- 399 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
788 – HAYRÜNNİSA
Onur BİLGE
“İyi bir insansın sen. Sana boşuna Hayrünnisa demiyorum ben. Rahmetli, mutlu yaşamış ve mutlu ölmüştür. Allah, her erkeğe senin gibi vefalı ve onu seven bir hanım nasip etsin! Nerde şimdi kocasının arkasından senin gibi öyle bir yıl yas tutacak kadın! Bu zamanda belki bin kişide bir kişi ya çıkar ya çıkmaz!”
“Evet. Memnundu benden. Çok mutluyduk biz. “Bana her bana bakışında Allah’a şükrederdi.” desem, yalan olmaz. Nimet olduğumu söylerdi. Allah’ı bilen için kadın da erkek de nimettir. Birbirlerinin değerini bilirlerse... Benden yerden göğe kadar hoşnut olduğunu söylerdi. “Beş vakit namazını kılan ve kocası kendisinden hoşnut olan kadın cennetliktir!” derdi. İnşallah öyledir!”
“Öyledir İnşallah! Allah insanı yarattığı gibi eşini de yarattı. Aile olmalarını, üremelerini diledi. Onların birbirleri üzerinde hakları vardır ve Allah üzerlerinde gözetleyicidir.”
“Aylarca kendime gelemedim. Şaşkın şaşkın, boş boş bakan gözlerle, yüzümdeki taşlaşmış ifadeyle öylece kaldım. Gündüzleri elim işe ermedi, geceleri hiç uyuyamadım. Kuşluk vakti veya öğleye doğru yatabildim. Daha önce de çok bahsetmiştim bunlardan. Zaten burası olmasaydı, sen olmasaydın, galiba ben halen doktor doktor dolaşıyor ya da akıl hastanesinde yatıyor olacaktım! Ailenin direğinin kaybı olay değil! Hanemiz başımıza göçtü!”
“Ben de bir zamanlar gece uykusu nedir bilmezdim. Kendime ettim! Şimdi artık yalnız üç aylarda geceleri uyumayı sevmiyorum. Yoğun ibadet etsem de edemesem de uyanık kalmayı bile adeta bir görev addediyorum. Zaten sahura kalkılıyor. Uykuyu bölmeye gerek yok. Sabah yaratım. Namazı kıldıktan sonra... Öğleye kadar uyurum.”
“Peygamber Efendimiz de öyle yaparmış. Değil mi? Kaylule derlermiş.”
“O uyku, öğle ezanından önce uyunan yirmi dakikayla bir saat arasında değişen bir uykudur. Bazen öğle namazından sonraya da kalabilir. Bizim öğle uykusu dediğimiz uyku genelde öğleden sonra, ikindiye kadardır.”
“Uykum düzene girdi ama bu zamana kadar ne çektiğimi bir ben bilirim bir de Allah bilir! Benim korkularım da vardı, biliyorsun. Sayende kurtuldum onlardan. Evin içinde yalnız otururken bile oda kapımı kilitlerdim. Öyle bir evham gelmişti. Sen neden uyumuyorsun bu aylarda? Geceleri ihya etmek için mi uyanık kalıyorsun?”
“Sen bana bakma! Eski bir alışkanlık benimkisi... Aslında yaratılış itibarıyla geceleri yaşamayı ve yaşatmayı seven bir insanım. Gecenin sessizliğinde yalnızlığın tadını çıkarmaya bayılıyorum! Ancak o zaman bulabiliyorum kendimi. Kendimi ve doya doya Yaratan’ımı... Kaçış belki de benimkisi... Gecenin ıssızlığına, dinginliğine doyamıyorum. İnan ki sabah olsun istemiyorum!”
“Artık iyileşmekte olduğumun sen de farkındasın, değil mi? Bu aralar gerçekten çok iyiyim. Ağlamıyorum artık. Önceleri günde, sen az dört beş defa ağlardım.”
“Ağlama tabii ki! Yazık etme kendine! Giden gelmeyecek ki! O güzel gözlerin güzel baksın hayata! Sen kendini koyuverirsen, evlatların ne hale gelir! Sen dimdik ayakta olacaksın! Onlar senden güç alacaklar!”
“Bir yıl evden çıkmayınca kıyafetlerim dar gelmeye başladı. Epey kilo almışım. Yürümediğimden. Artık yürüyüş ve rejim yapacağım. Zayıflamak istediğimde fazla kilolar kalmaz bende. Eskiye nazaran daha hareketliyim. Bir de çayımı şurup yapmaktan vazgeçersem tamamdır! Geçenlerde kızımla yürüyüşe çıktık. “Anne yavaş yürüyelim!” dedi. Keklik gibi sekiyormuşum! Arkadaşlarımın en zayıfı yetmiş, en şişmanı yüz on kilo olunca... Annesi altmış beş kilo... Beş kilocuk fazlası var.”
