- 590 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
776 – ADALET
Onur BİLGE
“Semiray, bu işin meraklıları da var. İstersen, bunları onlarla tartış! Benim uhrevi işlere ayıracak kadar vaktim yok.”
“Ben sana kıyamadığımdan senin için endişeleniyorum. Ne kaybedersen et, imanını asla kaybetme! Orası şakaya gelmez! Allah sana çok kişiden fazla akıl vermiş. Muazzam bir zekân var. Güzel bir ruhun var. İyilikseversin. Mücadeleci bir ruha sahipsin. Mutlaka bunların bir bedeli olacak!”
“Teşekkür ederim. Dost da böyle olur ama endişelenme! Ben bir şey kaybetmem. Hurafelerle uğraşmak istemiyorum.”
“Sıradan biri değilsin ve yargılanman da donanımına göre olacak. İşte bunun için endişeleniyorum.”
“Önce görüneni, bilineni halledelim de görünmezler, sonsuzlar kusur kalsın!”
“Bir şey daha var. Seni bugüne kadar yalnız üç kez görmüş olmam… Sonra aniden tanışma, kaynaşma ve tartışma… Bütün bunlar İlahi planda varmış. Aslında hiçbir şey fuzuli değil… Ben bir şeylerin farkındayım. Her şey gibi bunları bugün burada konuşacağımız da o planda vardı mutlaka.”
“Astrologlar kovalar için: “Entelektüel, çok sosyal, hemen ilişkiye hazır...” derler. Belki de ondan kaynaklıdır. Takma kafanı! Önemli olan tanışmaktı. Ben bu dostluktan memnunum. Onun için de ayrılıkları değil, ortaklıkları öne çıkarmanın yararlı olacağını düşünüyorum.”
“Tanışmak güzel, dost edinmek güzel. Her şeye rağmen arkadaşlığı sürdürebilmek de öyle... Ancak seni tanımasaydım, biri bana senden bahsedilmiş olsaydı belki: “Bana ne!” derdim de şimdi öyle diyemiyorum ve şiddetle uyarmak gereği duyuyorum. Cennete gideceksin de bana yer ayıracaksın diye değil, inançsızlığına rağmen çok iyi duygu ve düşünceler içinde olan bir insana kıyamadığım için...”
“Sen, herkes için “Bana ne!” diyorsun ama ben adımı söylemeyi öğrendiğimden bu yana herkes için asgari bir sorumluluk taşıyorum. Gücüm ve aklım yettiğince de çözüm arıyorum.”
“Herkesin sahibi var! Allah! Kimsesizlerin kimsesidir O! Onları bana bırakmaz!”
“Bunlarla zavallılar avunabilir.”
“Bana ne onu bunu kurtarmaya çalışmak, dünya düzenini sağlamaya çalışmak... Bunlar benim işim değil. Elimin erdiğine ulaşabiliyorsam ne mutlu bana!”
“Hayata daha sıkı sarılmaları için bir gerekçe yapabilirler ama beni tatmin etmiyor.”
“Ben dünyadaki kimse için dünyevi endişe duymam. Herkes için uhrevi endişe duyuyorum. Bu dünya öyle de geçer böyle de… Aç da yaşanır tok da... Zaten tam anlamıyla mutluluk yok. Bir oyun, bir eğlenceden ibaret, tadımlık...”
“Sen âlemi mükemmel görürken, ben çok beceriksizce kurulduğunu düşünüyorum.”
“Keşke sana sorulsaydı!.. Tövbe Ya Rabbi!.. Beni kızdırma!.. Madem dünya derme çatma kurulmuş, o zaman zikretmeye bile değmez ama hiç bitmeyecek bir azap olasılığı varken insanların bunu umursamıyor olmaları beni konuşmaya zorluyor. Ulaşabildiklerimi konuşarak uyarmaya çalışıyorum, ulaşamadığım insanlara, yazarak seslenmeyi planlıyorum.”
“Ne güzel anlattın! Tanrı da bu yapbozda bir parça... O’nu yerine koyanlar, oyunu tamamlayamıyorlar. Neyse daha önce de söyledim. Bunlar benim ilgi alanımda değil. Sana tavsiyem, geceleri kapının önünde çöpten ekmek toplayanları bir seyret! Belki merhamete gelir, müdahale ihtiyacı duyarsın. Belki katiller de ülkenin selameti için bir kişi daha az öldürürler.”
“Her hak sahibinin hakkını alacağı güne kadar sadece seyredeceğiz. Bekleyeceğiz. Herkes bir şekilde imtihan ediliyor. Kimi fakirlikle, kimi zenginlikle sınanıyor. Allah dilediğine hesapsız servet verir, dilediğinin rızkını kısar. O işler, O’na aittir. Bize, haddimizi bilmek düşer!”
“Sen kaçıyorsun Semiray! Resmen kaçıyorsun! Sorumluluktan kaçıyorsun. Çünkü o zaman mutlu olmayacaksın, rahatın kaçacak, uykularından bağırarak uyanacaksın!”
“Evet, resmen ve fiilen kaçıyorum. Sen ne yapıyorsun yani? Geceleri sokakta ekmek mi dağıtıyorsun?Allah adaletini orada tamamlayacak! Bazıları dünyayı, bazıları da ukbayı ister. Dünyayı isteyene burada her dilediği verilir ama orada hiç nasipleri yoktur. Ahireti dileyenlere de orada her arzu ettikleri fazlasıyla bahşedilir. Kul hakkı yiyenlere gelince... Yiyenler yediklerini kusacaklar. Hakim varken caza vermek bana kalmadı. Ben sadece iyiliği güzelliği, doğruyu, Hak’kı söylerim. Anlayan anlar, anlamayan o güne kadar sabretsin! Sabredelim hep beraber!”
