~ Aşık Sümmânî ~
~ Aşık Sümmânî ~
Sakla Sümmânî’yi Güher taş ile,
Altın tasta od görmemiş aş ile,
Hatem yüzük üzerinde kaş ile,
Gözümün üstüne sen sefa geldin.
Aşık Sümmânî’nin bu güzel dörtlüğü le yazıma başlarken bütün şiir dostlarını saygı ile selamlıyorum.
Dost yürekli şairler;
Aşık Sümmânî 1850 yılında Erzurum iline bağlı şirin ilçemiz Narman’ın Samikale köyünde dünyaya gözlerini açmıştır. Sümmânî’nin gerçek adı Hüseyin olup, babası Kasım oğullarından Hasan’dır.
Kendileri bu köye Kafkaslar’ dan gelmişlerdir. Sümmânî (Hüseyin) 10-11 yaşlarına geldiğinde, babasıyla birlikte çobanlık yapmaya başladı. Hüseyin’in genellikle danalarını otlattığı yer Ablak taşıdır. Bir cuma günü Sümmânî tek başına Ablak taşı mevkiine gitti.
Babası ise Cuma namazını kılmak için köyde kalır. Ablaktaş’taki çeşmenin yanında hayvanlarını otlatmaya bırakır. O da namaz kılmaya niyetlenir. Daha önce babasıyla burada namaz kılarlarmış Namaz vaktini anlamak için de kendilerine bir taş tespit etmişler. Güneş taşa isabet ettiği zaman öğle vakti olduğunu anlarlarmış, O gün de babasıyla yaptığı gibi kendisine taşı nişan eder ve Güneş’e bakarken uykuya dalar.
Uykusunda, çeşmenin başında kırk yeşil güvercin görür. Güvercinler birden kaybolur ve karşısında üç derviş belirir. Dervişler Hüseyin’e abdest aldırırlar ve birlikte namaza dururlar. Hatta bir dörtlüğünde der ki:
Vardım saf- saf olup durmuş divana,
Ben de el bağlayıp geçtim bir yana,
Meylimi bağladım gayri sübhana,
O güzel Allah’ı gözler gözlerim…
Daha sonra Hüseyin’i ortalarına alırlar. Hüseyin bakar ki. dervişlerden birinin elinde bir tepsi ve içinde üç dolu bardak var. Derviş, bunları Hüseyin’ in önüne getirir ve
-"Hüseyin, bu şerbetlerden bir tanesini iç bakalım" der
Hüseyin bardakların içindekileri şerbete benzetemez. Kendisini kandırdıklarını, ona içki içireceklerini sanır. Ne kadar zorlasalar da içmez Bunun üzerine birisi Hüseyin’in ellerini tutar. birisi de parmağını bardağa batırıp Hüseyin’in ağzına sürer. Tam bu esnada Hüseyin uykudan uyanıyor. Bakıyor ki, ne derviş var ne de şerbet. Fakat ağzında İnanılmaz bir lezzet hisseder.
- Öylece bir daha uykuya dalar. Uykuda yine karşısına dervişler belirir. Tam eline bardağı alıp içmeye hazırlandığı esnada dervişler şöyle der;
-Oğul, buna aşk badesi derler. Sevdiğin kız aşkınadır. Kızın adı Gül Peri’dir. Bedahşah kentinde Şah Abbas’ın kızıdır. Sen Onun. O da senindir. Birbirinize aşık Maşuk’sunuz. Dervişlerden biri Gül Peri’nin cemalini gösterir. Üç bardak Hüseyin’e. üç bardak ta Gül peri ’ye verirler. Yeşil mürekkeple yazılı bir harf okuturlar. Bu üç elbette Aşk’tır. (Elif,Şın,Gaf)
Üç harf okuttular yeşil yapraktan
Okudum harfini noktasın tek tek...
Hüseyin uykudan uyanır ki, ne Gül peri ne Han var ne de dervişler. Danaları da göremeyince köyün yolunu tutar. Köye varmaya yakın bir atlıyla karşılaşır,
-Hüseyin, korkma oğlum, sen ereceğine erdin. Bundan sonra senin mahlasın Sümmânî
dünyada maşukana kavuşmak senin için haram, der. Sümmânî anlam olarak "Sonuncu, sona ait" demektir.
Kendisini anlamayanlara,
’’Lüdünni ilminin bahridir Hızır,
Elini elinden tuta göresin’’
Deyişiyle anlatmaya çalışmıştır.
