- 223 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Dört Durumla Ancak Teoloji 3
Değilse kulübedeki eksikliği gösteren modern binalardı. Modern binalar ilk del dönem içinde olmamakla kulübedeki eksiklik görülemiyordu. Kulübedeki eksiliğin belirmeleri henüz ortam içinde yoktular. Bu nedenle kulübe şimdi bize komik gelir iken, kulübe ilksel atalar için hayati önemdeydi.
Biz modern binalardan kulübeye doğru baktığımız gibi şimdiki teolojik anlayıştan geriye doğru baktığımızda teolojik oluşumun süreçlere bağlı eksik unsurlarını görebiliyorduk. Uçmak gibi hayaller, kulübe içinde kulübeye göre hayaller ile de düşünülüyordu.
Ancak modern binalar da gösterilecek bu olanaklar kulübeli dönemde kulübeyle düşünülünce gülünç geliyordu. Modern binaya doğru gelen bu süreçteki groteski fantezi gülünçlükler; modern binalarda gerçekleşmişti.
Bu nedenle yalın dönemin animist-groteski anlamaları içindeki fantezi ve gülünçlükler; kişisi groteski anlamalarla kolektif alan içine aktarılacaktı.
Kişisi ve yalın groteski anlamalar, kolektif alan içinde kolektif etki ile teoloji denecek anlamı kolektif alan içinde cenin haline getirecekti.
Artık bu ceninin dış şartları, kolektif alandı. Bu cenin kolektif aklın daha fazlası ya da daha eksiği değildi. Doğrudan kolektif akıldı.
Cenin rahim dışında da büyüyüp dışta da hayatiyet kazanıyordu. Teolojik tohum kişisi groteski düşünceye göre kolektif akıl ile büyüyüp hayatiyet kazanacaktı. Kolektif akıl kişi grotesk isiyle eşleşti Kişi dışına kolektif alan içine alındı.
Kolektif alan içine alınan groteskilik, kolektif alan içinde kişileri aynı mana tınışımı içinde senkronize etti. Groteski olanın kolektif rezonans olması, teolojinin de ilk cenin haliydi. Kolektif alan teolojinin rahmiydi.
Teoloji kolektif alanla koşut gidiyordu. Eğer cenindeki hayal gücünün, kolektif alana göre at başı kadar önde giden bir mana farkı varsa; bu fark kısım gelmekte olan totem alanın, ilahi alanın ve El mana anlayışlı alanın ayak seslerini veren salınımlarla, teolojik ceninin büyümesi ve yetişkinliği olacaktı.
Kolektif alan sistem içine kişiler üzerine herkesin ihtiyacına ve herkesin kapasitesine göre yansıyordu. Kurnaz El sistemin içini kontrol eden kolektif yansımayı aldı, aynıyla sistemin dışına çıkardı. Sistemin dışında sistemin içine konuşan vahiy oldu. Bu dört aşamadaki kolektif yansımayla teoloji ikmal olmuştu.
Kolektif anlayış: teolojik anlayış gibi dünya dışı bir cebrin; Dünya dışı bir akıldan hareketle Dünya dışı aklın dünyaya doğru yöneltildiği kurnaz bir düzenleme değildi. Kolektif alan sistem içine bütüncül yansıyordu. Ancak kişiler bu bütüncül yansıma içinde ihtiyacına ve yeteneğine göre olan seçme ayıklamaları alabiliyordu.
Kişi kolektif ilişkilerini yine kendisi ilgi ve ihtiyaçları içindeki kapasitesine göre kendi içinde kolektif alanın sınırlarına doğru başlatıyordu. Oysa kolektif etki bütün olarak çevreden merkeze doğruydu. Kişi kolektif etkili salınımları ihtiyacı kadarla alıp, kendi kapasitesiyle kendi ilgisi içinde bu salınımları büyütür.
Kişinin kendi içinde büyüttüğü bu salınımların genleşmesi kadar dalgalanmalar kişinin biliş, buluş, anlama ve anlatım ufkunu oluşur.
Dünyanın ilk sel atalarımıza yuva olmasıyla, dünyanın iç tepkimeleri nedenle kişiye yabancı olması aynı anda eşanlı süreçlerdi. Komiklik ve ciddiyet dünyanın kişiye yuva olma ve yabancı olmasındaki bu ikilemle ortaya çıkıyordu.
