- 489 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
CİHANGİR - HARBİYE
Yirmi yaşlarımda olduğum yıllar. Harbiye bir iş yerinde çalışıyordum. Binamız ana caddede ve ordu eviyle karşı karşıyaydı. Sabahları geç kalmamak için Cihangirden Şişli arasında çalışan dolmuşa biner, ordu evinin önünde inerdim.
Öyle tatillerindeki bir saatlik dönemi güzel havalarda civardaki mağazaları dolanarak geçirmeyi de severdim. Mesela Çarşamba günleri yada Perşembeydi, tam hatırlamıyorum, Kurtuluş da bir açık pazar kurulurdu giyim üzerine.
Birçok küçük veya büyük numaraları kalmış marka ayakkabılar uygun fiyatlarla harika çantalar, sezon sonu güzel giysiler getirirlerdi ve yok paraya neler bulur alırdım. Bazen de Osman beye ve hatta şişliye kadar bakınarak yürüdüğüm çok olurdu.
İş çıkışlarında yine Harbiye’den, Cihangir’e kadar yürüyerek giderdim eve. O yüzden de bir zamanlar 50-52 kilolarda incecik belli fit fizikli bir kızdım ama çoğu genç kızın hala yaptığı gibi kendimi hep kilolu sanarak daha zayıf olmaya çalışırdım.
Hatta bir gün bir iş arkadaşım kısa sürede çok güzel kio vermişti. Bunu nasıl başardığını sorduğumda da “Lasix” içerek zayıfladığını söylemişti. O güne kadar adını bile duymadığım bu hap vücuttan su attırmaya yarıyormuş. Zayıflattığını ve reçetesiz alınan ucuz bir hap olduğunu duydum ya! Hemen ben de alıp kullanmaya başladım.
Hakikaten vücuttan inanılmaz su attırıyordu insana ama ben aşırıya kaçıp haftada bir kez alınacak hapı 3-5’e çıkarınca bir gün iş yerinde fenalaşıp baygınlık geçirdim. Meğerse bu hap siroz hastaların, tansiyon hastalarının filan kullandığı bir hapmış.
Bulunduğumuz binada bir de klinik bulunuyordu oraya götürüldüğümü hayal meyal hatırlıyorum. Netice olarak vücudumda neredeyse gram su kalmamış, ben resmen kurumuşum. Doktor kullandığım hapı söyleyince bir güzel azarlamıştı beni
“Nasıl kulaktan dolma bilgilerle böyle bir şey yaparsınız!” diye. Olabilecek tatsızlıkları bir bir anlattığında da hele şoke olmuştum. Tabi bu bana büyük bir ders olmuştu ve bir daha ne o hapı ne de zayıflatıyor denilen hiçbir ilacı asla elime almadım.
Artık sonbaharı yaşadığımız günlere gelmiştik. Hava iyice serinlemişti ama ben eve yürüyerek gitmekten vazgeçmiyordum. O gün hava yağmurluydu, bir durup bir yağıyordu. O yüzden sabah tedbirli çıkmıştım evden.
Mesai bitişi iş yerinden çıktığımda yine yağmaya başlamıştı. Şemsiyemi açtım caddenin ortasındaki iki yanı ağaçlıklı yürüyüş yolu üzerine çıkarak her zamanki gibi Harbiye’den Taksim’e doğru yürümeye başladım.
O zaman bu ağaçlıklı yürüme yolunun iki tarafı da açıktı, şimdi olduğu gibi parmaklıkla çevrili değildi. Divan otelini geçmiş gezi parkının karşı sırasından giderken baktım sağımdan içi dolu bir turist otobüsü geçiyor. Trafik sıkışık olduğu için de otobüs adım adım ilerliyor.
İnsanlar öyle meraklı etraflarına bakınırken gülümseyen yüzleri görünce boşta kalan elimi kaldırıp onlara tam selam verecektim ki, ayağım biri minik bir çukura rastlayınca yüzükoyun dizlerimin üzerinde yere yapışıverdim.
O da yetmedi ayağa kalkmaya çalışırken ağaçların arasından bir talih kuşu nasıl becerdiyse tam sağ gözümün üstüne işaretini bıraktı. Resmen açamıyorum gözümü. Şemsiyem bir tarafa çantam bir tarafa fırlamış.
“ Ay Allah’ım dedim, nedir bu başıma gelen, halime bak?”
Üstüm başım çamur içinde, şemsiyemi çantamı aldım yerden. Dizlerimi vurduğum yerlerden çoraplar yırtılmış aşağı doğru da kaçıp gitmiş, kanlar akmakta. Turistlere el sallarken yerleri öptüğüme mi? Bu yüzden fena halde de utandığıma mı? Kuş tam gözümün üzerine bırakmış pisliğini ona mı? Dizlerim parçalanmış sızım sızım sızlıyor, ona mı? Hangisine yanayım bilemez haldeyim.
E.. bu halde yürümeye devam edemezdim. Hemen bir taksi çevirerek kendimi attım içine. