- 1450 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Pilav Günü (HİKAYE)
PİLAV GÜNÜ
Mezun olduğum kasabamızdaki lisenin pilav gününe davet etmişlerdi. O kadar işimin arasında arkadaşlarımı çok özlediğimi i.in günübirlik pilav gününe kimseye görünmeden gidip gelmeyi planlamıştım.
Babadan kalma evimizin olmasına rağmen kasabada, o gün kimse ile görüşmek istemiyordum. Boş muhabbetlerden sıkılıyordum çünkü kasabada. Yılda bir defa bir haftalığına baba evine giderek hem dinleniyor, hem eşi dostu görüyordum ama daha çok da kitap okuyordum. Bana “burnu büyük Ahmet” adını takmışlardı. Tabii ki tavrım kibir değil “ boş konuşmalara tepki” ydi.
Pilav günü sabah kasabaya inecek hemen dönecektim akşam İstanbul .Çünki ertesi günü çok önemli iş görüşmem vardı.
Sabah kasabaya vardığımda önce çorba içtim. Kasaba Pazar günü olduğundan dolayı herkes tarla tapan işlerindeydi. Bende işkembe çorbamı içtim. “Çorbacı Mehmet” uzaktan akrabamdı beni görünce şaşırmasına rağmen memnun da oldu. Pilav günü için geldiğimi öğrenince memnun oldu. Sohbet ettik.
Pilav öğlen yenecekti. Sabah 10 da program başlayacak ve okul bahçesinde isteyen arkadaşları ile sohbet edecek, protokol konuşmaları yapılacaktı. Galiba Vali ve Milletvekilleri de gelecekti.
Çorba içtikten sonra lisenin geniş bahçesine geçtim. Bahçe henüz tenhanydı. Çünkü törene daha saatler vardı. Otobüs erken geldiğinden bende erken gelmiştim kasabaya. Zamanı da okul bahçesinde değerlendiririm diye düşündüm .Kantin açık olur. Bahçede çay kahve içerim diye düşünmüştüm.
Okulun bahçesinde kurulan masalara oturarak çay ısmarlamıştım ki, uzun zaman görmediğim Lise arkadaşlarımdan Mustafa gelmişti. Sınıf başkanımızdı Mustafa. Oturup beraber çay içerek sohbete başladık. Sonra Ahmet geldi. Laflamaya başladık. Anılardan falan . Üçümüz tam da sohbeti koyulaştırmıştık ki, arkamdan küçük, cılız bir elin samimice bana sarıldığını ve yanağıma bir öpücük kondurduğunu hissettim. Arkadaşlarım şaşkınlıkla bakıyorlardı. Hafifçe dönüp bakınca bunun kayınbiraderim Ömer’in küçük oğlu Ümit olduğunu gördüm. Yanında da iki arkadaşı vardı. Ben şaşkınlıkla “Nereden çıktın sen” dercesine bakarken O açıkladı.
“Buraya oynamaya gelmiştik arkadaşlarım Ahmet ile Selim ile. Sizi görünce yanınıza geldim “dedi. Ümit ilkokul 3. Sınıftaydı. Daha çocukluktan beri her fırsatta kasabaya geldiğimizde eve gelir kitaplarıma bakarak “ Enişte bunları sakla ben okurum” derdi. Ben de ona kalemler defterler, kitaplar kitap ayraçları kartlar, gazetelerin çocuk eklerini getirir , İstanbul’dan boyama kitapları yollardım. O da sık sık” Tombul Eniştemi çok seviyorum “ derdi.
Biz arkadalar ile lisede hocaların kimleri dövdüğü, kim kimle aşık olduydu evlendi, .çocukları ne dedikodusunu yaparken çocukların yanımıza gelmesine sevinmiştim. Çocuklara masadaki iki sandalyeyi gösterdim. Oturdular tam karşıma, sağ yanımda Mustafa Sol Yanımda Ahmet vardı. Çocukların yanımıza gelmesi ve tam karşıma oturması ile dedikodularımız bitti. Ben çocuklara bakarken Ümit arkadaşlarını tanıştırdı. Çocukları tanıyamadım. Ümit anlatınca tanıdım. Sarışın olan çocuk Şeref’in, esmer olan da Mehmet’in torunlarıymış.
