BU İŞTE BİR BİT(COİN) YENİĞİ VAR!
Türkiye kolay yoldan ve emek vermeden hızlıca zengin olmak isteyenlerin cenneti. Tabii ki Dünyanın her tarafındaki insan hızlıca zengin olmak ister ama Türkiye’yi dünyanın diğer insanlarından ayıran nokta, bir iş üzerinde düşünmeden, emek vermeden ve çaba harcamadan birinin kendileri adına düşünüp onları zengin etme talebidir. Adamlar hızlıca zengin olmak için bilişim, internet, pazarlama ve iletişim dünyasında yenilikler yaparken biz oturduğumuz yerden birinin bizim adımıza bu işi yapıp bizi bu ranta ortak etmesini bekleriz. Bu talep, çalışma hayatımızdan tutun da siyasi ve dini hayatımıza kadar iliklerimizin her zerresine işlemiş bir durumdur. Nitekim dini hayatımızda da bize kısa yoldan cennetten arsa vaat edenlere kolayca kanarız. Her türlü haltı yeyip, bizi Allah adına emeksiz şekilde bağışlayacak aracılara kolayca kanıp neyimiz var neyimiz yok önlerine serip dururuz. Yani bu bir arz-talep meselesidir. Tüm dolandırıcıların ortaya koyduğu kısa yoldan zengin olma arzı, bu yoğun talepten kaynaklanıyor. Yani bizi aşırı talepkar bir milletiz.
Dolandırıcılık denince akla dolandırıcılığın duayeni ya da dolandırıcıların babası lakaplı Sülün Osman gelir. Sülün Osman’ın Taksim, Galata Köprüsü, İzmir Saat Kulesi gibi yerleri, kendini çok "akıllı sanan" ve kısa yoldan zengin olmak isteyen "saf insanlara" satması ile meşhurdur. Tabi bunda hırsızın hiç mi suçu yok diyeceksiniz. Sülün Osman 1970’li yıllarda o zamanın tek televizyon kanalı olan TRT’de yani devlet kanalında katıldığı programda "tövbe ediyorum, bir daha yapmayacağım diyorum ama alnında enayi yazan o kadar çok insan var ki tövbemi tutamıyorum" demişti. Sunucu biz niye bu yazıyı göremiyoruz dediğinde "ee okumayı bileceksiniz" demişti. Yani bu hususta okumayı bilen bu dolandırıcıların suçu da yok değil.
Sonrasında ABD’nin meşhur 6. filosu ülkemize geldiğinde, Amerikan subay elbisesi giyip, Süleyman Demirel’i bile kandıran fötr şapkalı Güney Zobu, İller Bankasının çaycısıyken 22 ay bankerlik yapıp milletin tüm parasını dolandıran Banker Yalçın ve dönemin en ünlü sinema oyuncularına reklam filmi yapıp, halkın sevdiği bu yüzleri kullanıp, güven aşılayarak insanların paralarını dolandıran Banker Kastelli. Bunun haricinde Banker Bako, Eyüplü Halit, Amerika’yı bile dolandıran Ayşe Benli (Benli Çetesi) gibi isimleri de unutmamak gerekir. Bu isimler yazmakla bitmez tabi.
Bir dönem sonra millet biraz uyanınca dolandırıcılar da korona virüsü gibi mutant geliştirdiler. Bu sefer iş saadet zinciri olarak evrimleşti. Sedat Parsadan’ın öncülük ettiği Titan Saadet Zinciri, Jet Fadıl lakaplı Fadıl Akgündüz gibi insanlar ortaya biraz daha somut veri ve iş koyarak insanları dolandırmaya başladı. Üstelik Jet Fadıl’ın bu dolandırma işine hapisten sonra tekrar tevessül etmesi ve ona rağmen dolandırılmaya talepkar insanları yine bir araya getirmesi de ayrı bir ironi ve komedidir. Kombassan’ı ve İhlas Holdingi içinde her ne kadar dini bir sömürü olsa da biraz daha farklı bir yere koyuyorum zira zamanında yeşil sermaye olarak nitelenen insanların dönemin iktidarları tarafından gördüğü baskı faktörü ve mağdurların emek ortaklığı fikri biraz hoş görülebilir. Ama o dönem bilhassa yurt dışında yaşayan gurbetçilerimizin oturduğu yerden kolayca zengin olma hayali ile yıllarca emek verip çalışarak edindiği milyonlarca lira edecek dövizleri Kombasan gibi tanımadığı şirketlere kolayca aktararak dolandırılması da ayrı bir trajedidir.
