- 233 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sülün Osman'dan F. F. Özer'e
SÜLÜN OSMAN’DAN F. F. ÖZER’E
Biz bu filmi de defalarca seyretmiştik.
Dolandırıcılar kralı olarak ünlenen Sülün Osman’ın (1923 / 1984) adını işitmeyen, ettiği haltlar hakkında birkaç cümlelik de olsa bilgi sahibi olmayan Türk vatandaşı yoktur sanırım. Galata Kulesini ve Köprüsünü, kent meydanlarındaki saatleri, şehir hatları vapurlarını ve tramvayları saf vatandaşlara satmakla nam salmıştır.
Yaşayarak idrak ettiğim ve tanığı olduğum son altmış yıl içinde nice Sülün Osmanlar ve saf müşterileri geldi geçti. Nasıl ki bu zaman zarfında iletişim; önce telgraftan sabit telefona, sonra sabit telefondan cep telefonuna ve nihayet bilgisayar görevi de üstlenen akıllı telefonlara sıçrama yaptıysa Sülün Osman gibiler de dolandırıcılıkta, saf müşteriler ise saflıkta sıçrama yapmıştır.
Şimdi düşünün; Sülün Osman, İstanbul’daki kule, saat, köprü, tramvay gibi varlıkları kaç kişiye satabilmiş, bu saf insanların kaç lirasını çarpabilmiştir? Olsa olsa yüz kişiyi dolandırmıştır ve bugünün parasıyla yüz bin, beş yüz bin lira çarpmıştır. Hatta biraz abartalım; bir milyon, on milyon diyelim. On milyon nedir ki! Yüz elli metrekarelik yirmi apartman dairesi…
Şimdi de iki haftadır gazete manşetlerini süsleyen, tv haberlerinde ilk sırada yer alan Faruk Fatih Özer’i düşünelim. 27 yaşında bir genç… Henüz 23 yaşındayken Thodex diye kripto para alım satımı yapmak üzere bir şirket kuruyor ve dört yıl sonra rivayetlere göre iki milyar yüz elli milyon dolarlık vurgun yapıp kayıplara karışıyor. Kendi kendime “F. F. Özer ile Sülün Osman’ı çarpma ve çarpılma şiddeti sonucu ortaya çıkan artı ve eksi enerji olarak karşılaştırırsam nasıl bir tablo çıkar ortaya?” diye sordum ama cevabını veremedim. Malum, biz matematikçi değil, edebiyatçıyız. İki küsur milyar doları TL’ye çevireceksin, bu parayla kaç apartman dairesi alabileceğini hesap edeceksin; bir sürü iş… Öyle zannediyorum ki ikisi arasındaki fark, yıldırım ile rahvan yürüyen at hızına eş değerdir.
Bilgisayar başına otururken gerçek niyetim banker faciası ile kripto para skandalını karşılaştırmaktı, bu sebeple yazıma “Biz bu filmi de defalarca seyretmiştik,” cümlesiyle başlamıştım.
Gençler bilmez, belki de hiç duymamışlardır. Dolandırıcılık tarihimizde “Banker Kastelli” diye bilinen şiddetli bir çarpma / çarpılma faciası yaşanmıştır.
Yıl 1982… Mantar biter gibi her yerde bankerler türüyor. Paranı veriyorsun bankere; her ay paranın yüzde beşi, yüzde yedisi ve hatta yüzde onu kadar faiz alıyorsun. Diyelim ki apartman dairenizi sattınız, bugünün parasıyla iki yüz bin lira aldınız ve bu meblağı bankere yatırıyorsunuz. Bir ay sonra on bin, on iki bin veya on beş bin lira trink para faiz alıyorsunuz. Müthiş cazip, öyle değil mi? Konut alıp aylık bin lira mukabilinde kiraya vermektense yatır parayı bankere, bir yılda kazandığın parayı bir ayda al… O günlere tanıklık etmeyenler bu yazdıklarıma inanamaz, ama maalesef ki anlattıklarımın hepsi de gerçek.
