- 200 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
UNUTKANLIK VE TELAŞ
UNUTKANLIK VE TELAŞ
Sokakların, o sokaklara ait evlerin, ağaçların bir dili var bence. Soğuk bir kış günü kararmış duvarlar zavallı, umutsuz bir insanın yüzünü hatırlatır bana. Bazı evler ise temiz duvarlarında huzurlu aile fertlerinin mutlu yüzlerinin silüetiyle aydınlanır.Yazın güneşi tüm evleri ayrı bir aydınlatır ve yüzü güler duvarların. Kışın üşüyen insanı anımsatan ağaçlar ise gamsız, canlı, huzurlu birer yüz olurlar yazın.
Ben temiz duvarlı bir evin içinde yaşadım. Evimizi severdim, içindeki huzuru dış duvarlarından, sokağına kadar hissederdim.
Bu sokaklarda arkadaşlarımla vakit geçirirken eğlence, huzur ve sevgi bulurdum .
Mahallenin çocuklarıyla top oynardık sokaklarda. Sokaklar bizimdi ve kimse kimseden çekinmez, güvenirdi. Güvenliydi de sokaklar oynamak için.
Bir arkadaşım vardı adı Sedat.İlk okuldan liseye kadar aynı sınıfta en çok da aynı sırada beraber okuduk.Sedat çok candan, muzip ve akıllı bir çocuktu.Ufak gözleri, düzgün yüz hatları vardı. Herkesle iyi geçinmesiyle tanınırdı.
Sedat’la okulda tanıştık ilkin.Sonra bu sokaklarda kesişti yollarımız. Birçok oyunlar oynadık ilkin, arkadaşlıklar, anılar biriktirdik beraber bu sokaklarda. Sonra ilk gençlik yıllarımızın durağı oldu ırmak kenarındaki çay bahçesi. Sokaklardan evlere ders çalışmaya gidip geldik birbirimize.Sırlar paylaştık şimdi unuttuğumuz, nice şeye güldük ve ağladık beraber. Lise yıllarında ufkumuzu ilçeye gidip vakit geçirerek büyüttük. Tıpkı dostluğumuzu büyüttüğümüz gibi.
Biz ben ilkokula üçüncü sınıfa geçertiğim yaz geldik bu kasabaya.
Okulların açılmasına yakındı.Evden çok çıkmadan geçen zamanın ardından okullar açıldı. İlk gün babamla gittik okula;bana okulun yolunu gösterdi.Az ileride de onun öğretmenlik yaptığı okul vardı.Okula gittiğimizde öğrenciler sıraya girmişti. Öğretmenim bizi görünce yanımıza geldi tanıştık. Beni arkadaşlarımın yanına gönderdi. İşte o zaman sırtımdaki çantayı Sedat’a yanlışlıkla çarpmam ve onun gülümseyerek - yeni mi geldin deyip sınıftaki arkadaşlarla beni tanıştırmasıyla başladı dostluğumuz.
Ancak üniversiteyi kazanınca tüm biriktirdiklerimize rağmen yollarımız ayrıldı. O babasının nalburunda çalışmayı ben de üniversiteye gitmeyi tercih ettim.
Okulumun bittiği sene o kasabada öğretmen olan babamın tayini çıktığı için oraya hiç gitmedim ve Sedat’ı da hiç görmedim.Arada telefonla görüşmüştük başlarda. Sonra hayat önceliklerimizi değiştirdi, aramaları bıraktık. Hep öyle olmaz mı zaten hiç kopmayacak gibi dost olunur sonra unutulur.
Unutmamıştım aslında kalbimde aklımda bu yüzü gülen, candan, ve iyi sırdaş dostum hep vardı. Ama insan hayatın ritmine öyle alışıyor ki geçmişte bıraktıklarımızın kıymeti azalıyor. Hep sonraya bırakılıyoruz çocukluğumuzun yaşayan hayallerini. Sonra ararım, bulurum diyoruz ve hiç aramıyoruz, bulmuyoruz.
Seneler geçti ve bu kasabanın bağlı olduğu ilçeye tayinim çıktı.Bu ilçe ortasından ırmak geçen ufak bir kıyı şehri. Çocukken ve ilk gençlik yıllarımda buraların sokaklarında, pastanelerinde ne kadar güzel günler geçirmiştim. O dönemde cafe yoktu, pastaneler vardı.Şimdi heryer cafe olmuş.
