- 445 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Kaza ve Bir Kuyu
Herşey bir trafik kazasıyla başlamıştı.
Köyüne gitmek üzere yol kenarında kendisine tarım ilaçları getirecek olan yeğenini bekliyordu. Fakat kırmızı ışıkta geçen bir araç yeğeninden önce geldi.
Evine gitmeyi beklerken acılar içerisinde hastaneye kaldırıldı. Birçok yerinden yara almıştı. Ayaklarından çenesine kadar kırıklar vardı.
Hastaneye gittiğimizde baygın halde yatıyordu.
Korka korka uzaktan izlemiştik. Ara ara müşahede odasından çıkarılıyor film çekilmek üzere radyolojiye götürülüyordu.
Doktorların biri geliyor, biri gidiyordu. Haber alan yakınları birer birer telaş içinde hastaneye düşüyordu. Oracıkta çaresizlik içerisinde ağlayan iki hanım vardı.
Konuşulanlara kulak misafiri oluyorduk. “Çenesinden ameliyat olması gerekiyor”, “Çenesi çalışmayabilir.”, “Ayak kırıkları ileri düzeyde”, “İç kanama olabilir”…
“Nasıl bir tepki ile karşılaşırız?” bilemiyorduk. Dolanıyor, geliyor bir türlü “Geçmiş olsun. Biz kazaya neden olan kişinin yakınlarıyız.” diyemiyorduk.
Konuşmalar inançlı bir aile ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyordu. “Allah’a şükür hayatı tehlikeyi atlattı.” cümlesini duymuştuk.
Kendimizi toparladık, birkaç cümle kurabildik.
Kazanın sıcaklığı devam ederken teenni ile hareket etmek her insanın kârı değildi. Fakat biz her biri diğerinden beyefendi insanlar bulmuştuk karşımızda. Onlar da bize “Geçmiş olsun” demişler ve “Araçtaki yolcularda bir sıkıntı var mı?” diye sormayı da ihmal etmemişlerdi.
Zaman ilerledi, ameliyatlar ameliyatları günler günleri takip etti. Bu süreçte “Nasıl destek olabiliriz?” sorusuna cevap aramaya çalıştık. Bazı tekliflerimiz de olmuştu. Fakat bir neticeye ulaşamamıştık. Belki de ihmallerimiz de oldu.
Kazazede Bayburt’luydu. Kaza 2019 yılının Kurban Bayramı sonrasında gerçekleşmişti.
Kazaya maruz kalan Abdullah Bey, çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşıyordu. Mevsim ziraat açısından yoğun çalışmayı gerekli kılan bir mevsimdi. Ciddi manada güç kaybı olmuştu. Yaşanan acılar ve korkuların getirdikleri daha da ağırdı.
Aylar geçmişti kazanın üzerinden ve Abdullah Bey, zoraki de olsa yürümeye başlamıştı.
Daha önce yakınları ile konuşmuştuk. İlk defa kendisi ile konuşacaktık. Sözleştiğimiz saatte buluştuk. Yemek teklifini kabul etmedi. Çay içmeye de “Hayır!” demedi.
Bu süreçte kendisi ile ilgilenmemiştik. Haklı olarak “Hiç sormadınız dedi.” Hal, hatır, dilekler, temenniler... derken acaba Abdullah Bey bizden ne talep edecekti?
Cebinden bir kâğıt çıkardı. Kâğıdı bana uzattı. Kâğıtta IHH tarafından yürütülen su olmayan coğrafyalarda su kuyusu açma bilgileri yer alıyordu. Ben kâğıtta yazılanları incelerken o konuşmasına devam etti.
“Arabayı kullanan kırmızı ışıkta geçmiş. Ben kadere inanırım. Bana bir kastı yok fakat ışıkta geçmiş olmasının bir bedeli olmalı. Ben çocuklarıma haram yedirmedim. O nedenle sizden tazminat almam. Tazminat davası için sürekli beni arıyorlar. Şimdi gidip onlara davacı olmadığımı söyleyeceğim. Çiftçiyim susuzluğu bilirim. Kırmızı ışıkta geçmenin bedeli olarak benim adıma Afrika’da suyu kıt bölgelerden birinde bir su kuyusu açmanızı istiyorum.” dedi.
Bu teklif tam manasıyla bir îsâr eylemi idi. Îsâr, cömertliğin en ileri boyutuydu. Ensarın ahlakıydı. Kendisi ihtiyaç içinde iken başkası adına özveride bulunmaktı.
