- 593 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
BIÇKI
Güneşin sarı sıcağının yeryüzünü kavurduğu bir yaz günü Mahmut, ormandan getirdiği kaçak emvalin işlenmesini Bekri’den istemişti. Bekri, çil çocuğunun geçimini keresteleri bıçkı atölyesinde işleyerek sağlıyordu. Bir yandan kaçak kerestelerin işlenmesi sonucu kazanacağı parayı düşünüyor diğer yandan kaçak keresteleri işlerken yakalanması korkusunu iliklerine kadar yaşıyordu. Bekri, kaçak kerestelerin atölyesinde biçiminin yapılması sırasında yakalanması halinde bıçkı atölyesine el konulacağını da biliyordu böyle bir riski de göze almak istemiyordu. Mahmut’un kerestelerine işleme işine hayır dedi ama bir yandan da Mahmut’un başını sokacağı evinin yapılması bu kerestelerin işlenmesine bağlıydı. Düşündü taşındı la havle çekti, boşu doluya koydu olmadı; doluyu boşa koymaya çalıştı almadı, kafası da ruhu da duyguları da allak bullak olmuştu. Vicdanı Mahmut’un işini yapması gerektiği emrini veriyordu ama gerçekler duygularıyla örtüşmüyordu, sonunda olan oldu vicdanının sesine kulak verdi, vicdanının sesine uydu, keresteleri bıçkı atölyesinin üzerine koymaya başladı. Kerestelerin bir kısmı kapı bir kısmı pervaz bir kısmı pencere bir kısmı da tavan ya da çatı yapımında kullanılacaktı. Ev yapımında kullanılacak kerestelerin sayısını ve ölçüsünü Mahmut’tan alan Bekri, her keresteyi hızarın arabasının üzerine koyduğunda elinde ki metre ile ölçüp biçiyor kerestelerin her zerresinin işe yaraması için çaba sarf ediyordu. İnce ince hesap yaptıktan sonra keresteleri bıçkı atölyesinin soğuk demirden yapılmış tekerlekli arabasının üzerine sabitledikten sonra hızarın kerestelerin içine kadar işlemesine izin veriyordu.
Bekri, Mahmut gibi bir garibanın evinin yapılması işine katkısı olacağını düşündükçe bıçkı atölyesinin kerestelere dokunduğunda çıkardığı acı acı gıcırtı sesleri başkalarının içini ürpertirken onun içinde mutlulukların oluşmasını sağlıyordu. Bir garibanın başını sokacak evin yapılmasına katkısı olacak diye içinde kelebekler uçuşuyordu. Bu mutluluk yorgunluğunu da, açlığını da unutturmuştu. Evine bitişik olan bıçkı atölyesinde canla başla ve bir o kadarda şevkle işini yapıyordu, o kadar kendisini işine vermişti ki eşi Nurhan hanım evden hazırlayıp getirdiği yemeği masanın üzerine koyduğunda gözü ne eşini ne de yemek tepsisini bile görmemişti.
Nurhan Hanım “Bey yemek getirdim yemeğini ye sonra işine devam et.” dediğinde ancak o zaman eşinin atölyeye geldiğini fark edebilmişti.
Mahallede geceler sessiz ve ıssız olurdu, bıçkının soğuk metalinin kerestelere dokunuşundan çıkan beyni tırmalayan sesler sessizliği ve ıssızlığı bozuyor, atölyenin fevvaren edici sesleri sanki daha bir güçlü çıkıyordu, bu sesin duyulmaması mümkün değildi. Bıçkı atölyesinin kerestelere dokunduğunda çıkardığı fevvaren edici sesler gecenin karanlığını delercesine arşıâlâya çıkıyor, bütün mahalleyi esir alırcasına gürültü çıkarıyordu. Bıçkı atölyesinin çıkardığı sesler çok uzaklardan bile duyuluyor olması Bekri’nin işini zorlaştırıyordu ancak bu zorluklar sevinç duymasını engellemiyordu.
Bekri sevinçliydi ama ya orman muhafaza memurları tarafından yakalanırsa ne olurdu hali, ekmek teknesine el konulabilir ya da çok ağır cezalar alabilirdi belki de hapse bile girebilirdi. Bekri kendince bir önlem almaya çalıştı, bıçkı atölyesinin ışıklarını kapattı, baskın yapacak görevlilerden önceden haberdar olmak için atölyeye çıkan yollara nöbetçiler koydu, nöbetçilerin gözcülük yapmaları Bekri’nin içini rahatlatmıştı.
Kereste atölyesinden gelen sesleri duyan orman işletme müdürü orman memurlarına kereste atölyesinden gelen sesi duyup duymadıklarını sormuş, aldığı yanıta göre memurlara emirler yağdırarak atölyeye suçüstü yapmaları emrini vermişti. Orman memurları, müdür Ömer’in emrinde pikaplarla atölyenin yolunu tutular ancak kendilerine engel olacak nöbetçiler çocuk denecek kadar küçük yaştaydılar. Gecenin karanlığına ve zamanın geç olmasına göz kapakları dayanamamış, oturdukları yerde gözleri uykuya dalmıştı, oysaki nöbet kutsal bir görevdi her ne olursa olsun nöbet esnasında gözler uykuya esir olmamalıydılar. Baskın basanındı, Bekri’nin bıçkı atölyesine baskın yaptılar ve suçüstü yaptılar. Bekri’nin suçu affedilecek nitelikte değildi. Atölyeye kaçak emval işlemek nedeniyle kapatma cezası verildi bu yetmezmiş gibi kaçak emvalin işlenmesine aracılık yaptığı için Bekri’nin mahkemeye verilmesi için zabıt tuttular. Görevini su istimal edici merhamet vatana ihanettir felsefesi sanki Bekri için söylenmişti. Bekri’nin göstermiş olduğu merhamet ekmek teknesinin elinden uçup gitmesine vesile olmuş, bu da yeterli olmamıştı. Bekri yaşadığı olayların psikolojik baskısına dayanamamış kalp krizi geçirmiş kanunsuz uygulamalara aracılık etmesini canıyla ödemişti.
YORUMLAR
Özer YILMAZ1
" Bıçkı" ege de pek bilmiyorlar bu kelimeyi şayet doğduğum topraklardan aşinayım. severek okudum. Öğüt niteliğinde bir hikayeydi. Tebrikler kaleminiz daim olsun.