- 703 Okunma
- 2 Yorum
- 3 Beğeni
-ATATÜRK YAŞIYOR MU?- (4)
Sıcaklığını duymadığımız, o ölçüde de mesafeli baktığımız konularda olumsuz örnekler daha cazip gelir duygularımıza. Değer yargılarımıza öylesi uyduğu için zihin işleyişimizde ona göre biçimlenir. Oysa olumluluk duyduğumuz konularda aynısının başkalarınca sunulmasını hoş karşılamayız pek. İnsanların önyargılarından, adil davranmadığından yakınırız vesselam. Psikoloji ilmi etrafında olumluluk ve olumsuzluk eğilimi olarak tanımlanan mekanizmalar lehimize ya da aleyhimize işler durur. Bir de bakarsınız elmayla armut misali bir sahanın olumlusu ile bir başka alanın olumsuzunu kol kola vermişiz sarmaş dolaş gidiyorlar.
Söz gelimi milliyetçilik kavramı etrafındaki değerlendirmelere, geliştirilen söylemlere bakıyorum, tam da bu kapsamda toz duman birbirine karışır durur.
Çoklukla milliyetçilikle ırkçılık arasındadır kavramlaştırma çarpıklığı. Ve dahi karşıt milliyetçilikler bizi rahatsız ederken, kendimize dönük olanı sorun teşkil etmeyebilir. Önümüzü açmak yolunda diğerini bloke etme, ötekileştirme gırla gider.
Kuşkusuz siyasi, tarihi farklı dönemlerin kendi koşullarını barındıran türlü tezahürleri vardır. Her alanda olduğu gibi etki tepki, ifrat tefrit örnekleri karşımızdadır. Bir aşırılık bir başkasını doğurur ya da tetikler.
Tüm bir yeryüzünde faşizm, ırkçılık, yabancı düşmanlığı hallerinin siyasi, ekonomik nedenler dairesinde kendini gösterdiği durumlar müspet milliyetçilik örneklerini sabote eder yahut ötelerse insan bilincinde yine negatif yükleme yapmak suretiyle fanatizmi çağırabilir de. Günlük hayatta bunun örneklerini görmüyor muyuz? Irkçıyım ya da faşistim kardeşim var mı ötesi şeklinde homurtular duyarsınız. İnadına milliyetçiyim, ırkçıyım demeler. Oysa inadına olandan hayır gelmez hiçbir vakit. Kaldı ki, inada binmese milliyetçi olmayacak mısın, vatanını, bayrağını sevmeyecek misin gibi bir garip çelişki de doğmaz mı?
Diğer yandan bir hoca, din adamı konuşuyor. Efendim! Huzur-u ilahide bana Türklük, Kürtlük mü soracaklar diyip çıkıyor işin içinden. Bunlar Hz. Peygamberin hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya vurgusuyla söylediği sözü yalnızca bireysel çalışma, rızkını temin noktasında anlıyorlar muhtemelen. Oysa dünyaya ait olan bireysel, toplumsal, siyasal türlü haller, durumlar da vardır. Dünyevileşmeden bunların önemine varmalıyız açıkçası. Dil, kültür, gelenek, tarih, uluslararası münasebetler, devletler arası menfaat çatışmaları, kahramanlık şiirleri, bilimsel teknolojik gelişim gibi nice alan milliyetçi bir bilinçlenmenin sahası değil midir nihai noktada?
Dedik ya, ırkçılık farklı. İnsanı insan olarak öne almayan bir anlayıştır o. Biyolojik temelde bir üstünlük iddiası karşılar bizi. Elde olmayan, yaradılışa bağlı olan üzerinden hak gözetir kendinde. İşin ilginç yanı hiçbir emeğe dayanmaksızın sahip olunanın nasıl bir üstünlük vesilesi olduğu sorusu ırkçı yaklaşımların gözünde tam da bu yüzden tanrısal bir hediye, tanınan hak algılanır. Demem şu ki, aynı faktör zıt iki anlayışın ikisini birden doğrular görünmekte. Halbuki evreni, yaşamı, insanı var edenin şefkat, merhamet ve dahi adalet anlayışıyla nasıl bağdaşır ki, böyle bir üstünlüğe mazhar olmak. Beraberinde böyle bir tanrı inancının kendi benliğini ve kültüründe tanımlananı yücelten, bir kâinat mistiğiyle hiçbir alakası olmayan yüzü dikkat çekmiyor mu? Tersinden okunduğunda ise üstün bir ırka mensup olmayanın kabahati ne ola ki? Bu bakış açısının farklı kültürlerdeki versiyonları tanrının seçtiği milletin diğer milletlere bir şekilde efendi olmasının tabii, devredilmez bir imtiyaz olduğu yargısını, ön yargısını pompalamıyor mu?