“Fazla kilolar, her hastalığa davetiye çıkarır. Normal uykunu alacaksın, gıdana dikkat edeceksin ve daima hareket edeceksin. Aksi halde harap edersin bedenini.”
“Gece uykumu almış olarak kalkıyorum. Sabah tekrar yatıyorum. Öğleye kadar uyuyarak o uyuyamadığım gecelerin acısını çıkarıyorum. Öyle bir uyuyorum ki uykulara doyamıyorum! İliğim kemiğim dinlenmiş vaziyette kalkıyorum. Senin sayende o ürküntülerim, korkularım kalmadı. Sana ne kadar teşekkür etsem azdır! Başkası olsa doktor doktor gezerdi. Psikolojik yardım alırdı. Bu arada ilaçlar falan... İlaç alışkanlığı iyi değil ki! Tedavi etmez, sadece uyuşturur ve uyutur.”
“Ruh madde değil ki maddi ilaç fayda etsin! Kokuları kendin meydana getirmiştin. Korktuğun şeyleri sürekli düşünüyor, onlardan yakanı kurtarmaya çalışacağına, boyuna davet ediyordun. Onları kesinlikle aklına getirmemeni, aklına geldiklerini fark ettiğinde başka şeyler düşünmeni, onları aklından uzaklaştırmanı tavsiye ettim. Bir şey yapmadım. İyileştiysen, onu sen, kendi gayretinle yaptın! Benlik bir şey yok! Tamamen senin başarın!”
“Öyle deme Necmettin Ağabey! Psikolojik rahatsızlıkların, korkuların falan nedeninin yalnız kendimiz olduğuna ikna ettin beni. Kurtulma yollarını öğrettin. Ben yaptım onları. Kafamda kendim oluşturdum. Benden başka kimse yok edemezdi ki! Beynimde yaratıp, ruhumda yer ettirmiştim.”
“Ruhu dinginleştirmek gerekir. Bu da insanın kendi elindedir. O dinginlik, müzikle, iç açıcı programlarla, neşeli sohbetlerle, en çok da ibadetle sağlanabilir. İbadet, ruhun en önemli ve en güçlü ilacıdır.”
“Bir de bana korkularımın üstüne gitmeyi öğrettin. Üstlerine giderek yendim onları!”
“İnsan çok güçlüdür. Gücünü Allah’tan alır. Bunun farkında olmalı, yalnız ve dayanaksız olmadığı için Hamd etmelidir.”
Geçen gün Virane’ye gelenlerden bir hanıma da şizofreni teşhisi konmuş. Kahve falı baka baka algılamayı arttırmış. Algıları mesaj halinde almaya başlamış. Duyduğu ses, iç beninin sesi...
“Cin konuşuyor! Bana ne olup bittiğini cin söylüyor. Aslında ben bir şey bilmiyorum. O bildiriyor. Kulağıma fısıldayıp duruyor!” diyordu.
Soran da kendisi, cevabı veren de... İnsan beyni harika bir mekanizma... Nasıl ayarlarsan öyle işler. Sağ elimizi kullana kullana geliştirdiğimiz gibi beynin hangi merkezini çok kullanırsak onu işler hale getirebiliriz.
Bazı kişiler bir şeyleri az algılayabilirler. Sadece rüyada görüntülü ve sesli mesaj alabilirler, bazıları da bunu uyanıkken de başarabilirler.
Hayal etmek, düşünmek de rüya benzeridir. Gayri ihtiyari hayal etmek ya da düşünmek de algılamaktır. Hayal etme ve düşünme yetisini veren Allah, algılama yetisini de vermiştir.
Ben de çok uykusuz kaldım. Hem yedek öğretmenlik hem derslere devam, üstelik iki sınıfın derslerini birden takip etmek beni çok yoruyor, bitap düşürüyordu. Beynimde “Şık şık...” sesler duyuyordum. Bazı yerlerindeki sinirler aşırı titreşimler yapmaya, gözlerim kaymaya başlıyordu. Beynimi de gözlerimi de dinlendirmem gerekiyordu. Uyumak, uyuyabilmek ne güzel bir nimettir!
Neslihan Hanım’ı gayet iyi anlayabiliyorum ama evhamlarını ve korkularını çocuklarına da hissettirmekle çok yanlış yaptı. Bakalım Betül’le Bülent kendilerini nasıl kurtaracaklar!
“Betül’le yürüyüşe çıktığımızda bir arkadaşına rastladık. Onu da yanımıza aldık. Arkadaşı, beni dışarıda görünce çok sevindi ve fırsattan istifade evlerine davet etti beni. Kıramadık, gittik. Annesi de benim yakın arkadaşımdır. Bugün de o gelecek diye kızım patatesli börek ve kurabiye yaptı... Sensiz boğazımızdan geçer mi! Daha tatmadan sana da getirdim.”
“Ya öyle mi? Çok teşekkür ederim! İkinize de... Sağ olun, var olun! Beraber yiyelim o zaman! Ahmet! Çay getir oğlum!”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ – 788