- 528 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
839 - HALİFE
Onur BİLGE
“Halife ne demek? Allah, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım!” diyor. Yani nasıl olacak?” diye bir duvar yıktı Define. O zaman senin de benim de bazı melekelerimizin O’na benzemesinde sakınca olmamalı. Bazı vasıflarımızın O’nun vasıflarla benzeşmesinde anormallik olabilir mi! Ona benzememiz gerekmez mi?”
“Tabii ki gerekir. Öncelikle tövbe edilecek ve sonra Allah yolunda olan muvahhitlerin kalbi temizlenecek! Bunun için de dersler düzenlenmiş. Üç de makam belirlenmiş. Fenafişşeyh, Fenafirresul ve Fenafillah!” diye cevapladı Sadullah Bey.
“Yolda kazanılan üç günde gelir, üç dakikada gider. Az yenecek, az içilecek, az uyunacak... Yeter mi! Az konuşulacak! Dilimiz dursa! Ancak çenemiz bağlandığında durur!”
“Lüzumlu lüzumsuz konuşmalarla vakit öldürmemek için daima zikredilmesi tavsiye ediliyor. Temiz olan her yerde, her işte, her zaman zikir... Boş konuşma yerine hoş zikir...”
“Daim zikir ve daim fikir... Fikir, zikirden de önemli... Eşyaya ve olaylara boş bakmak, bahşedilenlere şükretmeyi engeller. Her yerde, her olayda Allah’ın en az bir sıfatı vardır. Onu bulmak, O’nu bilmek yolunda ilerlemek demektir.”
“Azizim, karıncaya bakıyorum bakıyorum da hayretler içinde kalıyorum! Minicik hayvanın kendisi ne kadar ki karnı o kadar olsun! Doymuyor kardeşim! Yiyor yiyor doymuyor! Taşıdıkları sana caba!”
“Bir yerden okumuştum, arkadaşım... Onların iki mideleri varmış. Birini kendileri için doldururlarmış. Diğerini de arkadaşları için depolarlarmış. Yetişkinleri katı yiyecekleri yutamaz, sularını emerlermiş. Topu topu kırk beş elli gün yaşamak için yiyeceklere böylesine saldırmak, bu kadar hırs anlaşılır gibi değil! Ağırlığının yirmi mislini kaldırmak ve taşımak ne demek! Yüz kilo olan bir insanın iki ton ağırlığında bir nesneyi kaldırması taşıması gibi... Hayret ki ne hayret!..”
“Ben de birisinden işitmiştim... Böcek türleri içinde en büyük beyne sahip olan onlarmış. Marangoz Karıncaları dört beş santim olabilirmiş. Kırmızısı, mavisi, yeşili, kahverengisi, sarısı olduğu gibi moru bile varmış. Onların da her kolonide bir kraliçeleri olurmuş. Kraliçelerin doğuştan kanatlıymış. Kendi kolonilerini kurmak üzere yuvadan ayrılırlarken kanatları düşermiş. Antenlerini dokunmak için de koku almak için de kullanırlarmış. Köle Yapıcı olanlar, başka karınca yuvalarına saldırırlar, oradan çaldıkları yumurtaları yuvalarına taşır, çıkan yavruları köle olarak kullanırlarmış. Kara karıncaların ve ahşap karıncalarının iğneleri olmazmış. Onlar da zorda kaldıklarında formik asit püskürtürlermiş. ”
“İşçi karınca bir yerde ağzına uygun bir yiyecek bulduğu zaman arkadaşlarını da oraya davet etmek için bir koku yayarmış. Koparıp koparıp yuvalarına taşıdıkları yapraklar yemek için değil, mantar üretmek içinmiş. Mantar çiftliği kurarlarmış. Kalıntıları da çöpçü karıncalar, özel çöplüklerine taşırlarmış. Allah sadece karıncanın on bin türünü yaratmış! Akıllara durgunluk!.. Yaratmada sınır tanımıyor! Renk, çeşit, özellik... Her yarattığında Ehat sıfatının tecellisi... Minicik yaratık da Rezzak sıfatından istifade ediyor. Nimetleniyor.”
“Her ne yana baksam, O’nun sıfatının tecellisi... Camide arkadaşın biri diyor ki bana: “Dua et! İbadet et! Ömür bitti! Ne kaldı şunun şurasında! Gidiyoruz muhterem! Boş vakit geçirme zamanı değil!” Ben de diyorum ki: “Kur’an sadece kürsü başında okunmaz ki! Kur’an her an, her yerde okunur. Birkaç kere okunduysa, hafızaya alındıysa, ayet ayet her an tecelli eder. Sen de satır satır okursun! Hem de büyük bir zevkle, huşu ve hudu içinde...” Öyle değil mi azizim? Yerdeki karıncalara bakarak neler konuştuk! Bildiklerimiz bu kadar, ya bilmediklerimiz? Kim bilir daha ne kadar özellikleri ve güzellikleri vardır onların! Öğrendikçe hayretler içinde kalıyoruz! Öğrendikçe Yaratan’ın yaratma olayına şaşıp kalıyoruz! Öğrendikçe O’nu biraz daha tanıdığımızı hissediyoruz. Kur’an sadece okunmaz ki! Seyredilir, işitilir, hissedilir, fikredilir, sonra da Allah’a büyük bir saygıyla hamd edilir.”
“Ben, nasıl halife olunur bilmiyorum ama böyle yüce bir Yaratıcı’nın kulu olduğum için kulluğumla iftihar ediyor, kendimi kral gibi hissediyorum!”
“Allah halifesini daima Ahsen-i Takvim olarak görmek ister. Fakat ne yazık ki böyle yaratıldıkları halde bazıları, Firdevs Cennetini kazanmaya çalışacaklarına, Esfel-i Safilin’e indirirler kendilerini.”
“Öyle bir hırsa sahipler ki ellerinden gelse dünyayı yutacaklar!.. Nerde ne bulurlarsa haram helal demeden karıncalar gibi üşüşüyorlar, silip süpürüyorlar! Karıncalar en fazla altmış günlük, bizimkiler ortalama altmış yıllık ömür için...”
“Azizim, “Halife nasıl olunur?” diye sormuştun. Ahsen-i Takvim olarak yaratılan insan, yaratılışına toz kondurmadan yaşamayı başarırsa, Halife olmuştur. O zaman o, Allah adına konuşur, O’nun adına alır verir, O’nun adına gider gelir. Bundan daha güzel halifelik olur mu!”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 839