- 631 Okunma
- 2 Yorum
- 4 Beğeni
Mavi Gülüşlü Kadın-2
Son birkaç gündür ara sıra diş ağrılarım oluyordu, o akşam gittikçe şiddetlenmişti. Kulaklarıma vuruyordu ağrısı ve dayanamaz olmuştum.
Güneş batmak üzereydi, sokaktan geçenler azalmış ve sokak lambaları yanmaya başlamıştı. Camın kenarına oturmuş, damla damla yağan yağmur tanelerini izliyordum. Tabii bir de o’nu düşünüyordum.
O’nu düşünmediğim tek bir an bile hatırlamıyorum. O geceden sonra her günüm her an o’ndan ibaret olmuştu. Sanki yaşamımın geri kalanı artık o’na bağlıydı.
Ne kadar zaman geçmişti oysa, daha dün gibi aklımdaydı gülüşleri. Hiç aklımdan çıkmıyordu, ya da ben çıkaramıyordum. Yıllardır aradığım sevgiyi bulmuş gibi bir sevinç vardı içimde ama sevilenin sevildiğinden haberi yoktu.
Aslında bu ilk değildi, ilk okuldayken de bir kızı yıllarca haberi olmadan sevmiştim, sonra duydum ki o da beni seviyormuş ama ne ben ne de o bunu birbirimize söyleme cesaretini kendimizde bulamamıştık.
Yine aynı duruma düşmek istemiyordum ama içimde geri çevrilme korkusu vardı.
Nasıl bulacağımı ya da nasıl ulaşacağımı da bilmiyordum, bildiğim tek şey var ise o da ona karşı hissettiğim derin duygulardı.
Ruhum öylesine doluydu ki;
Ağrı, acı, özlem, korku, sevgi, heyecan hepsi birbirine karışmış tek bir duygu olmuştu.
Dişimin ağrısı gittikçe artınca, bir arkadaşımı aramıştım ve birlikte diş Hastenesi’nin aciline gitmiştik. Sıramızı alıp beklemeye başlamıştık. Gözlerim ekranda bir an önce adımın yazmasını istiyordum, çünkü artık ağrı yerine acıya bırakmıştı. Sanki yüzümün bir tarafını hissetmemeye başlamıştım.
Ve nihayet adım ekranda yazmıştı, hemen kalkmıştım, içeri gireceğim sırada hemşire az bekleyin demişti ve yine oturmuştum.
Neyin nesiydi bu bekleyiş, zaten duramıyorum ağrısından diyecektim ama çocuk gibi mızmız görünmemek için bir şey söylemeden oturmaya devam etmiştim.
Hemşire adımla seslenmişti ve içeri girmiştim. Karşımda ’’mavi gülüşlü kadın’’ vardı, şok olmuştum, bu karşılaşmalar nasıl bir tevafuktu, nasıl olabilirdi?
Neyiniz var dediğinde kendime gelmiştim, hem üzülmüş hem de sevinmiştim.
Üzgünlüğüm beni tanımamış olmasından, sevincim ise ses tonunu duyduğum içindi.
Yüzünde o gülüş yoktu, yorgundu. Üzerinde o gece giydiği elbiseler vardı ve elbisenin sırrı çözülmüştü, elimde duran barkot’ta ise adı yazıyordu adının da gizemi çözülmüştü.
Bir puzzle’n eksik parçalarını toplar gibi hissettim kendimi, ne yapıyordum ben?
Elimi yanağıma koyup, ’’ dişim ağrıyor. ’’ Dedim.
Koltuğa oturdum, nefesini hissettiğimde, kalbim göğsümü parçalayıp çıkacak kadar hızlı atıyordu. Ağrıyan artık dişim değil, kalbimdi.
Dişime bir iğne yapıp ve beklememi söylemişti. Dışarı çıkarken, siz daha önce geldiniz mi? Diye sormuştu.
Hayır gelmedim deyip çıkmıştım, sevincim artmıştı, çünkü tanımıştı beni.
On dakika sonra tekrar içeri girmiştim, bana baktığında sizi bir yerden tanıyor gibiyim ama nereden bilemiyorum dedi, ben de bir akşam aynı restoranda karşılıklı bir masada yemek yemiştik o geceden olabilir dedim. ’’ A hatırladım, siz o beysiniz. ’’
Hangi bey?
Yüzü al al olmuştu, gözlerinde yine o tanıdık gülüş vardı.
İşte bu, içeri girdiğimde gördüğüm yüz değil, size yakışan yüz bu gülüşte gizli demek geçmişti içimden.
İçimde o’na hissettiğim duyguları bilse ne derdi acaba, kovar mıydı beni buradan, yoksa bağırıp çağırır mıydı? Deli düşüncelerle boğuşmaya başlamıştım.
Mutlaka bir yol vardır ama nasıl bulacaktım.
YORUMLAR
Aşk her dilde güzeldir de senin kaleminde bambaşka olmuş
devamını bekliyorum
bu serinin
saygılarımla