- 387 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
KARA TREN GELMEZ MOLA...
Tam karşısında oturmuştu. Masanın öte başında, bir kolunu sandalyeden atan kirli sakallı adama baktı. Midesinde bir eziklik hissetti, sabahtan beri bir şey yememişti. Kafası bulanıktı. Boş çay bardağını ağzına götürdü farkına varmadan, tekrar masaya bıraktı, iki parmağı arasındaki sigaradan son nefesi içine çektikten sonra küllüğe bastırdı. Bükülmüş izmaritten ince şerit gibi bir duman uzandı. Gözüne kaçmıştı. Buğu bağlamış kirli camdan sabırsız yolcuları izledi. Bir aşağı bir yukarı kısa adımlarla volta atan üç genç aralarında hararetli tartıştıkları belliydi.
Kendisi gibi mi? O da çok tartışmıştı ya!.. Henüz lise ikinci sınıf, daha çocuk… Bilmediği uzak bir şehre sürgün gidecek… Öğretmen okulları arasında vardır sürgün olmak.
24 Ocak 1975….. Kara kışta, kara treni beklerken garda…
Kirli bir camın gerisinden bakmak gibi bulanık görünüyor. Bakışları donuktu, donuk cam bilye gibi. Yüzü sonbahar gökleri gibi kapalı ve kuvvetliydi. Oturduğu sandalyede sırtını dikleştirdi, içinde biriken sıkıntı gazını bir nefeste burnundan soludu. Düşünceleri rüzgâra kapılmış kuru yaprak gibi yön değiştiriyordu.
Geçmişi hatırlamak!.. Yaptıklarından gurur duyulacak belki fazla bir şey olmayabilir, ama pişmanlık duymak asla. Bir de tersini düşünmek var, unutulmayacak öyle çirkin, öyle adi, hatırladıkça utanç duygusu altında ezilecek varsa, o zaman ne olacak?..
Dünden beri rayların üzerinde bekletilen birkaç yük vagondan kömür taşınıyor. Çok işçi var, hepsinin elleri, yüzleri is bağlamış. İşçilerin bir kısmı vagonlardan kömür indiriyor, bir kısmı el arabalarıyla römorklara taşıyorlar.
Garın çevresine yakın yerleşim yerinden bir sürü çocuk; ellerinde boş tenekeler, el arabaları, boş çuvallar ile hazır kıta bekliyorlar. Yerlere dökülen kömürü kim önce kaptıysa, onundur. Raylar arasına dökülen kömür parçalarına birden fazla hücum edenler arasında sıkça kavgalar olur. Paylaşmayı öğrenememişler. Çocukların elleri, yüzleri, üst başları kömür kokuyor. İşçilerin yığdığı öbeklerden aşırmaya çalışanlar; iyi bir dayağı, bazen bir tekmeyi, bazen bir tokadı göze alıyorlar.
Muş tren garı tıklım tıklım, iğne atsan yere düşmez misali. Asker yolunu bekleyen analar, köylerini terk eden avurtları çökmüş adamlar, utangaç köylü kadınları ve endişeli gözlerle çevreye bakan çocuklar. Eşyalar, bavullar, koliler ikişerli üçerli öbekler halinde sarısı solmuş duvar diplerinde duruyordu. Çarşaflı bir kadın oturmuştu eski bir battaniye ile sarılı balyanın üzerine. Kucağında bir bebek, dört yaşlarında bir kız çocuğunun elinde bir parça simit, kemirip dururken etrafa çekingen gözlerle bakıyordu. Büyük şehre göç eden başka bir ailenin eşyaları; birkaç çuval, yataklar kilimlerle sarılmıştı, daha birçok öteberi üst üste yığılmıştı.
Baba durmadan sigara içiyor, çocukları gelip geçenlere aval aval bakıyorlardı. Dört çocuk. Dördünün elinde simit, kemiriyorlar. Hepsi karakaşlı, kara gözlü, saçları da kara. Yan yana durmuşlar, aynı yere bakıyorlar. Kışın sert rüzgârı, yazın kuru güneşinden tenleri yanmış.
Hani, insanlar vardır; kin, nefret ve sinirden kaçmak için tatile çıkarlar. Bu çocuklar tatile değil, ekmek peşine düşen babanın peşine takılmışlar. Güler yüz onlara hiç dokunmamış, görünüyor.
Garda bekleyen insanlar hep birbirine benzerler… Hepsi karakaşlı, kara gözlü ve gözleri kara insanların diyarından gelmişler.
Her bir şeyleri birbirine benzer… Köyleri de. Rüzgârı eksik olmayan çıplak dağları, yaylaları, kuru dere yatakları, yamaçları, irili ufaklı tepeleri, renk cümbüşü çiçekleri, börtü böcekleri, dağda yetişen pancarları, kengerleri, gevenleri birbirine benzer. Yamaçlara yayılan koyunları, sığırları, köy içinde başıboş dolaşan köpekleri, çöplüklerde eşelenen tavukları birbirine benzer. Düğünlerde çekilen halayları, matemlerde yakılan ağıtları, türkülerde geçen sevdaları hep aynıdır. Çeşme başında, beride, yayla yokuşunda yapılan sohbetleri, dam üstünde savrulan küfürleri, bayram seyranlarda yaptıkları neşeli şakaları, düğünlerde giydikleri libaslar, hüzünleri ve matemleri kendi öz kültürleridir. Yaşantılarına yansıyan her şeyleri hep aynıdır.
Birbirlerine benzeyen insanlar köylerini terk etmişler, bir daha dönmemek üzere… beraber kara treni bekliyorlar.
Kara tren gelmez mola…
14 NİSAN 2021
Mehmet AKIN
YORUMLAR
aynı coğrafyanın mahsun çocuklar yanık tenli kırkına varmadan çökecek omuzları. gurbete türkü yazacak gelin kızlar. umudun yolcusu umutsuz yüreklere hep tren bekler. karda kışta soğukta sabah ayazında. kimbilir güneş doğar ısıtır. kaleme sağlık. tren bende hep hüznü çğrıştırır. gurbete can taşıyan kara tren
Mehmet Burhan AKIN
Yorumunuz beni duygulandırdı, sanırım yeni bir öykü yazmak şart oldu.
Saygılarımla Efendim.
Mehmet Burhan AKIN
Reşat Nuri'nin tüm eserlerini lise çağlarında okuma fırsatımız oldu, bilhassa üstat Yaşar Kemal'i hiç ihmal etmedik. Etkilerinde çok kaldım.
Yorumunuz çok değerli oldu.
Saygılarımla Efendim.
Bu nasıl bir anlatım Sayın Hocam !
Kendimi onların yanında hissettim.
Babaya sigara tuttum, almadı:
"Sağ ol" dedi. Aç karnına çok içtim."
İmkanın yada tanıdığın varsa sen iş ver bize."
Boynumu büktüm.
"Ahh keşke " dedim "Keşke elimden gelse de istediğini yapabilsem. Yada yapabileceklere sesimi duyurabilsem."
Yazınız iftarlık hurma tadında Hocam.
Selam ve Saygılarımla.
Mehmet Burhan AKIN
Güzel yürekli insanlara hep hayranlık duydum; insanlığı bilirler, insanı yaşatırlar.
Güzel yürekli insanın düşünceleri de güzeldir, kalemleri de.
Bedri Komutan misali; hemen yanlarında bitivermiş garibanların. Sevgi buna derim.
Saygılarımla Efendim.