- 663 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
VAKİT HEP ŞİMDİ (2)
VAKİT HEP ŞİMDİ (2)
Tecrübelerim şunu gösteriyor ki; uzun yazıları çoğu kişi okumuyor.
Nereden mi biliyorum?
Daha yazıyı sayfaya yayım eder etmez anında "şak" diye beğeni koyuyor. Beğeninin arkasından yorumu yok çünkü...
Ya da yazının içeriği ile alakalı bir yorum yapmamış, "günaydın" deyip geçiştirmiş.
Şaşıp kalıyorum.
Fakat okumaya bayılanlar da yok değil.
Huyum kurusun işte, ben de kısa yazamıyorum, lastik gibi sündürüyorum konuyu...
Neyse, yine sündürmeyim...
***
Bu yazıma;
"" Unutma, başkalarına ancak sahip olduğun şeyi verebilirsin"" cümlesinden yola çıkarak başlamak geldi içimden.
***
Bu cümleyi yazdıktan sonra kendi kendime sorular sormaya başladım.
Kimlere ne verdim?
İyi birşey mi, yoksa kötü birşey mi? Bende olanı mı verdim, yoksa olmayan birşeyi mi vaad ettim?
Ya da, olmayan bir şeyi nasıl verebilirim ki?
Birilerine illa birşeyler vermek zorunda mıyım?
Ya almak?
Hiç aldım mı? Aldım ise ne aldım?
Sahi bende ne var? Ya da, eksik olan ne?
Sorular uzadıkca uzadı...
***
Aslında, bende herşey var, tüm iyi ve kötü şeylerin tohumu içimde saklı...
Ben hangi tohumu sulayıp çimlendirip büyüttüysem ancak onu verebilirim insanlara...
Öyle ya, olmayan birşeyi nasıl verebilir ki insan?
Çocukluğunda başı okşanmamış, sevgiyi tatmamış, ilgi ve alaka görmemiş, kısacası; içindeki sevgi tohumu çimlenmemiş bir kişi karşıya sevgiyi veremez ki, yok olanı nereden versin, zaten sevgiye kendi ihtiyacı var ve bulamıyor...
İşin en kötü yanı da; içinde sevgi tohumuna cemre düşüremeyen insanlar farkında olmadan nefret tohumunu sulayıp çimlendirip büyütür... Bu durumda var olan da sadece nefret ve kindir, ancak bunu verir. Yani olan ne ise onu sunar.
Peki bu insanları hemen dışlamak, itelemek, ötelemek, onlardan uzaklaşmak mı gerek ?
Hayır!!!
Asla!!!
Hatta o insanları kazanmak gerek, daha doğrusu kendimizi kazanmak gerek.
Ne demiş Nietzsche; "Sevgi için en büyük ilaç, hala sevgiye karşılık bulmaktır"
Peki, sevgiyi içinde çimlendirip de karşıya; sürekli sevgi veren, fakat karşılığında sevgiyi alamayan insan sevgisizliğe doğru yola alır da farkına varmayabilir mi?
Evet.
"Sevgime sevgiyle karşılık verilmeli, başka türlü sevemem ben" diyen Dostovyevski de haksız değil ki...
***
İnsanlar tek başlarına asla yaşayamazlar ve; birbirlerine karşı istibdatları, marifetleri, becerileri ile hizmet etmekle görevlidir.
Şöyle düşünün; bir sabah yatağınızdan kalktınız, uyandınız ki etrafınızda herşey yerli yerinde duruyor ama sizden başka hiçbir insan yok.
Tüm dünya sizin fakat konuşacağınız hiçbir insan yok. Aklınızı yitirirsiniz .
***
Elinizde bir dizine kurşun kalem var, hepsi fabrika tornasından çıkmış ve birbirinin aynı, içinden en güzel kalemi seçemezsiniz.
Kötüyü görmeden iyiyi, çirkini görmedrn güzeli, yanlışı görmeden doğruyu ayırt edemeyeceğimize göre hetşeyin zıt olanına da ihtiyaç var...
Hayatın akışında karşıt fikirler, iyiler kötüler, doğrular yanlışlar olmalıdır.
İnsanların geneli çok yaşamayı ister, fakat kaliteli yaşamdır asıl gerekli olan. Kaliteli bir yaşam için yapmamız gereken içimizdeki iyi şeyleri sulayıp beslemektir.
***
İnsanlara, doğadaki bitkiler ve hayvanlara sevgi gösterebilmek ancak içimizdeki sevgi tohumunu yeşertmekle mümkündür. Aksi halde affetmeyi asla öğrenemeyiz.
Affetmek deyince aklıma bir arkadaşımın sözü de geldi...
Sık sık derdi ki; "Affetmediğiniz insan ruhunuzun omzuna yüktür"
Şimdi aklınıza şu fikir takılabilir...
İyi de; ne yapsam ne etsem de karşımdaki "adam" değil, cehaletin sınırı yok ki, eğri tomruktan düz tahta çıkmıyor, adam odun gibi...
Peki sana odun gibi gelen bir başkasına farklı gelebilir mi? Ya da, sana kötü olan bana iyi gelebilir mi?