Dünyanın iç tepkili süreçleri kişinin kendisinden çevreye doğru başlattığı süreçlere hiç benzemiyordu. Bu ikileme göre kişinin kendisinden çevreye doğru yansıttığı yaşama sevinci, çevresel iç tepkili süreçlerin yabancılaşmasıyla kesintiye uğruyordu. Kişideki yabancılaşmayla kesintiye uğrayan gamlanıcı duygu yine de yaşama sevinciyle aşılıyordu.
Teolojik düşünmeden önce atalar bu tür çelişkilerini aşmalıydılar. Kolektif şartları olmadan, ilk sel atalarımızın bu çelişkilerinden teoloji doğdurmaları da mümkün değildi. Bu çelişki şimdi bildiğimiz teoloji yerine dünyayı eğlenceli ve komik kılan groteski anlayışla aşılacaktı.
Dünya kişinin kendisinden başlattığı yaşamsallar kadar iyi ve eğlenceliydi. Dünya, kişinin kendi içinde yalıtma ettiği iç dünyadan çok çok daha fazla olan kısmıyla kişiye yabancıydı. Yine dünyanın kendi iç tepkimeleri de kişinin yaşama sevincine yabancıydı.
Dünyanın eğlenceli olan yanına karşı Dünyanın zıt etkilerle kişiye yabancılık hissi veren bir dış dünya ilk sel atalara komik ve ciddi olan bir durumun algısını veriyorlardı. Pekiyi de komik ve ciddilik algısı nereden geliyordu?
Bedenimizi oluşan yapı içinde "en az dış dünya yalıtması" vardı. Bu şu demekti. Bedenimiz içinde dış dünyaya göre eksik bir içerme vardı. Bedenimiz dış dünyadandı. Ve dış dünyanın bir parçasıydı. Bedenimiz dış dünyaya göre eksikti.
Bedenimizin dış dünyaya göre pek çok eksikliği vardı ve bu eksiklik dış dünyayı bedenimiz için tamamlayıcı bir aktör olma formuna sokuyordu. İşte eksikli yapıyla tamamlayıcı olan yapı girişmesi kişi dünyasında komiklik ve ciddilik algısına dönüşüyordu.
Bu komiklik ve ciddilik içinde kişi istediği zaman yemeye gidiyordu ama aynı kişi yememeyi isteyemiyordu. İşte bu durum kişiye hem komik algısı hem de hayat sal önemde bir ciddilik algısı olarak yansıyordu.
Dış dünyadan koparılmasıyla eksikli ve yalıtıma bir bedensel içerme olan kişi, dışa dünyaya doğru eksiği tamamlayacak bir bağlanımla heves oluyordu. Bu heves dışa doğru eksiğiyle bağlanıp, tamamlanma ve tamamlama enerjisi olmakla yaşama isteğini doğuruyordu.
Yaşama sevinci nedenle daha fazla dış dünyayı beden içine almak demek; beden için düzelenim ve düzenlenişin korunum yasası gereği o beden için daha fazla enerji beslenmesi; daha fazla enerji harcaması olacaktı. Daha fazla enerji harcaması da daha fazla yorulma ve kaynak kıtlığı içinde daha fala besin bulma demekti.
Kişilerdeki yaşama isteği olan heves, daha fazla besin bulup daha fazla enerji sağlayamama engeliyle karşılaşıyordu. Kişinin yaşama sevincine karşı oluşan bu enerji engeli, dış dünyanın kişiye, kişinin yaşama sevincine yabancı olmasıydı.
Kişinin dış çevresi kişiye hem yaşama sevinci veriyor. Hem de dış çevre kişiye yabancı olmakla kişinin yaşama sevincine zıt etkilerle baskı ve basınç eden bir dünyaydı.
İlk sel atalar dış dünyadaki yabancılığın; dış dünyadaki soğukluğun kendisini itmesine karşı kişimiz, dış dünyanın kendisine yaşama sevinci verdiği kadarla kişimiz; dış dünyanın kişiyi kendisine doğru çeken bir ilgisi içindeydi.
İşte kişiye bu ikilem içinde görünen dış Dünya, kişimize doğru esrarengizdi. Bu esrarengizlik içinde içi dış dünyadan kişiye tekin olmayan güçlerin egemenliği yansıyordu.
Aslında bu yansımalar, kişimiz özelinde bir araya gelmez gibi görünen duygusal etkilerin; mesela trajikle komiğin, adilikle yüceliğin bir araya getirildiği bir oyun havası içinde birleştirilmelerdi.
İlksel atalarımızın ilk sel dönemler içinde dış dünyayı teolojik duyuşlarla yorumlayamamalarının bir nedeni daha vardı. Bu neden de bu gün söylenen teoloji kavramı, animist bir groteski anlamadan sonraydı. Totemi mana anlamasından sonraydı.