Artık Sümmânî aşktır, aşıktır ve yolu aşkadır. Aşk ise zor iştir ve daha aşkının başlangıcında maşukası ’’Gül Peri’ye’’ kavuşamayacağı bildirilmiştir.
İçtim badesini gördüm rengini
Tam on sekiz saat sürdüm cengini
Yar yüzünde saydım on beş bengini
Halhalı altında noktasın tek tek
Dizemedim gönül ben bu elgazı
Yüreğimi yaktı kafirin kızı
Kara gördüm kış ile yazı
Felek attı bize sillesin tek tek
Bu bilgi Sümmânî yi derde düşürmüş, buna rağmen kavuşamayacağını bildiği maşukasına gitmek için her daim yollarda olmuştur.
Aradan otuz kırk gün geçer, günler geçtikçe aşkı da ziyadeleşir. Herkes. Onun hastalandığını, Cin’e, Peri’ye karıştığını sanır.
O zamanlar sıra geceleri düzenlenirmiş. Bir akşam babasına yalvarır. gecelere katılmak İstediğini söyler.
Babası da dayanamayıp götürür. Sıra Sümmânî’ye gelince. Bazıları, O’nun çocuk olduğunu söyleyerek sırayı ona vermek istemezler. Ancak Sümmânî bin bir ısrarla söze başlar;
Uyandım gafletten oldum perişan
Bir nur doğdu alemler oldu ürüşan
Selam verdi geldi üç-beş dervişan
Lisanları bir hoş sedasın tek tek
Lisanları bir hoş eyler avazı
Onlarda mevcuttur ilm-ü el fazı
Dediler: Vaktidir kılak namazı
Aldılar abdestin edasın tek tek
Aldılar abdesti uyandım habran
Aslımız yapılmış hak ü türaptan
Üç harf okuttular yeşil yapraktan
Okudum harfini noktasın tek tek
Okudum harfini zihnim bulandı
Yarelerim göz- göz oldu sulandı
Baktım çar etrafa kadeh dolandı
Nuş ettim kırkların mahlesin tek tek
Koşma bitince mecliste bulunanlar 11 yaşındaki bir çocuğun bu kabiliyetine çok şaşırır ancak bu durumu kimse çözemez.
Aradan günler aylar geçti. Gülperi gündüzleri hayalinde, geceleri düşündedir. Gün geçtikçe bu sevgiye dayanamaz ve köyden ayrılır.
Sümmânî köyünden ayrı kaldığı sürede ailesini çok özlemiş bu hasretini şu şiirle dile getirmiş:
Şu karşıki yüce dağlar
Acep bizim dağlar mola
Kara yaslı benim anam
Oğul derde ağlar mola
Yol üstünde biten otlar
Her gelen bizi öğütler
Kavim kardeş koç yiğitler
Yoldaş derde ağlar mola
Kabe’den gelir hacılar
Yürekte çoktur acılar
Evdeki çifte bacılar
Kardeş derde ağlar mola
Sümmânî’yem oldum talan
Nice gurbet elde kalam
Bir küçücük Şevki balam
Dadaş derde ağlar mola
Kafkasya ve İran’ı dolaştıktan sonra sevgilisini bulamadan geri döner
Aşkını olgunlaştıran aşkıyla olgunlaşan Sümmânî; araya araya leylasını bulmuş ve vasıta olan Gülperiyi aradan çıkararak gerçek aşka, Allah’a aşık olmuştur.
Terk ettim ağyarı döndüm didara,
Ol güzel Allah’ı gözler gözlerim.
Artık dertlidir, derdin adam ettiğidir. Derdinin rüzgar gibi yaylanacak, ilaç ile iyi olacak, memlekete pay olacak bir dert olmadığını belirtmiş ve;
Ben derdimin meftunuyum,
Bilse Lokman’ı yandırır.
Diyerek derdine aşık olduğu için dertlere çare bulan Lokman’ı bile yandırmıştır.
Gülperi’ye kavuşamamış ama gerçek aşkı Allah’a ulaşmıştır.
Sümmânî, kendi adıyla anılan "Sümmânî Ağzı" türkü ağzının sahibidir. Şiirlerini daha çok hece ölçüsüyle yazmıştır. en çok bilinen şiirleri ise 11 hece ile yazdığı koşmalarıdır. Aruz ölçüsü ile de şiirler yazmıştır. Şiirlerinde genellikle tasavvuf, Aşk, nasihat, kahramanlık konularını işlemiştir. Hiciv yaptığı şiirler çok azdır.