Örneğin senin kötü dediğin;benim babası olduğum için bana iyi bir evlat olamaz mı? Bunu kendine empati yap ve düşün...
Bu araya bir hikayeyi örnek olarak eklemek istiyorum.
Eşinden boşanmış bir kadın kızı ile tartışır ve kızın babasına veryansın eder, babasını kötüler...
Kızı annesine der ki;
Anne; babam sana iyi bir eş olamamış olabilir ama benim için mükemmel bir babaydı.”
***
İnsan beyni değişime, dönüşüme ve evrime açık değil mi sanıyorsun? Eğitilemez mi?
Kötü dediğimiz bu insanlara kısa bir müddet, geçici olarak "sıfır alaka" gösterip uyanma fırsatı verdiğimizde, iyi örnek olduğumuzda değişime uğramazlar mı?
Bence değişirler...
Değişmeyen de çıkabilir mi?
Çıkabilir elbette..
Onlar da kendi insanlığı potasında erir gider kartopu gibi... Zararı da sadece kendine...
***
Şahsıma gelecek olursak;
Asıl olan yazdığım yazıların ve şiirlerin içeriğini yaşayabiliyor muyum?
Söylemlerimi eyleme dönderebiliyor muyum?
Deri demiri bileğileyip; keskin bir ustura yapıyor da, kendini keskinleştiremiyor.
Benim derdim kendimle yarışmak, kendimi yenmek, insandan "insan doğmak" yetmiyor... İnsan kalmak gerekiyor.
Demem şu ki,
karşımızdaki insana "ayar vermek" yerine;
önce kendi içimizdeki kendi aynamıza bakıp, öz eleştiri, empati yapıp, kendimizle yüzleşip, ne olduğumuzu, kim olduğumuzu anlamamız gerek.
Sanırım bunun tek yolu da, başta söylediğim gibi; içimizdeki mevcut olup da, cemre düşmediğinden çimlenmemiş olan "güzel insan tohumlarını yeşertmek... Bu da bilimsel eğitimle oluyor, okumak ve okutmakla...
Ne güzel şeydir kişinin kendine hem öğretmen, hem öğrenci olabilmesi...
Peki bunun için yaşımız geç kalmış mıdır?
Hayır!!!
Neden?
Çünkü, nefes alıyorsan ;" Vakit Hep Şimdi"
"" Ben beni sulayıp yeşertemiyorsam; insanlık tohumumu sen sula"
Saygılarımla
Ozan Figani (Erdem Gümüş)
30.04.2021
İzmir
YORUMLAR
Usta yazılarınızda ve şiirlerinizde felsefi derinlik var adeta öğretmen gibi okuyucuyu iyiye ve doğruya yönlendiriyorsunuz Naçizane tebrik ederim
Kul Figani
Beni alıp götüren bir köy anısından sonra.
Aşkın tarifi olan bir şiir.(Bana göre)
Şimdi de bir değil defalarca okunacak bu felsefi yazı.
Yazarlık böyle bir şey işte.
"Biz ALMA demesini de biliriz ELMA demesini de" der gibi.
(Tam öyle miydi bu söylem. Aklımda böyle kalmış.)
Ya da;
" Tırpanı alır orak ta biçeriz, smokini giyip papyonu takar, dans ta ederiz".
Oturmuş benim hemşerim. Başını ellerinin arasına almış, düşünmüş.
"Dur" demiş "Dur" Bir de insanlığın tarifini yapayım insanlara"
Çokta güzel. anlamlı bir yazıyla yapmış da tarifi.
Bize de anlamak, düşünmek kalmış.
Ben payıma düşeni aldım.
Darısı diğer insanlara...
Selam ve Saygıyla Hemşerim...
Kul Figani
Yazımın muhatabı benim, kendimi özeleştiriye tabi tutuyorum. Kendimle yüzleşiyorum. Empati yapmaya çalışıyorum.
Yazıya fatklı gözle bakanlar olabilir, buna da saygı duyuyorum. Her okuyucu yorum yaparken kendinde olanı beyan eder, olmayanı edemez, ettiği takdirde kendindeki madalyonun öbür yüzünü tarif etmiş olur.
İnsanoğlu gelişen, değişen bir varlıktır. Değişmeyen kişi gelişime kapalı demektir.
Biz şairler olarak topluma çok farklı bakış açıları sunarız, fakat her sunduğumuz bakış açısına mutlak doğru diyemeyiz.
En kalbi sevgi ve saygılarımla
Muhtesem!..Insan her yasta ogrencidir..Hafiza-i beser ogrendikce ogrendikleriyle amel etmeye baslar.Sosyal bir varlik olusu nedeniyle biribirlerinden hem etkilenir hem de hemde etkilerler..Tohumlarin farkliligi zenginligin nisanesidir..Kalemin izdusumleri hep Egitici ve dusundurucu..Saygiyla...
Kul Figani
Yorumun beni onore etti eserime de artı değer kattı bilesin.
En kalbi Saygılarımla selamlıyorum güzel yürek