...
Aynı saatlerde miskin uykusundan uyanmış olan Üfürükçü hoca ise yutacağı lokmanın hayalini düşlemektedir.
Uğur Cemal’i katledip düşkün babasının dışında ki zaten sahip çıkamayacaktır; kimsenin sahip çıkamayacağını düşündüğü öksüzü yani Bahar’ı oldu bitti ile nikahına alacaktır...
Aynı gecenin sabahına saatler kala Jandarma takibatı bu köye varınca Üfürükçü Sahir’in lokma zamanı da gelmiştir. Jandarmaların kuşattığı kerpicin damın arkasında kaçmak üzere olan Uğur Cemal’i ki Bahardır kaçmakta olan sırtından vurur olanca hoyrat sesiyle vahşi bir hayvanın böğürtüsü gibi bağırır, Köse’yi vurdum, Köse’yi vurdum...
Bahar, dizleri üzerinde ve başı hafif öne eğik vaziyette olduğu yere düşer ama yıkılmaz sanki secdeye kapanmak üzere olan bir kul edasındadır. Ilık rüzgar eser, ılık kanı akarken rüzgar önüne kattığı beyaz bir tülbendi yavaş ve dalgalı seyriyle salına salına alçaltır ve baharın üzerine kondurur...
Muhabir Gevher Altıntepe, olay yerinden bildiriyor, TRT spikerinin uzattığı mikrofon kayda giriyor,
“Her şey bir gün biter... Yollar biter, kaçaklık da bir gün biter. Vatan haini Devrimci Köse Uğur Cemal müthiş operasyonla haklandı ! “
S(y)N
Öykünün doğumu ve oluşumunda eleştiri ve katkılarıyla, esin kaynağı birlikteliğiyle beni yalnız bırakmayan Gevher Altıntepe’ye teşekkür ve sevgilerimle,
YORUMLAR
Kurgusuyla, anlatımıyla bir harika hikaye... Orta Anadolu şivesi ayrı bir güzellik katmıştır, zevkle okudum.
Anadolu'dan insan manzaraları, yanlış inançlar dantel gibi işlenmiş... Temennim; bir gün tüm cehaletler, yalanlar, yanlış bildirilen haberler ortan kalkar, ben görecek miyim, İşte orasını bilmem?
Kalemiziniz daim olsun.
Saygılarımla Efendim.
Bu güzel eserin oluşumuna beni de dahil ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Öykünün oluşumundan sonuna kadar çok keyif aldım. umarım ki okuyanlar da bizler gibi keyif alır.Sizinle çalışmak çok güzeldi başka eserlerde buluşmak dileğiyle. Her daim sevgimle..
Sahir Neva
Sahir Neva
Bitsinler tez zamanda,
Teşekkürler saygılar
Sahir Neva
Değişim kaçınılmaz olsa da hep güzele evirilmesi dileğiyle, teşekkürler sevgiler