- 395 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
R U H U N N U R U D U A
R U H U N N U R U D U A
Aklıselim Müslümanlar için bu fani dünya bir sınav alanı. Bu sınav, bahşedilen kısacık ömrün hayırlı değerlendi rilmesine yönelik. Allah-ü Tea’lanın müsaade ettiği oranda dünya nimetlerine sahip olabilir her insan. Bu sahiplenme, kişinin nefsini de terbiye eder. Şayet etmiyorsa, kişi, nefsinin esiri olmuştur. Nefis şeytanın bonusu olduğuna göre esir aldığı kişinin akıllı hareket etmesini, hayırlı karar vermesini engelleyerek yaşarken öldürür. Yeterli hayırlı ameli sağlat maz.
Azimüşan Kur’an-ı Kerim Ankebut süresi 57. ayetinde; “Her canlı ölümü tadacak..” diye bildirilir. Bir canlı mutlaka doğacak, yaşayacak ve ölecektir. Ölüm, doğumun ikizidir. Zaten, sınav alanında doğmayan canlı varlık, ölümü tadamaz. Ölüm, her canlı için Takdir-i İlahi olan hayırlı bir durum. Bedenle ruhun ayrılması sonucu fiziki ölüm gerçekleşir. Ruh, kendisini gizleyen, himaye eden ve varlığını imgeleyen bedenden ayrılır. Yol arkadaşlığı, gönül yarenliği biter. Beden ve iskelet kara toprakla kucaklaşırken, bedene can veren ruh ise, özüne, Allah’a döner. Bu küçük ölümün gerçekleşmesi dir. Beden toprak olurken ruh, ahret aleminde yaşamayı sürdürür. Özünde dualarla beslenip yeniden hayat bulur. Ka birde toprak olan mevtanın sevenleri, evlatları (zürriyeti), kara toprak yerine ruhuna saygı, minnet duymalı ve her daim ruhu şad etmek için uğraşmalı, dua etmelidir.
Bu süreçte asıl olan husus, ölümü tadan kulun, sınavdan Ameli Salih olarak çıkması. Sevenleri nezdinde fiziki (kü çük) ölümü gerçekleşenin Amel Defteri sıratı müstakime kadar kapanır. Bu dünyada insanlık yararına sadakay-ı cariye türü ha yır ve hasenat eseri bırakmadıysa Amel Defteri kapanıp hesap gününe kadar açılmaz. Kapanan Amel Defteriyle baş başa kaldığı için Rab’bi nezdinde de ölümü gerçekleşir. Artık kendi iradesi, el emeği ve güzel sözü ile Amel defterine hayır ve şer yazdırması fiilen mümkün olmaz. Ruhu Rab’be teslim ettikten sonra sadece yaşarken yapılan hasletlerden fayda, hayır sağlanarak Amel Defteri açık tutulabilir.
Amel Defterini sıratı müstakime, hesap gününe kadar açık tutabilmek için; bahşedilen haslet, güzellik, ilim ve mad di değerleri, bahşedenin yolunda cömertce değerlendirmek, harcamak ve duadan mahrum bırakmayacak eserlere im za atmak, gerekir. Böyle bir tasarrufta bulunan mütedeyyin, mutlaka her iki cihanda Rab’bi’nin rızasına nail olup Amel Defteri hesap gününe kadar açık kalacaktır. Bu kişiler şehitlerle beraber olur ve büyük ölümü tatmazlar. Bu kişilere ölü denmez.
Ebu Hureyre’den rivayet edildiğine göre; Resulullah Hazreti Muhammet Mus tafa (sav) Aleyhisselam bir hadisi şerifte;
“İnsanoğlu öldüğü zaman bütün amellerinin sevabı sona erer. Üç şey bundan müstesnadır. Bunlar; *Sadaka-i Cariye (halk yararına eser), *İstifade edilen hayırlı İlim, *Kendisine dua eden, hayır ve hasenat yapan salih Evlat” dır.
Bu üç değerden birisine sahip olarak rahmeti rahman olan mütedeyyin kişi lerin Amel Defteri sıratı müstakime ka dar kapanmaz. Bu eserler var oldukça, kazanılan sevap ve kalbi dualar mahşer gününe kadar devam edip rahmetlinin ruhunu şad eder. Bu dünyada yaşayabilmek için en çok ihtiyaç duyulan nesne hava ise, Ahret aleminde de aranan nes ne hayırlı dua ve minnetle anılmak olsa gerek.
Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammet Mustafa (sav); “Allah katında, Dua’ dan daha makbul bir ibadet olmadığı ve tüm meleklerin devamlı olarak Rab’lerini zikir edip O’na hamd ettiklerini” belirtir. Ayrıca Azimüşan Kur’an’ı Kerim Ba kara Süresi 186 ncı ve Mümin Süresi 60 ncı ayetlerinde; “Bana dua edenin duasına icabet ederim. Bana dua ediniz ki, karşılık vereyim” buyrulur. Duanın yaşam ve ah ret için vazgeçilmeyen bir can suyu olduğu vurgulanır. Dua, ruhun nuru dur. Uhrevi alemde her şey kabul ve makbul olan duayla şekillenip vücut bulur.
Rahmeti Rahman olan Müslüman kişinin; Amel Defterinin öldükten sonra kapanmaması ancak, sağlığında yaptırdı ğı sadakayı cariyeden dolayı yararlananların yaptığı dua ile evladının yaptığı halis duanın Allah indinde kabul ve mak bul olmasıyla mümkün olur. Bu dualar kişinin her iki alemde yaşamını kolaylaştırır. Günahları azalıp cennetin kapıları nın açılmasın sağlar. Bu dualar, kişinin amelinde günah varsa, eritip temizleyerek yok eder. Berzah aleminde duasız kalan kişinin, kabir azabına maruz kalması, berzahta darlık içinde olması ameline göre doğal addedilmektedir.
Ahrette sıratı müstakime kadar duasız kalmamak için bu fani alemde bahşedilen ömrü, hayırlı ilmi ve mali serveti Allah rızasına nail olacak, ruhumuzu şad edecek, kalbi duadan nasiplenmeyi sağlayacak hayır ve hasenatlar için sarf etmek en doğru amel olur. Allah-ü Zülcelal’ın fani dünyada mal ve ilim verdiği hikmetli kişi; malın ve ilimin gerçek sahi binin Rab’bi olduğunu mutlaka bilmelidir. Bunu idrak eden kendini bildiği gibi Rab’bi’ni de bilir. Allah’ın bu haslette hak kı olduğunu aklından çıkarmaz ve bahşedilen servet ve ilimle asla kibirlenmez. Bu düşünceyle hemhal olan mütevazi kişi, her iki alemde Rab’bi’nin himayesinde olacağı için cennetle müjdelenecektir, inşallah.
Bu bağlamda vakti devrinde islamiyetin hakim olduğu bir memlekette Harun kadar çok serveti olan varlıklı bir şahıs yaşamış. Konağında ve maiyetinde, çiftliklerinde, yüz binlerle ifade edilen küçük ve büyük baş hayvan sürülerinin bakı mın da binlerce kişi çalışırmış. Çalışanın hakkını yememek, kul hakkına bulaşmamak için azami dikkat eder, geceleri gözüne uyku girmezmiş. Servetine servet katan ata yurdu topraklarından kazandığı geliri, yine yaşadığı topraklara Hak yolunda hayır hasenat yaparak harcarmış. Yaşadığı şehre Allah rızası için garip guraba istifade etsin diye hanlar, ha mamlar, köprüler, camiler, imaretler, aşevleri, şifa haneler, medreseler yaptırmış. Kimsesizin kimi olarak muhtaç kişileri gözetip yardım edermiş. Yaşadığı şehirde mutsuz olan bir hemşerisi yokmuş. Yoksulluk tan yatağa aç giren birisini du yunca çok üzülürmüş. Yılın her günü beş vakit namazı eda için evinden çıkarken ve Cuma günü ve bayram günlerinde, “Allah sen den razı olsun” diye halis duygularını bildirmek için insanlar geçtiği yollara dizilip el öpmeye çalışırmış. Seve ni pek çok, sevmeyeni ise neredeyse yokmuş. Çekemeyeni ise pek çokmuş. Kibirden fersah fersah uzaktaymış.
Mütedeyyin Müslüman bu davranışlardan etkilenmeden ve kibirlenmeden atalarından gördüğü şekilde servetini Hak yolunda halkına harcarmış. Çocukları olmadığı için soyunun en son temsilcisiymiş. Bu hayır eserleri ilelebet yaşa sın, öldükten sonra hayır hizmeti kesintiye uğramasın diye bir aile vakfı kurmuş. Servetinden sağlanan gelirleri vakıf ma rifetiyle tüm hayır kurumlarına dağıtmayı düşlemiş. İnsanlık yararına kendi servetinden kurduğu hayır düzeni aynen de vam etsin istemiş. Bu amaçla tüm servetini bu vakfa vakfetmiş. Vakti zamanı gelince her canlı gibi ölümü tadarak Rab’bi ne kavuşmuş.