Evet, o yıllarda enflasyon hayli yüksek; yüksek ama yine de emeğin ve paranın değerini bilen aklı başında herkes türedi banker sisteminin fiyaskoyla sonuçlanacağını tahmin ediyor, devlet ise seyrediyordu.
Kısa zaman sonra balonlar patlamaya başladı tabii. İstanbul’da filanca, Ankara’da falanca banker batmış, kaçmış. Tv ekranlarında mağdurlar… Batıp kaçan bankerlerin bürosunun kapısı önünde ağlaşıp duruyorlar. Bankerler hangi hızla türedi ise o hızla battılar doğal olarak. Yakalanıp hapsi boylayanlar olduğu gibi çarptığı paralarla yurt dışına kaçanlar da oldu.
Yurdun hemen hemen her şehrinden “Batan / kaçan bankerler” haberleri gelirken tv ekranlarında ve gazetelerde Banker Kastelli reklamları gösteriliyordu. Ama ne reklamlar!.. Bugüne kadar eşine benzerine rastlamadığımız reklamlar… O günlerin en meşhur film artistleri olan Cüneyt Arkın, Selma Güneri, Eşref Kolçak, Fikret Hakan, Orhan Günşiray, İzzet Günay, Ekrem Bora, ilkokul öğrencileri gibi sıraya dizilmişler “Banker Kastelli” diye bağırıp duruyorlar ekranlarda. Her gün beş on bankerin battığı bir ortamda öyle reklamlar yapılıyor ki izleyiciler “Tüm bankerler ve hatta bankalar batsa bile Banker Kastelli batmaz,” diye düşünüyor. Hayret ki ne hayret! Bu ortamda dahi bazı aklı evveller Kastelli’ye para yatırmaya devam ediyor.
Hiç unutamıyorum; yıl 1982, yirmi altı yaşındayım, Orhangazi Lisesinde öğretmenim. Bir tatil gününde köyümdeki köy kahvesini gölgeleyen ulu çınarın altında iki öğretmen arkadaşımla çay içerek sohbet ediyoruz. Komşu masaların birinde benimle yaşıt oğlu olan N… K… isimli köy sakini yanındaki arkadaşlarına yüksek sesle (âdeta bize laf çarptırırcasına) bankerlere para yatırmanın nimetlerinden bahsediyor:
“Üç dönüm zeytinlik satıp parayı bankere yatırdım, her ay yüzde sekiz faiz alacağım. On beş gün sonra kuruşu kuruşuna yirmi bin lira para verecekler bana. Aşağı yukarı bir öğretmen maaşı… Yıllarca tahta sıralarda dirsek çürüt, öğretmen ol, ayda yirmi bin lira maaş al… İş mi yani!.. Ben üç dönüm tarla sayesinde kazanacağım o parayı. Alelade bir bankere para kaptıracak kadar akılsız değilim elbette. Taa İstanbul’a gidip Banker Kastelli’ye yatırdım parayı.”
Sonra ne mi oldu? Su akar yolunu bulur; doğal olarak önce şöhretlerin “Banker Kastelli” reklamları kesildi, sonra da Kastelli, Cenevre’ye kaçtı. N… K… isimli saf köylüm ise birkaç yıl sonra kahırdan vefat etti.
“Biz bu filmi seyretmiştik” derken ne kadar haklı olduğumu anladınız değil mi? Haberler dikkat edin; Thodex şirketi fiyaskosundan sonra kripto para alım satımı yapan başka şirketlerin de battığı haberleri yer alıyor basın yayın organlarında. Bu ortamda dahi yine aynı iletişim kanallarında başka kripto para şirketlerinin reklamları yapılıyor.
