- 941 Okunma
- 3 Yorum
- 7 Beğeni
Zarif
Savaş yılları...
Koyu akşamların içli kurşunlar saçtığı, vaktini mendil koklayarak geçirenlerin devri, bebelerin sızlandığında avutulamadığı boşluklar, her kalbin bir kişi eksik yaşadığı çağdır vakit.
Zor yıllardı.
İstasyon; avlusu posta katarıyla şenlendiği, trenlerin dumanı soluya soluya nefeslendiği uğrak yeri. Az ötede tren kalkışlarına el sallayan, ağlamaklı yiğit babaların bir İbrahim edasıyla İsmail uğurlamaları sanki...
Vagonlar, gözden kaybolmaya başladığında uğultuların yerini sessizlik almaya başlıyordu. Birkaç hıçkırık dışında istasyon bir sonraki vedasını beklemeye durmuştu. Sırtını duvara dayamış bir kaç asker, kapının kenarına kıvrılmış kedi ve paltosundan sigara çıkaran yarı uykulu subay dışında kimse kalmamıştı.
Sigarasını yaktı. Kafasını yavaşça kaldırdı. Yüzü solgundu. İçli içli çekti dumanını. Kıyıda köşede bir şeyler arar gibi bakındı. Az ötedeki bankı görünce adımladı. Gecesi gündüzü belli olmayan, hangi tepede sabahladığı bilinmeyen, zaman mevhumunu zihninde tasavvur edemeyen günlerden geçiyordu.
Zarif, Kafkas Cephesi subaylarındandı. Cephede nefeslendiği vakitlerde kendini istasyonda bulurdu. Tütsülenmiş bakışlarla treni bekler, soğuk dumanıyla treni görünce ayağa kalkar ve görevliye mektubunu iliştirdikten sonra ortadan kaybolurdu . Sessizdi, hüzünlü ve naifti. Çok konuşmayı sevmezdi. Katı ve keskin bakışları vardı. Sert dururdu. Uzaktan bakan biri yanına yanaşamazdı. Ama bu ön yargı ona selam verdikten sonra değişirdi. Zincirleri kırar ve adı gibi zarif olduğu anlaşılırdı.
Son trenin gidişinden bu yana üç tane sigara içti. İstasyon yavaş yavaş kalabalıklaşıyordu. Bir sonraki gelişe hazırlık başladı. Zarif ise trenin sesini duymadan ayağa kalkmazdı.
İnsanlar bir yandan valizlerini rayların kıyısına getirirken bir yandan vedalaşıyordu. Gözyaşının arasına karışan bir kaç ana tembihlemeleri kulağa geliyordu. Babalar gururluydu. Fakat bir o kadar kırılganlıklarını gizlemeye çalışıyorlardı. Henüz emzikli bebelerin evrenden bihaber bakışları arasında, körpe gelinlerin sessiz göz dökmeleri ise yiğitlerin kamçılandığı göz süzmeleriydi.
Savaşlar girdaplıydı. Yakmadığı ciğer, söndürmediği ocak kalmazdı. Bu istasyonlar bir merasimdi. Buralarda vatana adanan kurbanların kutsallığı tescillenirdi. Biraz sonra istasyonda göz gözü görmemeye başladı. Teslim olacak askerler ve onların yakınları arasında kulaklara trenin acı kükremeleri ilişti. Bu vedanın habercisiydi. Hafiften ağlama seslerinin arttığı, sessiz çığlıkların ise kulak yırtmadan yüreğe oturduğu an gelip çatmıştı.
Sesi duyan zarif oturduğu banktan kalkıp kalabalığı yararak rayların kıyısına yaklaştı. Ağlaşmalar, sarılmalar ve nereye gideceğini bilmeden teslim olan toy görünüşlü büyük yürekler çadırıydı artık istasyon.
Tren yavaş yavaş durdu. Kapılar açıldı. Birer birer yolcular ardı sıra indi. Bu konaklama bir veda olması yanında yolcular içinde molaydı. Vedalar uzatıldıkça uzatılıyor sonuna kadar verilen müsaade kullanılıyordu. Zarif ise kapıları açılan trene doğru yaklaşmaya başladı. Her zaman ki yerine trenin ortasına doğru ilerliyordu.
Kapıya doğru eğildi. İçeriye göz gezdirdi. Sonra kendi geriye çekti. Yüzünde bir rahatlama belirtisi olmuş adımlarını bir iki geri atmaya başlamıştı.
İçeriden bir genç gülerek çıktı.
“Zarif ağabey” diye seslendi.
Zarif ise çoktan elini cebine attı ve zarfı çıkardı. Kendisine gülümseyen genç adama uzattı. Genç adam tereddütle zarfı aldı.
Kekelemiş fakat aklındaki cümleyi çıkaramamıştı.
“Bu mektubu Nevzat abiye ulaştır” dedi Zarif. Nevzat bu trenden sorumlu bir amirdi. Bu genç ise Nevzat’ ın çalışanlarından, Zarif’in de memleketinden ahbabıydı.