Şu kadar ki, kimi zaman öne sürüldüğünün aksine “Ne mutlu Türküm diyene” sözü böylesi bir ırkçı söylem değildir. Dikkat ederseniz Atatürk’ün bu meşhur sözü Türk olana demiyor. İkincisi ırkçılık sayılabilirdi. Ne ki, ilki anayasal, siyasal, kültürel, toplumsal bir vurgu teşkil etmektedir. Nitekim aynı Gazi Paşamız “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür” de demiyor mu? Bu bağlamda aldığımızda Ne Mutlu Türküm diyene veciz sözünü Türk olunmaz doğulur söylemleriyle karıştırmamak gerekir. İkincisinin doğal, devredilmez bir vurgu taşıdığı o kadar açık ki.
Kuşkusuz insanın bireysel varlığına dayalı bir gönül sesi bağlamında farklı tasavvurları olumsuzladığım da zannedilmesin. Ancak devlet felsefesi farklı bir alandır. Devlet ile toplumun, milletin, halk kesimlerinin koordineli biçimde organize edilmesi elbette Türk oğlu Türküm, kolumu kessen Türk kanı akar tarzı söylemlere dayanmaz, dayandırılmamalı da. İşte Atatürk terminolojisinde de hadise bu minvalde, böylesi bir nüans etrafında cereyan etmekte. Örneğin “Doğuşumdaki tek olağanüstülük Türk olarak dünyaya gelmemdir” sözündeki mana ile devlet anlayışı inşa edilmesini ayırmak, ayırt etmek gerekir kanımca. Bu elbette insanların zihninde aynı biçimde uyanmayacak ve sorgulanmaya açık bir alan teşkil edecektir.
Şöyle ki, aynı insanın, hele bu insan bir devlet kurucusu ise, gönlüyle zihninin birbirinden bağımsız iki kapalı devre yapı olması mümkün mü? Kaldı ki, Türk kavramının felsefi, tarihi, antropolojik dayanakları dairesinde cihan tarihinde nasıl bir dominant karaktere haiz olduğu o kadar açık ki. Dolayısıyla Atatürk’ün dilinde de bu hususun tezahürünü kişisel bir söyleyiş o şeklinde kestirip atmak hiçte gerçekçi olmasa gerek.
Ne ki, benim burada vurguladığım husus; anayasal Türk vatandaşlığı, Türkçe, Türk milleti, Türk bayrağı misali kavramlarla biyolojik ırk unsuru etrafında geliştirilen ideolojik çıkarımların birebir örtüşmediği, örtüşmek zorunda olmadığı noktasındadır.
-DEVAM EDECEK-
L.T.
YORUMLAR
Merhaba Levent Taner bey, Atatürk denince akan sular durur benim gönlümde. 93 savaşında benim ilim Rusya'ya bırakıldı komşu bazı illerle birlikte.
1921'de kavuştuk anavatana. Atatürk Ulusal Kurtuluş savaşını başlatmasaydı ya da Çanakkale'de düşmana dur diyenlerin en önemlisi olmasaydı çarlık yıkılmayacak bizlerin yazgısı karalar karası olacaktı.
O, 300-500 yılda dünya semalarını ziyaret eden bir yıldızdı. İyi ki, bu topraklarda yaşadı.
Son paraftadaki görüşlerinize de aynen katıldığımı belirteyim.
Selam ve saygılarımla...
levent taner
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Çalışmalarınızda başarılar dilerim
Selam ve saygılarımla.