Abdullah Bey, bu özverinin sahibiydi. Teklifinin çok değerli olduğunu söylemiştim. Başka ne denebilirdi ki? Sonra vedalaşıp ayrıldık. Arkasından bir müddet mühlet istedik. Mühlet de verdi. Artık IHH ile muhatapsınız dedi. Daha sonraki süreçte de dostane davranışlarını ve desteklerini esirgemedi.
Kazanın ardından ikinci kurban bayramına yaklaşmak üzereyken kuyunun açıldığı haberini aldık. Abdullah Bey’le çok şey öğrendik. Allah kendisinden razı olsun. Sağlık ve afiyetini daim eylesin. Havz-ı Kevser başında Rasûl-i Ekrem’e komşu eylesin.
YORUMLAR
Yardım denince akla hep başka coğrafyalar gelir oldu nedense! Bizim millet bol bereket yaşıyor tabii, sadakasını vermemek olmaz bu refahın!
Aslında uzağa gitmeye bile gerek yok, topyekün bize taşınmış durumdalar zaten. Kızılay’da beyaz tenli ve Türkçe konuşan insanlar parmakla sayılıyor artık. İyilikte ve misafirperverlikte sınır tanımıyoruz, ne mutlu bize!
Recep ERTUGAY
Bir Eflatun Ölüm
Yanıtınızın muhtevasını tahmin etmiştim, yanıltmadınız.
Saygıyla...
Recep ERTUGAY
Konu yardımlaşma olunca haliyle 'Kızılay' ifadenizi semt olarak algılayamadım.
'Hatta Kızılay'da beyaz tenli ve Türkçe konuşan insanlar' beyanınızı "Kızılay kurumunda çokça yabancı çalışan var" galiba buna vurgu yapılıyor diye düşündüm. "Yurt dışı temsilciliklerde muhtemelen 'beyaz tenli ve Türkçe konuşan insanlar' yeterince yer almıyor olabilir. Muhtemelen buna işaret ediliyor." dedim. Tarafımdan yapılan resmi/özel vurgulaması da bu algıyla şekillenmiş oldu.
'Kızılay' beyanınız semt olarak değil de yardımlaşma kurumuna yormamda algıda seçiciliğin etkisi de olmuş olabilir. Zira semt olanı ile bir birlikteliğim, gezmişliğim, tozmuşluğum olmadı. Taşralılık işte... Fakat yardım kuruluşu olan "Kızılay" ile kan kardeşiz.
Yardımlaşmada öncelik ne olmalıdır? Elbette yakınlar olmalıdır. Yakınlarımız; arkadaşlar, karındaşlar, kardeşler, akrabalar, komşular, soydaşlar, dindaşlar, renkdaşlar, dildaşlar, ülküdaşlar, ülkedaşlar...
Yakınlarımızda huzur yoksa bizde de olması mümkün değil. Fertlerin, ailelerin yakınları olduğu gibi, Toplumların, milletlerin, köylerin, illerin, ülkelerin, dinlerin, dillerin, renklerin de yakınları olmaktadır.
Mavi gezegende hepimiz birbirimize yakınız, aynı coğrafyada aynı atmosferi solumakta ve aynı mavilikleri izlemekteyiz.
Bir de birlikte döndüğümüz nebatat, hayvanat ve cemadat var tabii...
Venüs ile Mars onları da unutmamalıyız.
Belki de yine tahmin etmişsinizdir yanıtımın muhtevasını
Saygılarımla...
Bir Eflatun Ölüm
Yorumlarımı yaparken, buranın bir edebiyat sitesi olduğunu ve önemli olanın “ne söylendiği” değil, “nasıl söylendiği” olduğunu aklımdan çıkarmamaya ve yazarın duygu ve düşüncelerine müdahale etmeden sadece üslubunu eleştirmeye hassasiyet gösteririm. Farklı düşünmemizden daha doğal ne olabilir ki! Bizi, “insan” yapan da bu zaten. Aslında şunu derdim yani; “tertemiz bir Türkçe ile yazılmış, anlamlı bir yazı...” Sizin şanssızlığınız, çok öfkeli olduğum bir konuya değinmiş olmanız:)
Yorumumu, yazınıza ya da şahsınıza özel bir tepki olarak değil, hassasiyet gösterdiğim bir konuda fikir beyanım olarak algılamanızı tercih ederdim. Amacım asla kalp kırmak olmadı.
Kızacaksınız ama, evet yine tahmin etmiştim cevabınızın muhtevasını:) Venüs ve Mars hariç:)
Recep ERTUGAY
Beslendiğimiz pınarlar farklı değil. Baktığımız ufuklarda aynı.
Berisi tahmin ettiğiniz gibi...
Hürmet ve muhabbetle...