Dolandırıcılık tarihimizin başrol oyuncuları bu kadar mı? Elbette ki hayır! Cem Uzan’ın sahibi olduğu İmar Bankası var mesela… Almanya’daki gurbetçileri tokatlayan Deniz Feneri, Kombassan davaları var. Türkiye’de Jet Fadıl, İhlas Finans, Çiftlikbank gibi dolandırıcılık davaları var, Borsa İstanbul’da (eski adı İMKB) hisseleri alınıp satılırken birdenbire yok olan Çukurova Elektrik, Sifaş, Polilen, Ran Lojistik, Esbank gibi yüzlerce çarpma / çarpılma faciaları ve doksanlı yılların sonunda gerçekleşen batık bankalar var.
Ben bu tür vakalarda “Oh olsun, yüksek faiz mi istiyorsun; al sana! Kripto denilen hayalî paraya yatırım yapacak kadar aptalsan hak etmişsin bunu! Haydan gelen huya gider!” demek basitliğine ve kolaycılığına kaçmıyorum; böyle düşünenleri de kınıyorum. Bazı vatandaşlar toprağa veya konuta yatırım yapmak istemiyor, kolayca alıp satabileceği varlıklara yöneliyor. Suç mu yani? Fakat yatırımları hüsranla sonuçlanıyor. Yukarıda özetlemeye çalıştığımız vurgunları görünce güvenli liman olarak döviz ve altına yükleniyor.
Burada bence en büyük suçlu, devleti idare eden yöneticilerdir. Geçen günlerde bir gazete “Kripto para alım satım şirketi açmak, mahalle bakkalı açmaktan daha kolay” mealinde manşet atmıştı. Vallahi şaşırıyorum; devlet, hayalî para satan bu şirketlere nasıl izin veriyor? Hadi izin verdi diyelim; “Açın bakalım defterleri; size kim, kaç lira yatırdı, bu paralarla ne yaptınız, kaç para kazandınız, verginizi ödediniz mi?” diye sormuyor mu?
Sanırım Banker Kastelli gibilerine de sormamışlar, halkın soyulmasına göz yummuşlardı.
Şimdi içinizden “Çarpıp çarpılanlardan bahsederek ahkâm kesiyorsun ama kendinden hiç söz etmiyorsun; sen hiç çarpılmadın mı?” diyebilirsiniz.
Ben de çarpıldım maalesef.
Olay şöyle gerçekleşti: Sanırım 90’lı yılların ikinci yarısındaydık. Bir arkadaş vasıtasıyla borsaya girmeye karar verdim. Bir memur maaşı kadar yatırıp iki yüz lot Polilen hissesi aldım. Evde “Borsa şöyle, borsa böyle,” diye konuşuyoruz tabii. Eşim “Bileziğimi satıp ben de alacağım,” dedi. Sonuçta sekiz gram bilezik; maaşımın yarısı kadar para tuttu. Eşim TRT’nin teleteksine bakıp “Bana H… hissesi al,” dedi. (Borsa’da hâlâ işlem gördüğü için adını yazmıyorum) Neyse efendim; Polilen ve H… hisselerinin fiyatları aynı; üç lira… Aradan bir ay geçti H… hissesi 3.30 lira oldu, Polilen’in fiyatı değişmedi. Eşimden habersiz H… hissesini satıp Polilen aldım. Üç ay sonra H… altı buçuk liraya yükselirken Polilen 2,5 liraya düştü. Eşim “Hisselerimi sat, bilezik alacağım,” dedi. Ben de mecburen tüm hisselerimi satıp cepten de bir miktar koyarak eşimin parasını verdim. İyi ki böyle olmuş; paramızı kurtarmışız. Zira sonraki yıllarda Polilen hisseleri borsa kotundan çıkarıldı ve küçük hissedarlara bir bardak soğuk su içme tesellisi kaldı.
Kimseyi çarpmadan ve kimseye çarpılmadan sağlıcakla kalın inşallah!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.