- 425 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
S A N D I K T A B A Y R A K
SANDIKTA BAYRAK
Taşeli’nin güneş doğmaz, kervan geçmez ve kuş uçmaz bir köyünde ya şıyor du SörMehmet. Teknolojik geliş melerin nimetlerinden uzak kendi haline yaşayan, etliye sütlüye karışmayan biri
siydi. Gençliğe adım attığı yıllarda baba sıyla beraber köyün üzüm bağlarına deş tivan (bekçi) olduğunda yabancı/ecnebi iki kişiye vücut diliyle antik şehrin yolunu tarif ettiği için köy gençleri isminin başı na “Sör”ünvanı kondurur. O günden beri köylüleri, “SörMehmet” olarak bilir, tanır ve çağırır. Mehmet’ te bu ünvandan/ la kaptan rahatsızlık duymadan, “Sör” ol mayı benimser.
SörMehmet, yeterli ekenek tarlası, bağı bahçesi olmayan bütün rızkını bilek gücüyle çalışmakla geçinen garip bir köy lü. Yoksul mu yoksul, garipliğin en özgün göstergesi. İlkokul üçüncü sınıftan terk olduğu için okuma yazması pek yeterli degil. Gariplerin garıbanı bir şahsiyet. Garibi, köy muhtarı çok sevdiği ve köy koruma işleri için maiyetine alır. Muh tarın getir, götür hizmetleri ile köy oda sına çağrılacak kişileri haberdar eden ve bu hizmeti karşılığı çok az bir ücret alan emekçi. Ağzı pek, kulağı kapalı olduğu kadar can verip, sır vermeyen yiğit bir şahsiyet.
SörMehmet’in köyünde yoksulluk ve amelelik babadan geçen bir meslek. Secerede kayıtlı dede, oğul, torun silsi lesi yüzyıllardan beri doğuştan fakir ve yoksul. Bu çemberi kıran bir yiğit çıkma mış. Okur, yazar oranı yok denecek ka dar az. Devletin varlığını köye gelen Jan darma, mübaşir ve ormancıdan tanıyor lar. Bir de komşu köylere gelen ilkokul öğretmenlerinden. Bilinen en yakın ve önemli devlet görevlisi muhtar. SörMeh met köy odasına gelen devlet görevlileri ne gıptayla imrenerek bakarken gönlün den oğlu Salih’inde okuyup, devletin imkanlarından yararlanmasını hep hayal ediyordu. “Benim yağız yiğidim de, böyle olur mu?” derdi.
SörMehmet köyünde ilkokul olma dığı için oğlu Salih’i beş kilometre ırakta olan komşu köyün ilkokuluna göndere rek diploma almasını sağlar. Çocuğu ilkokulda okuturken fazladan ekonomik bir masrafla karşılaşmaz. İlkokul çocuğu sabah aksam evinde yemeğini yer. Okul vakti öğle yemeği içinde kuru yavan, acı soğan beli ne azığı sarılır. Üstünde simsi yah önlük, ayakta kara lastik pabuç ve çocuğun ayak bileklerine kuvvet okula gidip gelecek. Her gün sabah, akşam kö yünden beş öğrenciyle kilometrelerce yol kat edecek. Ders kitabını da yolda okuyup, anlayacak.
İlkokulu bitiren Salih, ilçe merkezin de olan ortaokula gitmek ister. Babası Sör Mehmet ise, gönlünden çocuğunu son kerteye kadar okutmayı düşünür. Fakat boynunu büken ekonomik duru mundan dolayı çok endişe edip pek cesa ret edemez. Muradını gerçekleştireme menin altında ezilip, eridikçe erir. Muhta rında, “mutlaka delikanlıyı ortaokula gönder” demesine rağmen içindeki kuş kuları yenemez. “Okul masrafının altın dan kalkamayız. Ortaokuldan sonra nasıl okutacağız. Yamalı pantolon ve el doku ması çıtırık işlikle (gömlek) gurbet elde çocuk okutulmaz. Elimizde, avucumuzda düzenli bir gelir yok. Okul masrafların karşılayamayıp çocuk okulu yarım bıra kıp gelirse, tüm emeklerimiz boşa gide cek” diye endişelenir. Yokluk ve yoksul luktan gönlünün istemine derman bula maz. Çaresizce kıvranır.
SörMehmet’in hanımı Havva kadın da oğlunun okumasını beyinden daha çok ister. Beyinin düşünceli haline bakıp; “-Beğim, Tavukların yumurtasını birik tirir, sürmeli keçinin sütünü sitilde yo ğurt yaparım. Her hafta şehirde sepet, sepet yumurta ve sitille yoğurt satarak masrafları karşılarız. Ekmek ve diğer er zaklarıda köyden ulaştırırız. Başınada ananı bırakırız, yemeklerini yapar. Yeter ki, oğlanı okutalım. Cesaretli ol ve dik dur. Fazla merak edip ince hastalığa yakalanma. Allah büyük, bakarsın bir kapı daha açar” diyerek beyine destek verir.