“Sen kaçabilirsin, ama beni teşvik etme! Ben seninle gelmiyorum.”
“Ben de kendimce birilerine fayda sağlıyorum. Barındıracağım ve doyuracağım zamanlar da gelecek elbette. İlle de ille ilan mı etmem lazım bunları? Herkes sırtında, benim sorumluluklarını taşıdığım ya da taşıyacağım kadar kişi taşısa, yeryüzünde hiç aç kalmaz. Bütün bunlar İslam’ın gerektiği gibi uygulanmamasından kaynaklanıyor.
İslamiyet’ten faydalanılarak hazırlanan komünizm var. O da ancak İslami hayatta mümkün, onun dışında imkansız! Kurallara tam uyulmuş olsa, açlık dahil, hiç bir olumsuzluk ve kötülük kalmaz.
Siz “Komünizm!” diyorsunuz adalete ve gelir dağılımı eşitliğine, ben “İslam!” diyorum. Aynı şeyleri istiyoruz. Çözüm için farklı adlar koymuşuz. Güzelliklerin gerçekleşmesine engel olan Allah değil, O’nun kurduğu düzeni bozan doyumsuz, canavarlaşmış insanlar! Onların nefislerine tapmaları! Allah’ı, merhameti unutmaları… Kuralları uygulamak işlerine gelmiyor. Bütün olumsuzluklar o kesimin eseri… Onun için Allah’a düşman olmak yerine, bu firavunlara düşman olmak lazım!
Ne zaman kendi ihtiyaçlarının tamamını kendin karşılar hele gelirsin, o zaman ilahlığını ilan eder bildiğin gibi yaşarsın! Allah yaşatırken Hay, öldürürken Mümit sıfatının tecellisini gösteriyor. Yapraktan mikroptan insana kadar yok ederken, arzusunu tatmin ettiği için keyiflenmiyor. Her zaman, her an, her nefeste bize aczimizi gösteriyor. Buna rağmen nefislerimiz bizi firavunlaştırıyor. O her zaman işini hakkıyla yapıyor.”
“Komünizm dinlerden daha eski…”
“Komünizm, Adem’in dininden de eski değil!”
“Kaldı ki İslamiyet, diğer dinler gibi miras eşya ticaret hukukunu tanır. Tüm dünyayı işgal altına almayı kuran bir ideoloji nasıl olup da komünist ilkeleri içinde barındırıyor?”
“İslamiyet, Adem’in dinini de içeren, kıyamete kadar insana yetecek muazzam bir kurallar toplamı… Komünizm de İslam’ın içinde… Ondan kaynaklı… Marks ondan da faydalanarak yazdı. Fakat Allah inancını ortadan kaldırmaya çalıştığı için yetersiz kaldı, işlevini yapamadı, yapamayacak. Marks da firavunlaştırdı nefsini. Allah’ın kendisine bahşettiği aklı, Allah’a karşı kullanmaya kalktı.”
“Peygamberler topluluklara gönderilmişler. İki kişiye, hem de cenneti cehennemi, tanrıyı görmüş kişilere peygamber gönderilmez."
“Sadece o çift yoktu. Onlardan türeyenler de olacaktı ve oldu. Bütün peygamberler, topluluklara gönderildi. Sadece son Peygamber Alemlere gönderildi.”
“Adem elçi değil günahkar, cennetten kovulma bir sürgün...”
“Adem de kul ve peygamber..."
“Adem’in dini mi varmış?”
“Ademoğlu günah ve tövbe arasındadır. İslam da inkârdan geçer. La demeden İlahe denmez. O iman da La demeden kabul olmaz. La diyebilmek için önce ret ve isyan gereklidir. Bu, insanın özünde vardır. Herkes bir yere kadar la’dadır. Laya uğrar. Uğramamış olsa, karar vererek İlahe ve İllallah demez. Dese de bilinçli bir iman değildir ve ondan kabul edilmez.”
“Semiray, vaktimi çalıyorsun! Bunlar boş işler. Uğraşacaksan kendin uğraş, bak mutlu da oluyorsun! Bu işi senin kadar ben de biliyorum. Yine de çaban için teşekkür ederim. Söyleyeceklerini bitirdiysen kalkalım! Benim büroya gidip şu kanunu bitirmem lazım! Yarın sözleşme yapacağız. Neyse, ben tanrıya değil de, geçen sene çıkarılan bir kanuna kafayı taktım.”
“Biraz da Allah’ın kanunlarıyla ilgilensen iyi olur. Aslında Allah’ı benden iyi biliyorsun. Çünkü sen, benden de akıllısın. Onun için benden daha çok sorumlu olduğunu sakın unutma!”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ – 776
YORUMLAR
Yine harika bir anlatım ve düşüncelere sevk eden fikirler... Tüm yazılarında olduğu gibi üstadın.
Sözkonusu adalet olunca orada durup biraz fazla düşünmeden edemem. Dünya adalet üzere kurulmuştur biliriz, terazinin kefeleriyle oynayan ne yazık ki ademoğlu oldu; ne bir
nebat, ne inişli çıkışlı arazi, toprak ne de su... Biz bozduk... Kısa söylem; adaletin olmadığı yerde herkes suçlu olarak bilirim.
Saygılarımla Efendim.