6
Yorum
13
Beğeni
0,0
Puan
1602
Okunma
Islık çalmayı bilmeyen mabedin bekçisi misali şehrin kapılarına varmadan önce, edebiyatdefterine başaklar açılırken sessizce geldiğim gibi hasat gününde sessizce gideceğim.
İçimde; okuduğum satırlar, dinlediğim müzikler, kendi kendime sohbet ettiğim söylenmemiş sözlerimle gecenin toy vakti aynamı yanıma alarak zamanı kapatacağım…
Sonra; Tulum’un eşsiz sesi dağlarımı yanık yanık ezerken, vurgunuyla dibi gözükmeyen uçsuz bucaksız denizimle, hamsisi gibi hayretle durmadan zıp zıp zıplayıp, dahası, uyumayan doğa ananın kollarına ömrümün saatlerini verip, gözlerimin içine huzuru giydirerek sonsuzluğa uyuyacağım…
Sadece bir yolcuyum, yürek şebneminde aranızda sabahları bulan. Edebiyat Defteri ’ne yarın bambaşka yolcular gelecek. Dupduru melek benliklerinde hâlâ yıldızları uzaya saçıp saçıp bu limanda soluklanmaya, ve kim bilir daha kimler kimler...
Durmaksızın çiçek açan, çiçek solan bu bahçede bambaşka şiirler doğum yaparak yüreklerde yer bulacak. O heybetli müşfik sesle, iyiliklere kol kanat germelerle, kötülüklerden bahsetmeden suların içinde temiz kucaklayacak bebeklerini.
Müşfik babamız, uykusuz gecelerde med-cezirin atlılarının kahramanı. Dümensiz bir geminin tehlikelerle dolu olduğunu bildiğinden o hep burada sizlere rençper olmaya, pusulasıyla özünüzün yönünü tayin edecek.
Yolcuların; bir kısmı şöhretine, bir kısmı efkârına, bir kısmı sevgisine, bir kısmı da yalnızlığına yârenlik ederken sergilenen düşüncelerine yoldaş arayacak…
Ben sadece pencerenin ucuna ilişmiş ele avuca sığmayan bir yolcuyum, yolunu derviş gibi arayan.
‘‘Gökleri kendi başına aramalı.
Ve, kartal güneşe yalnız ve yuvasız uçmalı.’’
Son bir kez daha, anlamsız sesler çıkarmadan, tam sarılışla dua ederek sevgiyle bakacağım arkama,