SörMehmet okullar açılmadan şehre ulaşır. Köy odasına gelince tanıdığı Kara kol komutanı Fikret Astsubayı bulur. Onun yardımı ve desteğiyle şehrin kenar mahallesinde okula biraz uzak bir bağ e vi bulunur. Bu ev için kira ödemeden, elektrik ve su parası verilmeden mecca ne evde oturulacak. Sadece eve ve bah çesine bekçilik edilecek. Karakol Komu tanı Fikret, “-Bende göz kulak olurum, merak etme. Sende köyden gelir hem şehirde iş bakarsın, hem çocuğa yardım ci olursun” diye destek verince SörMeh met’in morali iyice düzelir.
Salih, büyük bir heyecanla ortao kula başlar. Yokluk ve yoksulluk içinde sınıfta kalmadan üç senede okulu bitirir. Aslında bu üç sene, hem Salih için ana, baba hasreti çektiğinden, hem de ailesi nin maddi durumundan dolayı çok zor geçer. Anne Havva her hafta toplanan bir kaç sepet yumurta ve iki sitil, bir bak raç keçi sütü yoğurdu özenle köyden şehre taşıyıp şehrin ağalarına satar. Üç kuruş para için yaya olarak saatlerce yol kat eder. Buradan kazanılan gelirle Sali h’in okul masrafları karşılanmaya çalışı lır. Gelirin masrafa yetmediği zaman ise, Havva’nın süt veren keçilerinden sarı ke çide, kayınvalidesinin tüm karşı çıkma sina rağmen satılır. Masraf denkleştiril meye çalışılır.
Salih’in okul masraflarını karşıla mak için SörMehmet, büyük bir hırsla geceleri köy ağalarının keçi sürülerini beklemeye, ay ışığında ekin dermeye, sabaha kadar düven sürme gibi işleri yevmiye karşılığı yapar. Sabah, akşam tüm gücü ve benliğiyle çalıştığı halde, yinede ekmeği pekmeze denk gelmez. Masraflara yetişemediği için yüzü bir türlü gülmez. Nerdeyse düşünmekten verem olacak hale gelir. Bir deri bir ke mik halindedir. Fakat çileyle yolun yarısı geçilir. Yolun sonunda oğlunun rahata kavuşacağına ve kendileri gibi bu alemde rezil ve aç susuz kalmayacağına ve ken diyle birlikte olacak çocuklarının istikba lini kurtaracağına inanır. Bu inançla her zorluğa karşı tüm gücüyle direnir.
Ortaokulu başarıyla bitiren Salih, yatılı askeri okul sınavını kazanır. Ailede ve köyünde büyük bir sevinç ve heyecan olur. SörMehmet, “Oğlum dört yılın so nunda en azından şanlı ordumuzun bir neferi olarak devletin kademelerinde gö rev alacak konuma gelecek. Devletine şanla, şerefle hizmet ettiği gibi ailesine de bir bardak sıcak çayı nasip olacak. O güzelim askeri üniformayı giyip kolları sırmalı apoletle kapımızdan girince, bu uğurda çektiğimiz tüm acılar unutulacak ve yeniden yaratillmış gibi olacağız” diye düşünür. Fakat evin masrafları bir kat daha artsa da, tünelin ucunda bir ışık şavkı belirir. Yüze yüze sonuca yaklaş tıklarına ailecek sevinerek dişlerini biraz daha sıkmak için sözleşirler.
SörMehmet, Salih’in yatılı okula gi derken önlerine çıkacak masrafları kar şılamak için kara kara düşüncelere dalar. Salih ortaokulu bitirdiği için anne Havva, yumurta, yoğurt satmak için artık şehre gidemez. Nakit paraya ihtiyaç varken keçilerede gerek olmadığına karar verip, ellerinde kalan tüm keçileri yavrusuyla birlikte satarlar. Bu savaşta elde olan son kurşuda seve seve oğlunun tahsilini tamamlaması için kullanılır. Nerdeyse bir dıkım (dilim) ekmeğe muhtaç hale ge linir.
SörMehmet, hem ailesinin geçimini sağlamak hem de, oğluna üç beş kuruş cep harçlığı verebilmek için muhtarın verdiği bekçilik işini bırakır. Daha fazla gelir elde etmek ümidiyle gurbete çalış maya gider. Yılın yarısından fazla sürede gurbette aç susuz rızkı peşinde koşar. Nefsi ve kaderiyle mücadele eder. Eşi Havva’da iki çocuğuyla köyünde geçin mek için aç, susuz didinip durur. Her seferinde tencereye acı doğrayıp kay natır. Yinede sabretmek ve şükretmek ten asla caymazlar.
Salih, askeri okuldan Astsubay Ça vuş rütbesiyle mezun olduktan sonra İzmir’ de yaz tatbikatını tamamlar. Yeni görev yeri Van/ Ercis’teki askeri birliğe katılmadan önce ana-baba ocağında sevdikleriyle hasret gidermek ister. İçi dışına sigmaz. Mutluluktan yıldızların üzerinde gezer. İzmir’den Adana yönüne giden otobüs için bilet alır. Otobüs ak şam üstü vaktinde hareket eder. Çok heyecanlı vaziyette olduğu için gözüne uyku girmez. Yol boyu çevreyi seyreder. Otobüste yollar uzadıkça uzar ve zaman geçmek bilmez, ıradıkça ırar. Bir türlü vuslat olmaz. “Ömür biter, yol bitmez” dedikleri bu olsa diye düşünür.