Konu seçimi ve anlatım biçimi ile Aşık Sümmânî’den bazı örnekler:
Hasbihal / Söyleşi :
Bad-ı saba sevdiğim dildara söyle derdimi,
Dehanı bal lebleri sükkâre söyle derdimi.
Nasihatname / Öğüt :
Gel gönül ta’n eyleme her cana bak da ibret al
Dembedem devir olan zamana bak da ibret al
Sümmânî gitme sakın dünyanın bir bendine
Kaftan kafa hükmeden insana bak da ibret al
Muamma / Lugaz (Bilmece) :
Hangi mecruhtur alemde zarını saklar demez
Hangi şecer’ dir zahir barını saklar demez
Hangi güldür hangi bağda yaz bahar şita olur
Daima şita başında karını saklar demez
Mehdiye / Övgü :
Çar-ı yarın methin edem derdimin dermanıdır
Zahir ledünlü şehrimin şüphesiz sultanıdır
Münacat / Yakarış :
Ya ilahi can içinde ehlî canan uyumaz
Kudretinden var eylemiş arş-ı rahman uyumaz
Ne vakit ki cem edecek ala din İslam’ını
O makamda ehlî İslam olan her an uyumaz
Naat /Peygambere övgü - Tahmid / Yaradan’a şükür :
Hazreti nur-ı mahbubun figanı gönlümdedir
Hamd olsun hamdü senalar ihsanı gönlümdedir
Elverir havaya verdim ömrümün tutarını
Şimdi cümle mevcudatın sultanı gönlümdedir
Şefaat name / Peygambere yalvarış :
Yârim senden gayrısını kondurmasın bağıma
Aldatmasın fırsat vermesin ger düşmanıma
Sen şefaat madenisin yardım kıl noksanıma
Zat-ı şehrin babındaki merdanı gönlümdedir
Tazallüm / Yerinme :
Babında zaif Sümmânî lütfunda gözler ihsanı
Dilberin Arzuman’ı Kevni mekanı yandırır
Hiciv / Sosyal eleştiri :
Dünyada abat görünür ukba da müflis olur
Emsal-i akran içinde adı namı pis olur
Giyince libası parlar yüzü gözü his olur
Yaz gününde kara benzer devleti bi-namazın
Tarih düşürme :
Sümmân vadeleşti yaren eşinde,
Ölüm kar’u bandır gezer peşinde,
Mahi şubat Pazar günü beşinde,
Ahir muhabbetim bitti elverir.
İlk atışmasını Erbabi ile yapmış olan şair daha sonraları Sezai, Şenlik, Mahiri, Nihani ve bir çok şair ile atışmalarda bulunmuştur. Bu atışmalar arasında en çok bilineni ve hala Erzurum ve Kars yöresinde dinlenen ezgiler ortaya çıkaran Aşık Şenlik ile yaptığı atışmasıdır.
Sümmânî aynı zamanda Sümmânî Ocağının da kurucusudur. Sümmânî’den sonra oğulları Şevki Çavuş (Aşık Mahtumi) ve Fahri Çavuş ve onların oğulları olan Âşık Hüseyin Sümmanioğlu ve Âşık Nusret Toruni ve de bu şairlerin yetiştirdiği onlarca Şairi Türkiye’ye kazandırmıştır.
Aşık Sümmânî 1915 yılında Birinci Cihan Harbinin ortalarında 54 yaşında hakkın rahmetine kavuşmuştur. 2000 yılına kadar Sümmânî, köy mezarlığında mütevazi bir kabirde yatmaktaydı. Ancak daha sonraları yapılan çalışmalar ile Köy mezarlığına bir türbe yapılmıştır. Bu türbede ebedi istirahatine devam etmektedir
YORUMLAR
Aşık Edebiyatı adına bir dosya da ben hazırladım.Bu dosyada Yaşayan beş büyük Âşık var.Bunlardan biri de Sümmani’nin torunu Âşık Hüseyin Sümmanioğludur. Yüzyüze yaptığım söyleşiyi yakında neşredeceğim. Bir Edebiyat öğretmeni ve edebiyat sever olarak bu çalışmanızdan ötürü size sonsuz teşekkürler.