- 753 Okunma
- 2 Yorum
- 3 Beğeni
792 - DİŞ
Onur BİLGE
Neslihan Hanım, dişçiye gitmiş. Dönüşte Virane’ye geldi. Hayat dolu görünüyordu. Sevinçliydi. Gözlerinin içi gülüyordu. Müjde verecek gibi bir hali vardı. Biraz da yorulmuştu. Kendisini sandalyeye bırakıverişinden anladım. Selam, hal hatır sorma falan derken ağzından baklayı çıkardı!
“Dişlerim sağlammış. Bir yerde birazcık diş eti çekilmesi varmış, o kadar! Vitamin, gargara falan... Müdahale gerekmedi. Çok seviniyorum buna! Bu arada kan sonucum da çıkmış. Şekere bakılmıştı. Seksen yedi... O da yokmuş.” dedi. Define memnuniyetini tebessüm ederek şu sözlerle belirtti:
“Kendine iyi bakıyorsun. Maşallah! Hep böyle olmalısın! Canlı, dipdiri... Seni daima, var gücüyle hayata asılan biri olarak görmek istiyorum! Sana bu yakışır. Kendin biliyorsun zaten. Aydın, kültürlü ve güzel bir hanımsın. Bunun kıymetini bilmelisin!”
“Hep uykuya kaçmıyorum artık. Evde yapmak için iş aranıyorum. Hareketsiz kalmam bundan sonra. Çocuklarım büyüdü, hastam da yok artık. Yalnız kendime bakacağım. Geçen gün şeker tahlili için kan vermiştim. Yemeklerden sonra veya aniden uyku geliyordu. Şekerden şüphelendim. Ağız kuruluğu, çok su içme isteği falan gibi belirtiler yoktu ama yine de tedbiri elden bırakmak istemedim. Diyabet ihtimaliyle kanıma ilk kez bakıldı. Geçirdiğim onca sıkıntı ve yoğun üzüntüye rağmen iyi ki kötü bir şey çıkmadı!”
“Dişlerin nasıl? Tam mı? Kaplama, köprü falan var mı?”
“İki tane azı dişim eksik... Onlar da yirmilik dişler... Çene kemiğim dar olduğu için çıkamadılar. Gömülü kalınca çektirmek zorunda kaldım. Sapasağlam, yesyeni iki dişim gitti! Yazık oldu aslında! İlerde bir dişimi kaybetseydim, belki onlardan biri zamanla kayarak boşluğun kapanmasını sağlayacaktı. Allah dişlerimizi onlarla yedeklemiş. Çürük olsalardı o kadar üzülmezdim de... İçim yandı ama yapılacak bir şey yoktu. Ondan başka birkaç dolgum var. Kaplama, köprü falan yok!”
“Oh! Çok iyi! Sevimdim buna! Diş sağlığı genel sağlığın yansımasıdır. İnsanlar, otuz iki tane oldukları için, bitmeyeceğini düşünerek önemsemiyorlar. Bakmıyorlar, ihmal ediyorlar, çekilse de umursamıyorlar. Bir de bakıyorlar ki çekile çekile benim dişlerim kadar kalıvermişler! Ben de önemsemedim. Umursamadım. Ağrıyanı çektirdim. Doldurtturmadım. Sonuç ortada!”
“Benim dişlerimin her biri, bir elim ya da ayağım kadar değerlidir. Onlara titizlikle bakarım. Fakat ne yazık ki her beş yılda bir fark edilecek kadar diş eti çekilmesi oluyor. İlaç verildi. Yani gargara ve vitamin. Zaten diş eti sorunu nedeniyle gitmiştim.”
“Sağlam dişlere sahip olanlar çok şanslı! Gençlerde bile kaplamalar, protezler, takma dişler var. Çoğunda çok kötü duruyor bunlar. Ben de çok pişmanım dişlerime gerektiği kadar özen göstermediğim için ama iş işten geçeli çok oldu. Bundan sonra köprü möprü de kurtaramaz! Takma dişten başka çare kalmadı bence. Ne güzel, inci gibi dişlerin! Önce göz ve diş... Değil mi? İlk bakışta iki ışıltı dikkati çeker.”