Eskiden tanıdığım meşhur mağazalar, kebapçılar, pastaneler, kırtasiyeler, kuaförler, berberler kalmamış. Herşey daha çoğalmış, yabancılaşmış, renkli ancak soğuk ve yapay olmuş.Sevemedim bu halini ama bana hatıraları anımsatması güzelleştiriyor bu şehri.
O ilçenin çocukluğumda çok sevdiğim pastanesi vardı onun yerinde başka dükkan açılmış. Daha ilk hafta farkettim o dükkanı. Evim yakındı geçerken görür ve üzülürdüm. Sanki çocukluğuma ihanet edilmiş hissederdim. Çünkü çok severdim o pastaneyi.Lisedeyken Sedat’la gelirdik tatil günlerinde.Hatta lisedeyken bir yaz tatilinde iki ay burada garson olarak çalışmıştık Sedat’la. Annem razı olmamıştı ihtiyacın mı var diye söylendi. Babam çalışmayı, para kazanmanın zorluğunu anlasın dedi anneme. Çok anısı vardı bu dükkanın bende. Sanırım bu yüzden yerine açılan bu dükkana çok sinir oldum..Yeni açılan o dükkana hiç gitmedim.
Ta ki bizim hanım - Erdal eve gelirken ekmek almayı unutma dediği halde ekmek almak son dakikaya kalıncaya kadar.
O gün de bir telaşlı olayla karşılaştık yeniden Sedat’la. Ben çocukluğumdan bu yana unutkanlığımla ve telaşımla anılırım. Kopya çekeceğim derken cevap kağıdı yerine kopya kağıdını öğretmene vermekten, okulda unuttuğum çantama, bütün gece ödevle uğraşıp yarınki gün okula getirmeyi unutmaya kadar bir sürü anı doludur hayatımda. Büyüdüm hala unuturum herşeyi, nasıl üniversiteyi kazandım, bitirdim hatta nasıl bir aile kurdum babam hala şaşırır bana.Eli ayağına dolaşmak deyimi ise benim için bulunmuş. En ufak şeyde telaşlanır strese girerim. Yaş otuzsekiz ben hiç değişemedim.
O akşam üzeri de müdürün acil toplantı yapmak istemesiyle akşam yemeğe gelecek misafirlere yetişememe telaşına kapıldım. Toplantı bitesiye kadar ne hallere girdim bir bilseniz.Telaşlıyımdır da biraz.
Toplantı bitti ve hemen eşyalarımı alıp sokağa fırladım. Hava kararmış, yağmur da başlamıştı. Ve ne hikmetse yolumun üstündeki fırınlarda da marketlerde de ekmek yoktu. Ve de ben yemeğe yetişeyim diye dükkan dükkan dolaşıyordum.Öyle şaşkın ve telaşlıydım ki artan yağmurdan da kaçarak bir dükkana daha girdim ekmek sormak için. Tabi ki bu dükkan pastanenin yerine açılan dükkanmış.Hiç etrafıma bakmadan sordum ekmek var mı diye.
O ufak gözlü dükkan sahibi muzip ve şaşkın bakışlarla baktı yüzüme. Etrafıma bakınca lavabolar ve fayanslarla karşılaştım.Utandım ne diyeceğimi bilemedim. Ama o candan yüz belirdi gözlerime
-Erdal sen misin dedi.
Bir baktım Sedat. Kocaman gülüşüyle bakıyordu bana.Hasretlik,muhabbet derken ben ekmeği falan unuttum. Sohbete öyle dalmışım ki saat 23.30 olmuş
Sedat - sen ne unutkandın be kardeşim deyince hatırladım misafirleri. Anlattım ve oradan acilen sonra görüşmek üzere ayrıldım.
Kapının önüne geldiğimde misafirler gidiyordu. Mahçup oldum ama yapacak bir şey de yok.Özür diledim, yine bekleriz diyerek mahcubiyetimi belirtmeye çalıştım. Neyse misafirleri uğurlayınca evde bir kıyamet kopacak derken eşimin benim unutkanlığıma güvenmeyip ekmek aldığını öğrendim. Tam rahatlayacaktım ki karım kızgın kızgın bakıyordu bana. Ayıp olmuştu niye gelmemiştim falan. Haklıydı da ama kaç yıllık dostu bulmuşum çok uzatmadım. O da üstüme çok gelmedi.
Eski dostumla yeniden güzel vakitler geçirmeye başladık. Hafızam zayıftı ama bu vakitleri unutmamak için günlük tutmaya başladım yeniden. Tıpki çocukluğumdaki gibi.
ÇİĞDEM KARAİSMAİLOĞLU