- 496 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
KAR YAĞIYOR
Lambayı yakma, bırak,
sarı bir insan başı
düşmesin pencereden kara.
Kar yağıyor
karanlıklara.
Kar yağıyor
ve ben hatırlıyorum.
Kar…
Üflenen bir mum gibi söndü
koskocaman ışıklar..
Ve şehir
kör bir insan gibi kaldı
altında yağan karın.
Lambayı yakma, bırak!
Kalbe bir bıçak gibi giren hatıraların
dilsiz olduklarını anlıyorum.
Kar yağıyor
ve ben hatırlıyorum
Nazım Hikmet RAN
Erken gelen akşamlar canımızı sıkmazdı o zamanlar.Ne erken gelen akşamlar,ne erken gelen kar,ne büyüklerimizin yüzünde okunan telaşlar umrumuzda olmazdı.Biz yağan ilk karı beklerdik.Öyle güzel ,öyle hevesli gelirdi ki kar.Günlerce yorulmadan,usanmadan yağar dururdu.Hiç dinmeyecek sanırdık.
Sabah uyandığımızda ne penceremizde,ne de kapımızda açılacak hal kalmazdı.
Pencerenin önündeki o ilk kar büyüleyici güzellikte olurdu.
Güneşin aydınlattığı zerreleri tıpkı bir cevher gibi pırıl pırıl parlardı.Ya bizim ona şaşkınlıkla bakan gözlerimiz,onlar daha mı az parlak olurlardı?
Karın bütün meşakkatli işleri büyüklere
,bütün saltanatı biz küçüklereydi elbet.
Boyumuzu aşan karların arasında, boyumuzu aşan işler yapma hevesinde olurduk.
Nerden bulup buluşturduğumuzu bizim de anlayamadığımız küreklerle kar küreyip dururduk.Evimizin kapısından ahır yoluna kadar bir patika yolu zor vururduk.
Bir kaç gün içinde karın direnci kırılırdı.Güneş ışığının cazibesine dayanamayıp gevşerdi.Boyu bizim boyumuzun altına indi mi hükümranlık bizlere geçerdi.Eline naylon bir poşet geçiren, mahallenin en dik yamacını tek solukta bulurdu.
O dik yamaçlardan kaymanın zevki bilmem başka nede vardır.
Bu işin en tehlikeli yanı, annemizin
bizi turşu gibi olduğumuz anda görme ihtimaliydi.Eğer annemiz görmeden bir soba kenarı bulup elbiselerimizi kurutmuşsak bizden bahtiyarı mı olurdu?
Sobanın etrafını saran tombul ve küçücük eller katılaşmaktan son anda kurtulurdu.
Isınan eller gevşedikçe acısı yüzlerimizden okunurdu.Ölü bir bedene can verilirken belki böyle bir ızdırap duyulurdu.Ellerimize can gelirken, bir sevgiliyi affeder gibi affederdik
bize çektirdiği ızdırapları.Onu sevmekten vazgeçemezdik.
Kar ne güzel hatıralar biriktirirdi bize.
O karlı gündüzlerin geceleri daha mı az güzel olurdu.Annemin mavi çinko çaydanlığında kaynayan ıhlamurun buğusu dolaşırdı odayı azade.
Fırına atılan fındık,kabak,patates,elma.
Sobanın etrafına kümelenmiş çocuklar.
Kabukları soyan minik eller,tebessümde suratlar.
Çayla uzayıp giden muhabbetler.Anlatılan acı,tatlı hatıralar,hikayeler,masallar.Sonra
bir sazın içli seslenişleri.
Bilgisayara,telefona esir olmayan özgür ruhlar.Özgür ruhlardan kanatlanan hayaller.
Ve bütün bunların gölgesinde bir ailenin birbirine kenetlenişi.
Şimdi öyle uzak ki o geceler,o kışlar.
O gecelerin içinde tavanda yakamozlanan alevler.O ocakların etrafında uzayıp giden sohbetler.O kışların içinde birbirine değen sıcacık insan yürekleri.
Dün anladım bunu.O kışların artık bana ne kadar uzak olduğunu.Dün penceremden, keyifsizce yağan kara bakarken anladım bunu.
Esasında önce içimde bir umut belirmişti. Yılın ilk karı olacaktı bu.Uzun zamandır büyük bir özlemle onu bekliyordum.
Nazım’ınki kadar güzel olmasa da ona şiirler yazmıştım.Kolları pembe çiçek desenli beyaz kışlık kazağımı,mavi atkımı,mavi eldivenlerimi çıkarmıştım.Onun için süslenip hazırlanacaktım.Onu beyaz ve mavilerle karşılayacaktım.
O bir düş gibi yağacaktı üstüme.Beni sarıp sarmalayacaktı.Sere serpe yatacaktım bembeyaz kollarına.Ve şiirimi okuyacaktım ona.Ne kadar özlediğimi,ne kadar beklediğimi söyleyecektim.Yalnız onunla vakit geçirirken çocuklaştığımı ve bedenim ne kadar soğuksa, ruhumun onca sıcak olduğunu söyleyecektim.