Nihayetinde otobüs gecenin bir yarısın da Kirazlibahce dinlenme tesisinde mola verir. Lavaboya gidip elini yüzünü yıkar ve kafeteryada tavşan kanı sıcak bir çay içtikten sonra içindeki kesavet kaybolur. Otobüs, sayısız yerleşim yerlerine uğra yıp her seferinde varışa doğru yeniden hareket eder. Tüm yolcular derin bir uy kuya dalar. Salih’de bunlardan birisidir. Aradan bir saat geçmeden otobüs, çok büyük bir gürültüyle sarsılıp takla atmaya başlar.
Otobüs Sertavul Geçidi rampasını inerken arkadan gelen bir tırın freni pat lar. Aynı istikamette önünde seyreden iki aracı ezdikten sonra Salih’in içinde oldu ğu otobüse son sürat arkadan çarpar. Ani hareket nedeniyle otobüs şoförü di reksiyonu kontrol edemez ve yolun sağ tarafında bulunan uçurumdan aşağı tak la atarak devrilir. Kuru dere vadisine yan yatan otobüsün içi ana baba gününe dö nüp arasatlık olur. Zifiri karanlık ta sade ce bazı yolcuların “imdat” diye çağrıları ve acı acı inlemeleri duyulur. Astsubay Salih’le birlikte on iki yolcunun ise, umu du karanlık deryasında kaybolur. Kazaya uykuda yakalandıkları için, “Allah’ım, Anam” bile diyemezler. Bir kelimelik ses seda veremezler. Bütün hayalleri, umut ları, düşleri bir nefesle tükenir. Gökteki yıldızlar bulunduğu yerde asılı kalır ve her birinin ışığı sessizce söner.
SörMehmet, kuşluk vakti evine doğru gelen köy muhtarının yanında Ka rakol Komutanı Fikret ile iki askeri gö rünce; “Hayırdır, inşaAllah” der. Askerin koltuk altında taşıdığı Türk Bayrağının al kırmızısını fark edince oğlunun, askeri okuldan mezun olduğu için şanlı Türk Silahlı Kuvvetlerine katılışının kutlanaca ğını sanır. Komutan Fikretin yardımların bir kez daha hatirlat. Oğluna olan sevgi sini bilir. Yolsuz ve okulsuz vaziyette doğa içinde saklı köyünden bir yiğidin devletine hizmet edeceği için duygulanır. Yüreği sevinçten ürperir. Hemen üç a dım atıp, “-Komutanım, hayırdır, Hangi rüzgar attı, bu garibin fakirhanesine. Hoş geldin, sefalar verdin” diye ünleyerek Komutan Fikret’e doğru hızlıca yürür ve sarılıp kucaklaşır.
Komutan Fikret şaşkın, gözleri bu ğulu, metanetini kaybetmiş vaziyettedir. Ağzını bıçak açmaz. Söyleyecek söz bulamaz. Sanki kendi hanesinde bir evladı şehadete ermistir. Askerine işmar eder ve Asker koltuğunun altında taşıdığı Türk Bayrağın koşup buğulu gözlerle evin damına asar. Orta yeri bir ölüm ses sizliği kaplar, ağlayan gözler şanlı bayra ğılmızın özgürce dalgalanışın seyreder. Zamanın durduğu vakittir. Tüm canlılar lal olduğu için söz biter duygular konu şur. Güneş doğmayan köyün güneşi sönünce, umudu bayraklasinca her canlı karaları bağlar.
SörMehmet ve eşi Havva yüreğinde közlenen evlat acısıyla ayları senelere ek lenerek yarım asırı geçirr. Çok yokluk ve yoksulluk cekerler. Yüreklerinde kozle nen evlat acısı hec dinmez. Bir akşam üstü Salih’in annesi Havva da Rab’bine yürür. Kefenliğin bulmak için ceviz ağa cından mamul çeyiz sandığını çocukları açar. Bir bohçaya sarılı vaziyette ak patis kadan kefenligi ve kefenin içinde bir bay rakla karşılaşırlar. Bu bayrak oğlu Salih için yıllar öncesi dama asılan Ay yıldızlı Türk Bayragidır. Havva anne Oğlu Salih’ in uğruna savaşacağı ve tabutunun üze rine örtülen şanlı Türk Bayragına mis ko kusu sindi diye Çeyiz Sandığında yıllarca saklar. Her seferinde yüreğinde dinme yen acıları bastırmak için bağrına basıp koklar.Cennetul Firdevs de kavuşma dileğiyle kalbi duaların iletir.
Kazara sehit olan Salih’in küllen meyen acısı, yürekleri yeniden yangın yerine çevirir. Ağıtlar kutup yıldızına ulasirken akan göz yaşları cennet ırmağı olur. Ki in
Nisan-2021
Süleyman YILDIZ
(Lemos 5303)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.