- 667 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
809 - HADİSLER
Onur BİLGE
“Şaban onun ayı... Yıllar önce Şaban ayında gördüğüm bir rüyada, bir kere de kadavra olarak getirildi. Büyük bir amfide, yerde duran bir televizyonun üstüne kondu. Yanımda, sol tarafımda Tezveren Sultan olduğunu sandığım bir hanım vardı. “O ne?” diye ona sordum. “Peygamber Efendimizin Mübarek Naaşı...” diye cevap verdi. “Neden burada?” “Kadavra olarak kullanılacak.” “Neden?” Bu hafta, Efendimiz’in haftası!”
Ben o yıl üç aylarda oruç tutmaya niyetlenmiş, Recebi oruçlu geçirmiştim. Şabanın ilk haftasından sonra Ramazana halsiz girmemek için oruca ara vermiştim. Şabanın ortasına yakındı. Berat Kandiline dört gün falan vardı. Demek ki bana Beratın tam ortada olduğu, onun üç gün öncesiyle üç gün sonrasının önemi bu şekilde bildirilmişti.
Berat Gecesi, Şabanın kalbi kadar önemli olduğuna ve rüyamda o yedi günlük süreye dikkat çekildiğine, o ayın onun ayı olduğu gibi o haftanın da onun haftası olduğu söylendiğine göre oruca hemen tekrar başlamalıydım!
Onun Mübarek Bedeni, kadavra olarak kullanılacakmış. Yani kesilecek, her organı incelenecek... Rüya bu ya... Çocuk kadardı bedeni. Tabutta, kapalıydı. “A! Burada durur mu!” diye hemen saygıyla oradan aldım. Baş ucuyla ayak tarafından tutarak kaldırdım, meclis kürsüsü gibi en yüksek yere koydum. En yukarıya... O zaman kapalıydı. Tabuttaydı. Bu defa kucağımda... O kadar yakın! Dokunacağım yerde. Teni elimin altındaydı. Ya çil ne demek?”
“Evet! Çil... Bu, özel bir durum. Genel değil. Tamamen enfüsi... Afaki değil. Mesaj doğrudan sana ve özel! Bu durumda başkalarından söz edilemez.”
“Tabla gibi bir şey var. Yüzeyi minicik minicik delikli... Öyle ne var mesela? Benzer bir şey... Petek var. Çil... Çiçek tozları... Polenler... O çiçek olsa, ondan iğne gibi cımbızlar... Cımbız elimde, minicik... Çil toplayacağım, onlara dolduracağım. Bilgi, hadis... Yolunu depolayacağım. Yazacağım belki. Yaz! Ara bul! Kopar al, doldur! Neden doldurulur? Eksiklik tamamlanır. Neden depolanır? Sonradan kullanılmak için... Bedeni açık gri... Bana öyle geliyor ki sağ kol pazısı, omuz, sırta doğru... Oralar gibiydi önümde gördüğüm kısım. Neden gri olduğunu o zaman da anlayamadım. Füme rengi... Yalnız ruhlar âleminde her şey füme, yani duman rengidir.”
“Şimdi de anlamıyorsun. Bekle! Acelen mi var! Daha daha güzellikler olamaz mı! Neden sınır koyuyorsun? Eğer bir insan rüya görüyor, bir başka insan da aynı anda aynı şeyleri düşünüyorsa, önce hikmetine bakmalı değil mi! Hatta seninle bunları son bir hafta içinde gündeme getirmiştik. Ne olarak? Nuru Muhammedi olarak... Konuyu fazla açamadık. Neden? Aceleciliğinden. Bu rüyalar, o gerçeklere işaret olamaz mı! Detayların terki isteniyor olamaz mı mesela! Biraz bekle! İnşallah güzel tecelliler zuhur edecek! Beni, beneksiz ve çilsiz yanı daha çok ilgilendiriyor. Çilli yüzbinlerce dostum olacağına, çilsiz bir dost yeter! Herkes konuşuyor, herkes yol gösterici, yönlendirici fakat asıl maksadı anlamamak ne büyük gaflet! Allah’ı inkar edenlerin açtığı tahribat, O’nu ikrar ettiğini sananlarınkinden fazla değil! Asıl sır, konuşulanlarda değil, konuşulamayanlarda saklı...”