İlahi anlamadan sonraydı. El mana anlayışından sonraydı. Teoloji 4 parçalı mana aşamasından sonra kategorize edilip 4 parçalı aşamanın bileşiminden yansımalarla doğuyordu.
Değilse ne ilk dönemdeki groteski canlıcılık teolojiydi. Ne totemi anlama teolojiydi. Ne ilahi anlama teolojiydi. Ne de El mana anlayışı tek başlarına teolojiydi. Teoloji bunların bileşiminden yansıyan şimdiki anlamayla teolojiydi.
Ya da şöyle söyleyeyim. Teolojik anlayışın her bir bileşeni geçmişten günümüze doğru olmak kaydıyla; groteski-animist anlama totemi anlamayı bilmez. Ve totemi anlamayı içeremez. Totemi anlama da ilahi anlamayla El mana anlayışını bilmez ve içeremez. Oysa teoloji bu dört parça bileşeniyle anlam ve manadır (söylemdir).
Birçok parça bileşenli aşamadan geçen teolojik anlam; birçok parça ilişkiden oluşmaydı. Takdir edilir ki ilk sel atalar dönemindeki olası bir teolojik yorum, 4 parçalı bileşenlerin üç tanesini hiç içeremeyecekti.
Zamana ve zemine göre oluşan bu 4 parçalı bileşenleri içermeyen bir yorumlama da teolojik yorum olmayacaktı. Parça bileşenleri içermeyen söylemlere siz teolojik açıklama deseniz de o söylem, teolojik bir söylem değildir.
Örneğin; El mana anlayışı içinde oluşan cennet cehennem, haram helal, sadaka verme zekât verme gibi söylemler ilk sel dönemin belirip kaybolan firarilerinin olduğu groteski-animist anlama içinde hiç yoktular.
Ha keza ilahi dönem ile başlayan üreten ilişki ve üreten ilişki içinde ortaya konan "hak, kolektif emek gücü" gibi kavramlar yine groteski animist anlama içinde hiç yoktular. Totemi anlama içinde olan oluşan uyuklama söylemi olan "kardeşleşme fikri, totem yasa fikri" animist groteski anlama içinde yine hiç yoktu.
İlk sel dönem içinde harama helale göre gidilecek bir cennet cehennem fikri; haklaşma, hesaba çekilme fikri; kardeş olmayı söyleyen totem yasaları, ilahi yasalar ve köleci El mana yasaları; güya teoloji denen groteski-animist anlama, içinde yokken; groteski animist anlama nasıl teolojik açıklama olur ki?
Dedik ya ilk sel ataların "dünyayı ilkin teolojik hal içinde açıkladılar" söylemi daha baştankara (saplanma yapan) bir söylemdi. Bu tür söylemler ilksel dönemden çok çok sonra söylenen El yasalarıydı.
El söylemi neydi? El söylemi teolojiye göre Dünya ve biz bu gün nasılsak, 4 milyar yıl önce de, dünya ve biz aynıydık diyen dogmatik anlayışın tarihi iyi analiz etmeyen söylemiydi.
İşte "ilk sel atalar dünyayı ilkin teolojik hal ile açıkladılar" söylemi içindeki mantığa göre teolojik anlayışın ilkte nasılsa şimdi de öyleydi diye sürece bakan anlayıştı. Ya da şimdiki teolojik anlayış neyse ilk sel dönemdeki teolojik anlayış ta aynıydı deme yanılgısıydı.
Madem teolojik anlayış ilkten beri böyleydi de ilkten beri 4 bileşenin dördü de teolojinin içindeydiler de, teolojik anlayışı ortaya koyan ve her biri başka başka zamanların inşaca mana anlayışı olan bu 4 parçalı evrim sel mana bileşenlerini biz nereye koyacaktık?
Üreten ilişki ilk sel süreç içinde yoktu. Oysa teoloji üreten ilişkiye göre tanımlıydı. İlk sel döneme göre ilk sel dönemin çok sonrası dönemler içinde oluşan üreten ilişki ve köleci üreten ilişkiye göre oluşan; haram, helal, zekât, kötülük, ahlaksız, adalet vs. teolojisini ilk sel dönem içindeki teolojinin neresine anlam eşleşmesi edecektik?
İlksel atalar ceylan peşinde koşarken, dalda meyve, yerde kurt ve böcek toplarken; doğadaki ceylana ve daldaki meyveye, kurda-böceğe haramdı, helaldi, bunlar doğa tarafından bize verilen sadakaydı, zekâttı demiyorlardı her halde?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.