“Kesinlikle öyle... Sağlık dişten, sevda gözden başlar. Dişine bakmayan eline ayağına hiç bakmıyordur. Bakımlı olmak herkesin toplumsal görevi bence. Bakımlı birey, bakımlı toplum demektir. Senin dişlerini mahveden, bence tütün...”
“Ah ah! Sorma! Yıllardır benimle o! Yabancılar galiba bu konularda daha öndeler. Ben bizim için pek de umutlu değilim. Çoğu benim gibi... Tembellik ve umursamazlık... Adam dişini ayda bir ya fırçalıyor ya da fırçalamıyor! Maalesef durum bu!”
“Ben öyle düşünmüyorum. O konuda ümitsiz değilim. Bence şimdi gençlik daha bakımlı... İnsanlar daha bilinçli... Gelecek nesil bu konuda daha iyi olacak demek ki!”
“Biraz, fakat toplu halde değil.. Eskilerde değişiklik yok. Hele kırsal kesimde ve varoşlarda da yine pek bir şey değişmeyecek gibi geliyor bana.”
“O da olacak! Ümitvarım ben. Bunların hepsi kültür işi... Göçebe toplumdan yerleşik topluma yeni geçtik sayılır. Bir de eğitim eksikliği eklenince... Hızlı ve yaygın bir gelişim kolay değil tabii ki! Bunda da zamana ihtiyacımız var.”
“Annelere çok iş düşüyor. Eğitim beşikte başlar! Bilinçli anneler demek, sağlıklı ve kültürlü mükemmel bir nesil demek. Aslında biz, o zamanların en ileri medeniyetine sahip bir milletmişiz. Dünyanın ilk ünüversitesi bile Kayseri’de kurulmuş, duyduğuma göre.”
“Öyledir. Tuvalet olayı, giyim, ev döşemesi gibi pek çok konuda çok daha farklı ve temiz bir toplummuşuz. Fakat bizdeki ihmal, erteleme, umursamazlık veya vücuduna önem vermeme, belki de fakirliğin de etkisiyle ne yazık ki had safhada...”
“Temizlik parayla ilgili değil. Bence kültürle ilgili...”
“Para kazanma derdi, kendine bakımı ertelettiriyor. Alelacele kendisini bin bir geçim kayıgısıyla sokağa atıyor, aheste yaşamıyor ki çoğu insan!”
“Bir insanın kendine ayıracağı zaman, yirmi dört saat içinde en fazla bir saattir. İşte bu tembellik! Tırnaklar uzamış, kulağından burnun dan kıllar sarkmış birini düşünsene! Bunun için ayıracağı zaman ne kadardır ki!”
“Necmettin Ağabey! “Kültür meselesi...” diyorsun da... Adam mühendis olmuş. Tırnakların içleri simsiyah! Dirseği nasır tutmuş, haberi yok! Burnunun üstünde, gözlüğünün metalinin yeşermiş izi... Burnu akınca caddelere sokaklara... Mendil kaç kuruş Allah aşkına! Muntazaman içiyor ama...
Haydi bunu eğitim almamış birisi yapsa, belki ama belki bir yere kadar kabul edilebilir de... Kariyer yapmış birisi yapınca...”
“İşte onu diyorum ben de! İnsan istedi mi yapar! Zor değil!”
“Bedbin bir ruh hali, serseri bir yaşam tarzı... Ne bileyim!”
“Öyle maalesef!”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 792
YORUMLAR
Ne güzel bir yazı bu.
Ne güzel dersler.
Keşke 20 sene önce yazsaydın.
Ben de o zaman okusaydım.
Geç kaldım!!!
Selam ve Sevgiyle ONUR..