- 520 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
822 – METANET
Onur BİLGE
“Sen gerçekten son derece vefalı, çok fedakar bir insansın. Hiç bir beklentisiz, sadece Allah rızası için benimle arkadaşlık ediyorsun. Ben de seninle mutluyum. Boşluğa düşmedim. Allah, nasıl bir ayağımızı koymadan diğerini kaldırtmadan yürütüyor bizi, benim de eşimi almadan senin gibi bir değeri bana destek etti.”
“Bedava dostluk kolay bulunur. Bütün bunlar senin gönül güzelliğin... Yüreğinin bir yanında bileği bükülmez bir erlik saklı... Günü gelince İnşallah seni en ulvi mertebelere çıkaracak.”
“Bu sürgün yerindeki ikramı bu kadar! Bu kadar ince düşünceli! Ya bizi cennetine koyarsa, oradaki nasıl ağırlar acaba?”
“Cenabı Allah o haleti senden almasın! Aşk ve muhabbetini ziyadeleştirsin!”
“Âmin! Beni samanlıkta da yatırsa razıyım! Onun güzeller güzeli Cemalini sürekli görsem! Cehennem ateşi yaksa, duymam gibi geliyor! Yusuf’u gören kadınlar ellerinin acısını duydular mı!”
“Aşk öyle bir cehennem ki yakarsa yaksın! O’nun aşkıyla dolu olan acı duyar mı! Geçelim bunları! Ağlamak istemiyorum! Allah sana fırsat vermesin! Maazallah tefe koyar oynatırsın!”
“Kötüfenayım değil mi?”
“İnşallah fenadan da fena olursun!”
“Bak, aklıma ne geldi! Benim gözüm çok fenadır! Çiçeğe sevgiyle baksam, kurur. Cama baktım kırıldı. Adama baktım, öldü! Kızım çok güzel bir salata yapmış, eli kesildi! “Cadı kadın!” diyeceksin şimdi.”
“Bana da bu yüzden mi bakıyorsun? Öldürmeye, yok etmeye niyet ettin galiba!”
“Gülümsediğini görmekten başka isteğim yok.”
“Senin gözünden bize zarar gelmez ama özünden ne olur onu bilemiyorum. Sen biliyor musun? Ben pek beceremem ama kısmet olur da bir roman yazsam, adı “Söz ve Öz” olur.”
“Ayçinsan’la Çekirge gibiyiz.”
“Aç İnsan... Yok! Samurayın Kılıcı!”
“Neslihan’ın Kılıcı...”
“Kınına sok kılıcını!”
“Neslihan’ın kılıcı olamaz zaten. Olsa olsa balyozu olur!”
“Ömür Ramazanını duydun mu?”
“Biz seninle ahret arkadaşıyız. Hani bir rüya görmüştün ya Peygamber Efendimiz bizi ödüllendirmiş. Bu, bizim bildiğimiz ödüllerden değil. O zaman daha eşim sağdı. Hatta ben o rüyayı ona da anlattım da... “Sen görmemişsin ki! Başkası görmüş.” dedi. “Neticede olmuş, bu olay!” dedim. Aradan o kadar zaman geçti, hâlâ hayretler içindeyim! İnşallah gerçekten cennetle ve Cemalle ödüllendirilenlerden oluruz! Örnek insan! Sevgi ve aşk dolu güzeller güzeli o! Biz de öyle olabilsek! Onun ahlakıyla ahlaklansak, iş bitecek!”
“Coştun yine deli gönül! Vaktiyle bir meczup vardı. Bir başladı mı onu da durduramazdık!”
“Olanca gücümle çalışmak isterdim. Öğrenmek öğrenmek... Yükselmek ve ona layık ümmet olmak... O zevk deryasında yüzerdim artık!”
“En büyük makam kulluk makamı! Ötesi yok!”
“Beni onun bunun yaptığı mahvedemiyor. Allah’la zenginim, O’nunla beraber... Aşkıyla mutlu... Kimseye ihtiyacım yok!”
“Allah O’ndan ayırmasın! Kul, köle demek. Köleye sormuşlar: “Adın ne?” “Sahibimin koyduğu...” “Yediğin?” “Sahibimin verdiği? Biz de öyle olmalıyız aslında. Ancak o zaman halis kul olabiliriz.”
“Benim bir korkum varsa, evlatlarımın acısı... Ölüm, o kadar yakınıma geldi ki! Şikâyetim yok ama korkum had safhada! Babam da hastalanmıştı. O zamana kadar yakınlarımda ölen olmamıştı. Dayanamayacağımı sanıyordum. Hasta yattığı iki yıl boyunca kendimi onun yokluğuna hazırlamaya çalıştım. Ölüm karşısında ne kadar naçarız!”
“İyi ki her şeye dayanma gücü veriyor.”
“Gayet tabi. Taşıyamayacağımız yükleri yükler mi! O da sınav sorusu... Denemek için... Bizi yaratıp yeryüzüne salıvermedi. İmtihan edecek, ona göre değerlendirecek. Herkesin kazancı, çabasına bağlı... Zaman zaman mallarımızdan veya canlarımızdan ayırarak imtihan ediyor.”
“Veren, alan, her türlü tasarruf hakkını elinde tutan O! Binlerce sır var, her olayın arkasında, biz göremeyiz. O ne yaptıysa, binlerce hikmet vardır, gerisinde.”
“Emrine kurban olayım! Hızır duvarı onardı. Gemiyi deldi. Benim de eşim öldü. Kalsaydı ne olurdu? Bir saysam, sabah olur! Güzel Allah’ım, Hasip... Her şeyi hesaplamış.”
“Hem de milimi milimine... Merhametliler merhametlisi!”
“Ona benim gibi kaliteli bir hemşire, iyi bir hizmetçi, arkadaş, dost, sekreter... Hasılı ihtiyaç duyduğu her şey için beni tayin etmiş. Ona da merhamet etmiş. Süründürmeden, yorgan paralattırmadan, rezil etmeden, bayıldığı için neye uğradığını anlamadan, acı çektirmeden yanına almış. Vasiyetini de etti, yerini de gördü, öleceğini de dedi. Ne zaman öleceğini bile söyledi. Daha ne! İçim rahat. Bir de onu kıskanıyorum, bazen. O, o âlemi ve oradakileri gördüğü için... Azrail başta olmak üzere melekleri de görmüştür. Hurileri de gılmanları da... İnşallah Malik’i görmemiştir! Anneciğini özlüyor, ağlıyordu, kavuştular!”
“Nasıl bir insansın sen yahu! Bir bakıyorum yastasın, isyanlardasın, bir de bakıyorum, tam bir teslimiyet içinde, yerden göğe kadar razı... Dedim ya! Acayipsin! Aynı anda dört mevsimi birden yaşıyor yaşatıyorsun.”
“Demek ki yavaş yavaş ölüyor ve oluyorum!”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ – 422