Vakfı yönetenler aradan geçen zaman esnasında hizmette kusur etmemişler. Bir süre işler çok iyi gitmiş, her şey istediği gibi olmuş. Neredeyse gözü arkada kalmamış. Hayırsever mütedeyyinin aldığı dualar sayesinde berzah alemin de ruhu hep şad olmuş. Allah-ü Teala’nın tahsis ettiği mekanda hep nurlu kandiller yanmış. Hem de parıl parıl, parılda yan nur topu kandiller, mis-i anber kokusu saçarak yanıyormuş. Fakat vakfı yönetenleri zaman içinde ticari bir hırs kap lamış. Vakıf amacından gün geçtikçe sapmaya başlamış. Sadakay-ı cariyelere hayat veren vakfiyeler birer birer satılmış. Vakfın gelirleri, giderleri karşılayamadığı için bazı hayır kurumlarına sağlanan maddi desteklerde azalma, bazılarında da tamamen kapanma olmuş. Vakfa ait sadakay-ı cariye türü hayır eserlerden yararlananlar gün geç tikçe azalmış. Böylece ruhunu şad eden dualarda azalma meydana gelmiş.
Mütedeyyin hayır sever, sadakay-ı cariye türü olarak bıraktığı eserlerin akıbetinin iyi olmadığını, ruhu için gönderi len dualardaki azalıştan bilmiş. Bazen ruhunu sıkıntılar basmaya başlamış. Yüzlerce yılı oluşturan seneler, aradan su gibi akıp gidince hayırsever Müslümanın yaşadığı şehirde şahsını bilenler, adını, sanını ananlar ve ruhu için dua eden ler iyice azalmaya nihayetinde, yok olmaya başlamış. Böylece kimsesizler kervanına aday olmuş. Dualar kesilmeye başlayınca büyük ölümünün gerçekleşmek üzere olduğunu inceden inceye hissetmiş.
Devran dönüp en az on asır su gibi akıp gitmiş. Ülkeyi yöneten Devlet, hayırsever Müslümanın yaşadığı şehrin yakını na büyük bir baraj inşa etmek için çalışma başlatıktan sonra hayırseverin yaşadığı şehir tamamen sular altında kalmış. Büyük bir şevkle özenerek yaptırdığı ve göz bebeği gibi koruduğu bütün hayır eserleri yer coğrafyasından silinip suların altına gömülmüş. Allah rızası için yaptığı tüm sadakay-ı cariye eserler unutulup gitmiş. Şehirde yaşayanlar bu eserler den yararlanamadığı, istifade edemediği için ruhuna hayır dua gönderilmez olmuş. Duasız kalan mütedeyyinin meka nında parıldayan kandillerin nuru azalınca ruhu şad olmamaya başlayıp sıkıntı çekmeye, nursuz kalmaya başlamış.
Berzah aleminde eşiyle mekanlarında istirahat ederken, “Kalbi hayırlı bir dua” bekler hale gelmişler. Yıllarca adları nı, sanlarını, sağ iken yaptıkları hayır ve hasenatları hatırlayıp ruhları için bir Fatiha gönderen olmamış. Ne zaman ki Ca mi imametleri toplu dualarda;
“-Bu dünyadan ahrete intikal edip kimi, kimsesi olmayan ve bize de bir Fatiha gönderen yok mu, diyen Müslümanların da ruhu için Fatiha” diyerek dua göndermelerini bekler hale düşmüşler. Dua edilmesine vesile olacak Sadakay-ı Cariye tü rü eser kalmayınca Amel Defterleri kapanmış. Büyük ölümleri gerçekleşmiş. Anlamışlar ki, sıratı müstakime kadar berzahta vakit böyle geçecek. Küçük ölümleriyle kapanan Amel Defterlerini Hak yolunda halk için yaptırdıkları sadaka y-ı cari ye eserlerle açtırmalarına rağmen eserler kaybolunca Amel defterleri yeniden kapanıp büyük ölümleri gerçekleş miş. Böylece sağlığında kendi iradesiyle bizzat yaptıkları hayır ve hasenatlardan sağlanan nurla geçinmeye ve sıratı müstakimi (hesap günü) beklemeye başlamışlar.
Allah cümle hayır severlerin ruhunu şad eylesin. Duasız bırakıp büyük ölüm tattırmasın.
Mart- 2021
Süleyman YILDIZ
(Lemos 5303)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.