Yaşamıyor öldü.
Hatta öldü öldü dirildi tekrar öldü.
Şu ülkenin haline bak.
Adam ömrünün yarısından fazlasını savaşarak geçirmiş ama ne edilmedik küfür ne atılmadık iftira kaldı. Bir çakıl taşına binlerce şehit verdiğimiz ülkeyi bilek gücüyle alamayanlar parayı bastırıp istediği yeri alıyor.
Bunun bir numaralı sorumlusu da kadın tehdit etmek ve üzerine adamlarını salmakla meşgul. Bizler de seyretmekle... Ölür tabii...
Ben askerde gönüllü timciydim. Bu ülke için ölürüm diyordum. Şimdi mi ? Tırnağımı kesersem şerefsizim. Bu insanlar için mi ? Benim uğruna ölümü göze aldığım topraklar para karşılığı satılsın diye mi ? Ve uğruna ölmeyi göze aldığım insanlar bunu yapanlara alkış tutsun diye mi öleceğim ? Hadi ordannn... Bir paket makarnaya, bir torba kömüre ruhunu pazarlayanlar için tırnak bile feda edilmez.
Soysuzun biri de şiir yazmış. Meral hanım neden Rize'ye gitti diye. Altında da klasik yalakalar kinlerini kusmuş.
Bu ülkenin her vatandaşı bu ülkenin her karış toprağına gider ve kimse de engel olamaz!
Bu ülkenin sadece insanı değil karıncasının bile canından sorumlu olanlar tarihte eşi görülmemiş şekilde bir kadını tehdit edebiliyor. Kendisi 500 koruma olmadan camiye gidemeyen bir adam erkekten daha erkek bir kadının ülkesinde bir şehre gitmesini hazmedemiyor.
Yuhhh be....
Atatürk belki ölmedi ama onun ruhunu yaşatacak kimse kalmamış belli ki. Bu da bir ölüm şeklidir.
Yazıklar olsun bu ülkeye...
Ama göreceğiz sandıkta.
Tabii seçim olursa!
levent taner
Yüreğiyle konuşan insana ben önce eyvallah derim
Değerlendirme arkadan gelir
Söylediklerinin harfi harfine altına imzamı atarım şüphesiz
Dediğim gibi önce söyleyene bakarım elbette
Sözler sonraki iş
Meral hanıma tehditkar yaklaşım hazin, trajikomik, ne dersek diyelim
Anlaşılan önemli bir toplum kesiminde trajik olan tiraj yapıyor, ve ardından tıraş safhası
Yalnız hocam bir husus var kanımca
Yanılıyorsam düzelt lütfen
Meral hanım tam da İsrail'in kahpeleştiği günlerde Erdoğan/Netanyahu benzetmesi yapmakla hata etti bence
Tamam cümlesi en fazla lafzı kastini aşmak modunda
Netanyahu'nun uzun yıllar başbakanlık yapıp şimdi başarısız olduğu bir esnada rakipleri üzerinde baskı oluşturması ile Erdoğan'ın siyasi üslubu, söylemleri arasında bağ kuruyor
Zaten bir biçimde vurgusu bile bunu teyit eder
Yalnız hocam dediğim gibi zamanlama hatalı
Geçen yıl ya da bir ay öncesine kadar bu mukayeseyi yapsa iç siyaset jargonu üzerinden okunabilirdi
Şüphesiz Cumhurbaşkanının bu daha bir şey değil, daha neler olacak neler demesi durum tespiti denemez
Bu arada hocam Atatürk yaşıyor mu diye sormam ya da yaşıyor demem aktüaliteden ziyade doğa ve tarih yasalarına bağlı
İlk bölümde vurguladığım kütlenin ve enerjinin korunumu kanunu misali hani
Hayatı günübirlik yaşayan bir toplumuz önemli ölçüde ve duygusal tonda eğiliyoruz meselelere
Bu anlamda geçmişten bugüne, bugünden geleceğe süreçler işler ve birbirini tetikler diyorum naçizane
Katılım ve katkınız değerliydi şüphesiz
Saygı ve selamlarımla.