“Açık gri renk... Cilt, aslında açık krem gibi biraz grimsi... Balığın derisi gibi parlak ve gümüşi... Diğer derilerin içi de o renk ama bizde değişik ırkların renk pigmentleri var.”
“Alak... Alaka... İç... İçin içi... İç, dıştan değerli... İç görünmeyen, dış görünen...”
“Kandan arındığında iç organ dokusu da o renk zaten. Göbek kordonu falan... Kırmızı et kaslarda...”
“İç sır... Dış, sırrın kabuğu... Kabuğun içi dışından tatlı... Siyah Zat’ın simgesi, beyazsa Sıfatların... Karışınca gri olur.”
“O da değişik bir bakış açısı...”
“Tıraş olurken saçlarını toplamışlar. Tırnaklarını kapmaya çalışmışlar. Oysa sözlerini kapma konusunda yarışmalıydılar. Cilt, saç, tırnak... Bunlar değişen, zamanla dökülen, kopan ya da kesilen kısımlar... Önemli olan ilmine vakıf olabilmekti. Keşke madde peşinde koşacaklarına ağzından çıkanı anında kaydetmeye çalışsalardı da bugün hadisler hakkında kuşkumuz kalmasaydı!”
“O da ayrı bir konu! Çok doğru! Hadisler, yıllar sonra, uzun uğraşlar sonucunda ulaşılan, dilden dile aktarılarak gelen sözler. Gerçekliği, işitildiğinde insanı şöyle bir sarsmasıyla da Kur’an’a uymasıyla da anlaşılabilse de, kasıtlı kasıtsız aralarına sokulan ve gerçekleriyle çelişen sözlerin varlığı rahatsız edici...”
“O çağda yaşamayı ne kadar isterdim! Suyu, pınarın gözünden alırdım! Hazreti Ali ne kadar şanslı! İlk ağızdan işittikleriyle âlim... İlmin kapısı! Ona varılmadan ilim şehrine girilmez!”
“Hem amcasının oğlu, hem evlatlığı, hem damadı, hem de sağ kolu! İlk çocuk Müslüman! Kimseye danışmadan tabi... O bambaşka bir örnek şahsiyet! Hangi cihetten bakılırsa bakılsın, muhteşem bir kişilik!”
Rüya yorulamadı. Bir rüya iki defa yorulmazmış. Onu da duymuş oldum. Bence belki bir kişi birden fazla yoramaz. Her duyan, farklı yorum getirir. Kimse Hazreti Yusuf değil! Kim tam on ikiden isabet ettirebilir ki!
“Ya sonra ne oldu? Yani yıllar önce gördüğün rüya neye çıktı?”
“O mu? O zamanlar yanıma gelen, gerçek evladım gibi olan bir genç, üniversite giriş imtihanına girecekti. Bana hep soruyor, nereyi tutturacağı hususunda istiareye yatmamı rica edip duruyordu. Ben de: “Kendin yat!” diyordum. Onun Allah’a yaklaşmasını, doğrudan O’ndan istemesini, O’nunla bağlantı kurmasını tercih ediyordum. Ancak o konu, aklımı da kurcalamıyor değildi! Rüyayı gördüğüm gün, yine yanıma gelmişti. “Müjdemi isterim!” dedim. “Ne oldu? Hayırdır! Sözü mü olur! Hele bir söyle!” dedi. “Tıp Fakültesini kazanacaksın!” dedim ona. Dediğim gibi de oldu!”
“Ona nerden hükmettin?”
“Kadavra nerede kullanılır? Bizim üniversite amfisinde ne işimiz var! Ya o Tezveren Sultan sandığım hanım neden yanımda? En büyük ve en son Peygamber, hemen hemen herkesin bildiği bir kadım evliya ve ben garip, aciz, şaşkın... Daha ne olsun!”
“Belki daha devamı da vardır olacakların.”
“Olabilir. Belki bizim doktor, çocuk doktoru olacaktır. Belki bana Umre ya da Hac nasip olacaktır veya bunların sevabı verilecektir. Meclis kürsüsü gibiydi. Belki de doktor, emekli olunca meclise girecektir. Allah’ın akıl almaz işleri vardır. Vahiy kanalı kapandı kapanmasına ama daima ve herkese açık bir rüya kanalı vardır!”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ – 809