- 512 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
815 – VAKIF ARAZİSİ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Onur BİLGE
Define, Neslihan Hanım’ı radyo dinler gibi dinlemek değil, arada fikir beyan etmek istiyordu. Ona ancak bu şekilde faydalı olabileceğini düşünüyordu.
“Sadece anlatacaksan sabaha kadar, akşama kadar dinlerim ama dertleşmekte, en kırıcı tenkitler de olur, en güzel aferinler de... Eğer sadece onay makamı gibi dinlersem, sana en büyük kötülüğü yapmış olurum. Sana karşı kabalığım, sana karşı duyduğum inceliktendi ama nefse en ağır gelen de bu! Ben, sıradan bir insanla konuşmuyorum. Bende ilk intibaları oldukça müspet olan bir hanımla konuşuyorum. “O ilk tanıdığın ben değilim!” diyorsan, ben tekrar başa döner, seni kaybettiğim yerde ararım.”
“Sen, aradığını bulamadın. Beni abartmıştın. Hakkımda yanıldığını şimdi anladın.”
“Ben arayıcyım. Zahirde gülle bülbülün hiç bir alakası yok. Tasavvufta bülbül arayandır. Gül de aranılan... Ben seni abartmadım hakkında da yanılmadım ama saydığım olumsuzluklarda yanılmış olmayı çok isterim. Bana: “Senin için en büyük insan kim?” diye sorsalar, cevabım hep aynıdır. “Beni utandıran insandır!” derim. Biz dost elimizi uzatmışsak o el geri çevrilmedikçe elimizi çekmeyiz. Gönlümüzün kapısını hep açık tutarız. Çıkıp gitmek isteyene yapacak neyimiz var, duadan başka! Dündü galiba. “Dost Kimdir?” diye bir şiir yazmıştım. Bu konuyu işlemiştim onda. Belki şiir değil, deli saçması... Her neyse işte! Hıdır, elimden gelen budur! Sende bayrak yok mu be ya? Barış bayrağı... Fare, deliğinde ne kadar saklanır?”
“Küsmedik ki barışalım! Gitmedim ki saklanayım! Kovsan gitmem! Kapıdan kovsan, pencereden girerim. Pencereden de kovsan, bacadan... Benden öyle kolayca kurtulamazsın be ya! Boşa yeşillenme!”
“Uykuların düzene girdi mi? Sen ondan bahset! Korkularından tamamen kurtulabildin mi? Yani vehimlerinden...”
“Önceye nazaran çok daha rahatım. Uyuyabiliyorum ama gözümü açınca evin içinde hayal gibi karartılar görüyorum. Bunların ne olduğunu bilmiyorum. Cinler olabilir mi? Yoksa ben halüsinasyon mu görüyorum? Korkularım mı meydana getiriyor onları? Evhamım mı davet ediyor? Bizim evin altı mezarlıkmış eskiden. Bahçede mezar taşları varmış. Şimdi çiçekler, ağaçlar var ama eskiden manzara farklıymış. Üstelik vakıf arazisiymiş. Cami için bağışlanan arazinin üstüne evler yapılmış. Zaten cami de hayırseverlerin verdikleri paralarla yapılmış. Şimdi yerinde yeller esiyor ama neticede evlerimizin bulunduğu yer, vakıf arazisi...”
“İnşallah çok yakında o görüntülerden de kurtulursun! Ancak zamana ihtiyacın var. Yılların birikimini bir anda silmek kolay mı!”
“Oturduğum yerde uyuyorum ya, rüya başlıyor. Uykulu uykulu gözümü aralayınca, hâlâ devam ediyor... Rüyamın devamını açık gözle seyrediyorum. Üç boyutlu... Yanımdalar, karşımdalar. Elimi uzatsam değeceğim kadar yakınımdalar.”
“Ben bu yaşımda, bazen kırk yıl önceki askerliğimin, elli yıl önceki okul hayatımın kâbuslarını görüyorum.”
“Seninki, şuuraltının oyunu... Benimki farklı... Bence içinde bulunduğum durumun asıl nedeni, vakıf arazisinin özelleştirilmiş olması ve benim de orada oturuyor, ondan faydalanıyor olmamdır.”
“Vakıf malına dokunulmaz! Adamı helak eder ama acaba rahatsızlığının sebebi sadece o mu? Bir sen mi oturuyorsun o arazinin üstünde? Diğerleri de aynı şekilde rahatsız mı? Yoksa bir sen mi etkileniyorsun?”
“Hayır, bir ben değilim etkilenen. Gerçi ben en çok eşimin o korkunç hastalığından etkilendim, ölümünü kabullenmem kolay olmadı, yaşadıklarımın tesirinden kurtulamadım ama benim yaşadıklarımın benzerini, binde birini bile yaşamayan komşularda da akıl almaz olaylar olmuş ve olmakta... Bir tanesini anlatayım mı?”
“Ne olmuş? Anlat bakalım! Ben de merak ettim. İbretlik bir olay olmalı...”
“Tam anlamıyla ibretlik... Eskiden caminin bulunduğu yeri ele geçiren adam, oraya ev yapmış. Üç oğlu iki kızı varmış. Çok geçmeden delikanlı çağındaki üç oğlunda da delilik alametleri görülmeye başlamış. Bunlar her gece üstlerini başlarını çıkararak çırılçıplak mezarlığa gidiyor, kabirleri taşlamaya başlıyorlarmış. Bizim ev de caminin bahçesindeki mezarlığa dönüştürülen yerde... Yani evin altında mezarlar var. Her ne kadar temel kazılırken hiçbir kalıntıya rastlanmadıysa da onlar var. Etleri kemikleri kalmamış. Belki asırlar önce ölmüşlerdir ama mezar taşları olduğuna göre onlar orayı yer edinmişler. Bazen diyorum ki: “Rüyamda gördüklerim, evin altında kalan mezarlarda yatanlar... Onlar görünüyorlar bana. Uyku anında da uyandığımda da... Yalnız rüyada kalmıyorlar. Sanki birlikte yaşıyoruz. En çok da uyurken ve yarı uyanık haldeyken. Belki o zaman ruhsal bir bağlantı kuruyorlar benimle. İletişime geçmek istiyorlar. Rahatsız oluyorlar belki de... Dağ üstüne dağ olur ama ev üstüne ev olur mu!”
“Vakıf malının her zerresinde kul hakkı vardır. Bir gün Hz. Süleyman bir serçe kuşunu veya Hüdhüd’ü azarlamıştı. Bunun üzerine o kuş, Süleyman Aleyhisselam’ı tehdit etti: “Beni kızdırma! Yoksa senin saltanatını mahvederim!” dedi. Süleyman Aleyhisselam: "Senin gücün ne ki benim sarayımı mahvedesin!” dedi. Bir rivayete göre kuş şöyle cevap verdi: "Kanatlarımı ıslatır, vakıf toprağına sürer, onu senin sarayının damına silkelerim." Başka bir rivayete göre de: "Gagama aldığım bir parça vakıf toprağını senin sarayının üstüne bırakırım. Getirdiğim o kadarcık vakıf toprağı, senin sarayını yerle bir etmeye yeter de artar bile!" İşte vakıf malı bu kadar tehlikelidir. üçüncü şahısların onlardan istifade etmeleri kul hakkına girer. Cezası dünyada ve ukbada çok ağır olur!"
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 815