“Tamam Zarif ağabey” diyerek iç çekti genç. Umutsuzca mektuba baktı. Kafasını kaldırdı Zarif’in ışıltılı gözleri genci utandırmıştı. Sessizce arkasını dönen Zarif ise biraz önceki banka doğru adımladı. Tren kalkış yapmadan Zarif buradan uzaklaşmazdı. Daha önce defalarca öyle yapmıştı.
Banka oturdu. Cebinden çıkardığı tabakadan ince bir dal sigara çıkardı. İki dudağının arasına yerleştirirken soğuktan çatlamış elleriyle nemli kibrit kutusunu çıkardı. Son çatışma da cebinde ıslanmış olmalıydı. Bir iki kibrit dememesinden sonra sigarasını yaktı. Kalabalık yavaştan azalıyor askerler birer birer trene biniyordu. Kimileri el sallıyor kimileri ise kafalarını uzatmış camdan bakıyordu.
“Zarif oğlaaan” diye bir nida duyuldu sonra. Zarif, kafasını kaldırıp ses geldiği yöne baktı. Nevzat amirdi bu. Zarif ayağa kalktı. Kelli felli iri kıyım bir adam yanına arşınladı.
“Yine mi mektup Zarif. Bu kaçıncı oğlum” dedi. Sesi sitemli yüzü de hafif kızgındı. Zarif dudak büktü. Sert ve katı yüzü bir masum çocuktu şimdi. Nevzat bu boyun bükmeye direnemeyen baba şefkatiyle baktı.
“Tamam tamam üzülme götürürüz” dedi Nevzat sonuna da ekledi “geri dönüşü olmasa da yine götürelim bakalım”
Zarif minnettar bakışla şükranlarını sundu.
“Var olasın Nevzat ağabey hakkını helal et”
Nevzat üniformalı Zarif ın koluna hafifçe dokundu. Rica ederim der gibiydi. İki adam bakışlarla konuşmaları bitirmişti. İlk hareket eden Zarif oldu.
Yavaşça arkasını döndü. Yorgun adımlarla yürümeye başladı. Yavaş yavaş gözden kayboluyordu. Tren kükremeye başlamış kalmaya haber vermişti. Kalabalıklar hareketlendi. Vedalar hararetlenmişti.
Nevzat amir Zarif’in arkasından bakarken uyandıran tren kükremesi oldu.
Yanındaki gence dönerek ;
"Nereye kadar verecek bu mektupları bilmiyorum" dedi. genç en az onun kadar meraklıydı. Sormaya da çekiniyordu. Uzun süredir bu istasyonda durup mektup alıyorlardı. Dişlerini sıktı sanki kelimeleri tutmak ister gibi ama merakına yenik düştü ve sordu.
"Amirim kime yazıyor bu mektupları ?"
"Mektupların kime gittiğini bilemiyorum ki" diye cevapladı Nevzat.
"Peki nereye gidiyor amirim" diyerek patavatsızlığını sürdü genç. Nevzat kızgın gözlerle genci süzdü. Çok soru sormasına sinirlendi ama cevap vermeden geri durmadı.
“Güzel bahçeye gidiyor mektuplar”
"Neyse yeter bu kadar gevezelik çabuk tren harekete başladı" diye genci fırçalayan Nevzat, adımlarını hızlandırarak trene bindi.
Mektuplar gidiyordu. Zarif cepheden fırsat bulduğu vakitlerde istasyonu yoklar ara ara mektup atardı Saatlerce burada kalır mektup dönüşleri beklerdi. Giden mektuplar ulaşır mıydı bilinmez ama Zarif hep beklerdi.
Bir sonraki gelişinde mektup gelecek miydi? Ya da yerine ulaşmış mıydı? kimse bilmiyordu.
Duvara yaslanmış üç beş asker bile Zarif’in arkasından bakarken bunları düşünüyordu. Bir sonraki Zarif İstasyon buluşmasını merakla bekliyorlardı.
Zarif ise sigarasını içerek gözlerden kayboluyordu...
YORUMLAR
Ben eminim o mektuplar adresine ulaşmıştır.
Ve hala beklemekteyim o muhteşem eserinin kitap haline getireleceği günü.
Harika yazıyorsun.
Sevgi ve tebriklerimle Zarif oğlan...
Zarif oğlu
Devami gelecek hikayemin:)
Sevgiler sana
Zarif oğlu
Cok güzel olur gibi
Ne dersin bahar
Bahar Batıl
Ama,
sanki belirili doneler sunmak isteyen bir duygu ve içerik var hikayede, bu da devamını okuma beklentisi içerisine sokuyor okuru.
Kaleminin düz yazıda çok daha parlak olduğunu hep söylemişimdir biliyorsun. Fakat her nedense hep kendine saklamayı yeğliyorsun.
Bu bağlamda bu güzel hikayeyi paylaşman pek uygun olmuş kanımca.
Hala muroç u elimize alıp okuyamadık misal. Artık tamamdır diye düşünüyorum...