- 429 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÖĞRETİLMİŞ ÇARESİZLİĞE DÜŞMEK
ÖĞRETİLMİŞ ÇARESİZLİĞE DÜŞMEK
ANTAKYA – ATAYURT GAZETESİ
Doğada hiçbir şey birbirinden bağımsız değildir. Her şey, bir başka her şeylere tutsaktır ve doğal devinim, değişim, dönüşüm ve akış içindedir.
Bu akış öyküsünün elbette ki temel öznesi insandır. Meraklı olan insan, gereksiniminin arayışı ve yaratıcılığı mücadelesini vermesi… Kendi aklını keşfetmesi; yaşadıklarının bilincine varmasını ve kaydını tutmasını getirmiştir.
Evrende Güneşin yakıp kavurmasından, suyun boğmasından, selin ve depremin yutmasından, öldürüp öldürülmesinden, canlı canlı yakılmasından daha donanımlı ve güçlenerek çıkan… Yaşadığı tüm olumlu ve olumsuzlukları, içinde bulunduğu bilinmezliğinin ve karanlık denizinin ışığı yapabilen… Günümüz uygarlığını yaratabilen tek canlı, insandır.
İşte tarih ya da zaman dediğimiz bu macerada insan, en ilkel çağlardan günümüz uygarlığına ulaşıncaya değin kavrayamadığı ve anlamlandıramadığı olay ve durumlar karşısında asırlarca acze düşmüş - çaresiz kalmıştır.
“ÇARESİZLİK” sözcüğünün bütün anlamsal derinliğiyle insanı çağrıştırdığını hemen anlarız. Çünkü insan, içine düştüğü çaresizliğin sırrına ermenin bedelini bedeniyle öderken; bu çaresizlik sözcüğünün bilincinde olan da yine Kendisidir.
En basit anlatımıyla çaresizlik; bir kişinin, tüm çabalarına karşın; çaresi, çözümü olmayan sorunlar karşısında naçar kalmasıdır. Kişinin birçok denemeden sonra, ulaşmak istediği amacı elde edememesi sonucunda oluşan yaşamsal deneyimin bir olgusudur çaresizlik.
Tam da bu koşullarda emperyalizmin beyin fahişesi toplum mühendisleri devreye girerek bu olguyu - karşılaşılan sorunu çözmenin bir çaresinin, bir çözüm yolunun olabileceği olasılığı umudunu topluma yitirtirler, yıkarlar.
Diğer bir anlatımla yaşanılan başarısızlıklar karşısında kişinin mücadele kararlılığını kaybetmesine, acze düşmesine, umudunun, inancının yitirtilmesine - bu yaşamsal olguya kişinin “Öğrenilmiş çaresizliği” diyoruz.
Bu makalemde, asıl korkunç olanın tek tek kişilerin öğrenilmiş çaresizliklerinin; “Toplumların Öğretilmiş Çaresizliği” ne dönüştürülmek istenmesinin ulusal yıkımı üzerinde duracağım.
Emperyalizmin toplum mühendisleri: Akademisyenler, sözlü ve görsel basın, dönek solcu yetmez ama evetçiler, liberal d..lar…toplumuna, toprağına – yurduna ihanet eden tüm beyin fahişeleri… Kişinin öğrenilmiş çaresizliğini, “Toplumsal Öğretilmiş Çaresizliğe” dönüştürmenin, toplumu mankurtlaştırmanın tetikçiliğini, iblisin aklına gelmeyecek kumpaslarla yapıyorlar.
Beyin fahişesi bu toplum mühendisleri, Türkiye Halkının Atatürk Sevdasına… Duygu, düşünce ve hayallerine, tutku ve umutlarına, yarınlarına pranga vurmayı… Bu karanlık sarmaldan çıkışın, kurtuluşun olmadığı öğretilmiş çaresizliğini dayatmanın iblisliği, firavunluğu içindeler.
Demokrasinin gereği seçimle (Sadece Kendileri Kazanınca Milli İrade Olan…) iktidara gelen bir siyasi partinin; seçimle gitmeyeceğini – “Öğretilmiş Çaresizlik” kumpasıyla Türkiye Halkına dayatmaktadırlar.
Türkiye Halkı, en çaresiz ve acz koşullarında bile; Anadolu’nun Tasavvuf erenlerinden Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli ve Atatürk’ün birlik, dirlik ve kardeşlik öğretileriyle bir çıkış, bir kurtuluş yolu bulmuştur.
Çünkü Anadolu Halkı, Fetret döneminde (12. ve 13. Yy.) Moğol, Timur ve Bizans artığı Rum saldırılarına… Ve Kuvayi Milliye (İşgal) koşullarında İngiliz, Fransız Mandasını savunanlara boyun eğmemiş… Ve şimdi de Onların “Keşke Yunan Galip Gelseydi…”, “Cumhuriyet Bir Reklam Arasıydı…” diyen torunlarının öğretilmiş çaresizliğine tutsak olmayacaktır.
Şu an, dayatılan “Öğretilmiş Çaresizliği”; umut ve inanca çevirmek için… Tüm demokrasi güçlerinin kolektif akıl ve katkısıyla kurtuluşa giden bu yolun mücadelesini veren… İBB’NİN seçilmiş fakat bir Hukuk darbesi ile mazbatası elinden alınmış, mağdur Ekrem İMAMOĞLU’DUR.
İç ve dış hainler korosunun, halkı öğretilmiş çaresizliğe inandırarak; Atatürk’ün ülkesi üniter ulus devlet TC’Nİ yıkmayı amaçladıklarını Herkes, en başta da Biz çok iyi biliyoruz.
Unutmayınız ki Anadolu’da tüten her ocak, dağ başlarında tutuşturulan “Her Çoban Ateşi”, duyulan her ses, çıkan her nefes, “Her Gün Yarındır” – umuttur Bize.
Biz Türkiye Halkı, Kendine özel – ilahi güçler yüklendiği vehminin aymazlığı içinde olan bu iblis ve Firavunların öğretilmiş çaresizliğinin umutsuzluğuna, inançsızlığına tutsak olmayacağız. HER ŞEY ÇOK GÜZEL OLACAK.
21 Haziran // ANTAKYA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.