Fakat öyle keyifsiz geliyordu ki.
Onu kendime hiç böyle uzak hissetmemiştim.Belli ki bu sefer kalıcı gelmiyordu.Ellerime dokununca anladım bunu.
Elleri ellerime değince eriyordu.Üşüyordum.
Halbuki öyle azdı ki dokunuşları,ben neden üşüyordum?
Çocukluğumda ki gibi gelsin istiyordum.
Gelişleriyle içimi ısıtsın,uzun uzun benle kalsın istiyordum.Oysaki o bir yabancı gibi uğrayıp gidiyordu.
Neden değişti her şeyin yüzü? Hissettiklerimin,benim,sevdiklerimin, mevsimlerin. Daha da değişiyor,korkuyorum.
Bir gün ben de o hatıraların içinde kaybolup gitsem.Daha fazla kirlenmeden,eskimeden benim ve her şeyin yüzü.Herkes beni de bembeyaz bir kar gibi hatırlasa...
Karlar giderken beni de götürseler temiz ve mutlu dünyalarına...
Her yer beyaz olsa, bembeyaz olsa...
Cemile Ülkü
YORUMLAR
Geride bıraktığımız ömrümüzün her yılının yaklaşık altı ayını kar altında geçirmiş biri olarak, çocukluğumuzda kar yağışlarını biz de dört gözle bekler dururduk.
Doğrudur; büyükler için büyük bir işkenceye dönüşen kar yağışı biz çocuklar için bir bayram havasından farksız olurdu. Köyümüzün tepeleri çoktur, kar yağmadan kızaklarımız hazır olurdu. Biz de çok ıslanırdık, küçük boylarımızın üç katından daha fazla kar içinde kaybolurduk, yine de usanmazdık. Sobaların çevresinden ziyade, ayaklarımızı tandırlara sarkıtır, masallar dinlerdik ebelerimizden.
Cemile Üstadım,
Bu güzel yazıdan bayağı duygulandım... çocukluk işte unutulmazı zordur.
Saygılarımla Efendim.
Cemile Ülkü
Her yer beyaz olsa, bembeyaz olsa...
Belki her kes de aynı kanaat uyanmaya bilir, Her şeyin ekserisi, azında gizlidir misali , alıntıladığım sözün tüm yazıyı hıfz ettiğini yazabilirim kendi adıma. Ve tamda yerli yerinde bir dokunuşla finalde "söz" yazıyı duygularımın ücra köşelerine enjekte ediverdi. muhteşem bir slogan.
Ve yazınız ne çok şeyi ellerimizle yok ettiğimizi gizli gizli aktardı bana.
" Karın bütün meşakkatli işleri büyüklere
bütün saltanatı biz küçüklereydi elbet." İlk yumruğu burada yedik diye düşünüyorum. Ya iş ya statü yada başka sebeplerle kahrı çocuklara yükledik. Biz. ve bizden sonrakiler Çürümeler başta zaman alır sonra hız. Zaman aldığı zamanlarda Anne baba ve dede nine himayesinde olmanın verdiği şımarıklıkla hayatı terk edip yaşamayı seçtik. Yer kirlendi ,kar kirlendi yar kirlendi O sıra.Yan yana olanların bile mesafeler vardı aralarında kavgasız dövüşsüz küslükler yaşıyorduk topyekün ! Bencilliğimizden
"Ellerimize can gelirken, bir sevgiliyi affeder gibi affederdik
bize çektirdiği ızdırapları."Ki affetmeyi unuttuk.ne kendimizi ne başkalarını affedemedik. Kopup gitmedikte. Ayıp olur amaaan şimdi duyanlar ne der maskesi ile kapattık acı içinde kıvranan yüzümüzü. Yüzsüzlüğü çoğalttık.
Ve an ağır yer şahsımca. "O bir düş gibi yağacaktı üstüme.Beni sarıp sarmalayacaktı."
İki soğuk arasında yakınlık zor.Hayattan soğumuş olana kar yorgan olamadı .Dönüp üşüyen elleri ısıtacak sıcak bir yerde yoktu zaten.O bile herkes gibi yarım yamalak yağıyor yolları kapatmıyordu zaten. Size bu bile çok der gibi.
Ve Final en bayıldığım yer. Keşke kalanı kurtarabilsek. İşteyince olur. Bu temenninizin her okura azıcık bulaşması bu işi kurtarmaya yeter. Çünkü bir gram altın bir kamyon kömür eder.
Hüznü de huzuruda içinde taşıyordu yazınız. Ben kendi payıma çok şey anlayıp size katıldım.Yorum : Yorum mu bilmiyorum. Hep yazının suçu ben masumum.:)
Cemile Ülkü
Çok teşekkür ediyorum değerli yorumunuz için.
yeğinadnan
Ben teşekkür ederim.
hayırlı akşamlar.