YAZMAK KAVGADIR
Yazmayı bir kavga olarak da görmek gerek. Çünkü kavganın fiziksel araçlarına sahip olmayanlar için, kavga soyut bir anlam taşır. Edilgin, sessiz, kendi iç çığlığından başkasını önemsemeyen dünyalıların başkalarını anlama çabalarının imkansızlığının bir başka yüzüdür. Anlam arayışını kendi kelimeleriyle yapan, kendi sözlüğünde olmayanı yok ve mantıksız sayan anlayışın, anlayışlı olma çabasıdır. Kavga kendini üstün görenin, görüş açısından aşağılamasıdır karşısındakini. Kavganın fiziksel araçlarına sahip olanların kaba ve hoyrat çirkinliğinden daha az değildir sözcüklerin dünyasına hükmedenlerin kaba, hoyrat ve küçümseyici dünyalarındaki şiddet. Onların tahribatı daha uzun sürer. Bu yüzden bütün dünyanın fiziksel şiddetten arınmasını isterler. Çünkü sözcüklerin şiddetine hakim olduklarından, fiziksel şiddet olmayınca kendi hükümranlıklarını kuracaklarından emindirler. Entelektüellerin dünyası kenar mahallede son bulur. İktidarın çağdaş yüzü varoşun kahır dolu köhnemiş dünyasında yıkılır. Ve kaba şiddet entelektüel şiddeti bastırır. İnsanın doğası haykırır ruhuna vurulmak istenen zincire. Er ya da geç kabalaşır ve şiddeti fizikselleşir. Yazmak burada olguyu kabullenmenin ve içselleştirebilmenin bir aracı olur. Normalleştirme süreci, nedenselleştirme ve akla yatırma bu kavganın sonucu olarak ortaya çıkar. Bu anlamıyla yazmak kavgadır da diyebiliriz. İki yüzlü ve bencil bir kavgadır yazmak. Hastalıklı bir bünyenin doğayı kabullenme çabasıdır. İrini boşaltmaktır yaradan; ama yaradan iyileştirmezse irin sürekli dolmaya devam edecektir yaraya. Bu yüzden kavgayı bir yazma aracı olarak görmek de gerekir. Bunu anlamak için bir kaç desteğe ihtiyacımız olacak sanırım. Arabasıyla yolculuk eden nice korkak, yolda hanzoluk yapan, makas atan, tüküren, yola pislik atana, sinyal vermeyen, şeridi kapatan maganadalara aracının içinden küfürler ederken; öküz camı açıp “ne var birader, bir şey mi dedin” diye sorduğunda “yok, hayır bir şey demiyorum beyefendi, buyurun siz” diyerek yol vermekte ve ölümüne korkmaktadır. Bir daha da aracından el kol hareketi yapmamağa yemin etmektedir. Terör örgütü yol kesip, herkesi aracından indirdiğinde ve kendi propagandasını yaptığında; hiç bir milliyetçi, entelektüel, maganda, öküz, buzağı, domuz -aklınıza hangi hayvan benzetmesi gelirse gelsin- çıkıp delikanlılık yapmaz. Ölebileceğini bilmenin, silahın öldürücü gücünün ve teröristin bu gücü elinde tuttuğunun farkında olan herkes bunu sessizce kabullenir. O sırada herkes özgür olmayı istemektedir. Kurtulmak ve derin bir nefes almak en büyük ihtiyaçtır. Üstten atmalar, kuru sıkmalar sonra başlar. Normalleştirme süreci, haklılaşma çabaları, desteklenme ve sen en doğru olanı yapmışsın cümlesi arayışları yazmakla aynı görevi görür. Yazarak da bu sağalmayı yapabilirsiniz. Hatta teröristle dalga geçer, onun aklını tiye alır dünyaya rezil eder, üste bile çıkarsınız. Kaybettiğiniz bir kavgayı kazanmış bile hissedebilirsiniz. Ama kavgayı fiziksel güç kazanır, bunu herkes içten içe bilmenin ezikliğini yaşar.Sevgi de bu yönlü kullanılabilen bir entelektüel alandır. Fiziksel olarak yatıştırılabilen bir duyguyu sözcüklerle ancak geçici bir suskunluğa kavuşturabilirsiniz. İhtiyaç orada oldukça dokunmak, konuşmak , kavuşmak arzusu mutlaka galip çıkar. Bahaneler er yada geç tuzla buz olur. Yandan konuşanlar kaybederler sonunda. Kazanan sevilen kişi olur sonunda. Kavuşmak mümkün olmasa da her durumda, kazanan bellidir. Söz uçar. Sevgi kalır. Sevgi de gücünü dokunmaktan ve okşanmaktan alır. Sevgiyle yazarak kavga edenlerin de acınası cümlelerindeki ağıt kulaklarımızı tırmalar.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.