Ümit yaşından büyük davranan hazır cevap bir çocuktu. Özgüvenli hiperaktif sevgisi bol olan insan. Bende kitap okuduğundan O’nu severdim. ”ne var ne yok “ gibilerden bakarken Ümit anlatmaya başladı
”Biz üçümüz arkadaşız . Kitap okumayı çok seviyoruz. Bunların dedesi esnaf, babaları esnaf ama biz esnaf olmak istemiyoruz . Enişte bize armağan ettiğiniz “Recep Yazıcıoğlu’nun liderlik sırları” kitabınız ile Tokat Valiliğinin çocuklara armağan ettiği “Recep Yazıcıoğlu” kitabını üçümüz okuduk ve kaymakam olmak istiyoruz. Ama okumaya kitap bile yok okulda nerede ise . Sizin kütüphanedeki bize göre kitapları okudum” dedi.
Çocuklar ne içeceğini sordum. “Gazoz “dediler. Hemen gazoz ısmarladım. Ümİt’in böyle güzel konuşması ile gururlanmıştım. Arkadaşlarıma baktım:
“Arkadaşlar biz buraya pilav yemeye mi geldik dedikodu etmeye mi? Zamanımızı bu yeme içme işine değil çocuklara kitap temin etme işine ayıralım” dedim. Arkadaşlar önce şaşırsa da bana gülere baktılar.
O an, hemen okulun yanında kitapçı olduğu aklıma geldi. Hemen çocuklar ile oraya gittik. Cebimizdeki paralarla kırtasiyede onların seviyesine uygun kitapları alarak verdik. Çocuklar sevinerek teşekkür ettiler. Ellerimizi öptüler sarıldılar. “ Büyük dediğin böyle olur. Sadece nasihat etmez aynı zamanda kitapta hediye eder” dediler. Gülüştük bu güzel sözleri karşısında .”Kitap okumak böyle insanı bilinçlendirir işte” dedim.
Pilavdan önce konuşmalarda söz istedim. Ümit ve arkadaşlarını da kürsüye davet ettim. Onlara değer verdiğimizi söyledim. Çok hoşlarına gitti Ümit çok açık yüreklilik özgüvenle ne olmak istediklerini ve kitabı niçin okuduklarını, kitap hediye eden büyüklerini neden çok sevdiklerini söyledi. Vali ve milletvekilleri alkışladı. Vali “ Sizi geleceğin meslektaşlarım olarak ilan ediyorum” dedi. Kasabada her okula kütüphane kuracaklarını, kasabaya halk Kütüphanesi kazandıracaklarını söyleyerek hem mezunlardan hem Belediyeden bu konuda en büyük yardımı yapacakları konusunda söz aldı.” Pilav yiyelim ,ayran içelim ama ayrı düşmeyelim kitaplar da kütüphanelerde konuma konumuz olsun” dedim. Bizi en çok Ümit alkışladı. Liselilerden daha çok kitap okumayı sevmeleri sadece beni değil herkesi mutlu etti. Minik yüreklerdeki koskocaman okuma sevgisine ve “ oku “ emrine bu kadar bağlı gençliğin kasabamda yetişmesine şükrettim.
Pilav gününde pilav yiyip ayran içerek verdiğimiz sözlere hepimiz sadık kaldı ve eşten dosttan topladığımız kitaplar ile Küçük bir İl Hal kütüphanesinde olabilecek kitap kadar kasabamıza kütüphane kurduk.
Birkaç yıl sonra gazetede okuduğum haber beni çok mutlu etti. “ Kasabada yetişenler gençlere kütüphane kurdu. Liderleri anlatan kitapları çocuklar okuyarak lise sınavlarında en üstün başarıyı gösterdiler. Çocukların hedefi ise ilginç ve şaşırtıcıydı. Çocuklar “ Hepimiz birer Recep Yazıcıoğlu olacağız” demişlerdi. Neden dendiği zaman Çünkü O’nu anlatan kitapları okuduk. O kitapları yazanların elleri dert görmesin “ diyorlardı.
Haberi okuyunca gözlerim yaşarmış. Masamda beni gözleri yaşları gören eşim “Gazetedeki haberi gösterdiğimde “Aslan yeğenim , bizim gururumuzsun “ dedi. Bana sevgiyle baktı. “Gençleri seversek gençlerde vatanı sever. ”Oku” emrini seven ve uygulayanı da o emri veren sever” dedim.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.