Bu dönemlerden sonra uzun süre bir sessizlik oldu. Yerel olarak bilhassa ülkemizin bir çok kırsalında paramızı emanet ettiğimiz mahalle kuyumcularının dolandırıcılıkları haricinde ülkesel çapta dolandırılmadık. Derken sahneye "Tosuncuk" lakaplı Çiftlik Bankın kurucusu ve adamın dolandırılmaktan utanacağı 27 yaşındaki Mehmet Aydın çıktı. O toyluğuna ve gençliğine rağmen 77 bin insanı kandırarak büyük bir vurgun ve dolandırıcılık ile dünya kadar insanın kısa yoldan zengin olma rüyasını yerle bir etti. Ülke olarak moral ve motivasyona ihtiyacımız olduğu bir dönemde bizi, ağlasak mı gülsek mi paradoksuna koyup günlerce ülkenin gündemini meşgul etti. Mağdurlarına "neden böyle bir şey yaptınız, paranızı hiç tanımadığınız bir insana nasıl güvenip verdiniz" diye sorduklarında "ne bilelim bu kadar iş adamı, profesör paralarını verince onların bir bildiği vardır" cevabı da ayrı traji-komik bir cevap olmuştur.
Şimdi de bilhassa bitcoin öncülüğünde coin ve kripto para dünyasıyla tanıştık. Olayın kendisi doğrudan bir dolandırıcılık hikayesi gibi görünmese de içinde kısa yoldan zengin olma hayallerini sömüren kötü niyetli insanlar girince burada da dolandırılmaya yatkın bir talep dünyası oluştu. Sermaye sahipleri sokaktaki adamı asla zengin etmek istemez. Bu sadece sokaktaki insana ait bir duygu değildir, servet sahipleri akrabalarınızı derinlemesine inceleyin onların aile içinde başka birinin zengin olmasına tahammül edemediklerini göreceksiniz. Aslında bir akrabasının elinden tutsa işi ona da öğretse, birbirlerinin farklı tecrübelerinden faydalansalar ve birlikte hareket etseler daha da güçlenecekler ama dışarıdaki adama para kazandırmaya tahammülleri olan bu insanların, kendi akrabasının zengin olup, onu geçme fikrine asla tahammül göstermezler. Bu durumun paylaşmayı seven istisnaları elbet olabilir ama para hususunda kimse gücünün üstünde bir güce tahammül göstermiyor. Sermaye sahipleri de sokaktaki insanlar ile asla parasını paylaşmaz. Onlar da zengin olsa bizim zenginliğimizin ne anlamı kalır diye düşünürler. Eğer buna benzer para kazanma işleri, sokaktaki çaycısı, işçisi, emeklisi, memuru gibi toplumun alt katmanlarına inip, kısa yoldan para kazanma hayalleri garibanın sofrasına koyulduysa bilin ki bu işin bir yerlerde patlayacağı gerçektir. Ben de böyle belki çok basit ve sığ düşünürken piyasaya bu sefer kripto para borsası olan Thodex’in kurucusu Faruk Fatih Özer girdi. O da diğerleri gibi binlerce insanı kitlesel olarak dolandırıp parasını alıp kaçtı. Mağdurları adam doktormuş diplomasını yakmaz diye başlangıçta iyi niyetli düşündüler ama Fatih Bey(!) "2 milyar dolar ya yemişim diplomasını deyip" ömrü hayatı boyunca doktorluktan binde birini bile kazanamayacağı paraları alıp terk-i diyar eyledi.
Hulasa bizdeki bu iyi niyet (enayilik, hırs, kısa yoldan zengin olma hayali) ve bu kandırılmaya yönelik talep oldukça bu işlerin burada bitmeyeceği ve bu arzın sürekli önümüze geleceği büyük bir gerçek. Şimdi heyecanla dolandırıcılıkta en son mutantı bekliyoruz. Bu seferki dolandırıcımızın işi zor zira çıta artık çok yukarıda. Kendisinden çok daha maharetli olmasını bekliyoruz. Bu zamana kadar sokaktaki dilenci kılıklı insanlara, iyi niyetli yardım taleplerinde bulunan sahtekârlara dolandırılmaktan başka dolandırma tecrübesi yaşamayan ve mümkün mertebe riski sevmeyen bir insan olarak eğer bir gün olur da benim de paramı dolandırırsa şimdiden kendisine helali hoş ediyorum. Zira kendi düşen ağlamaz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.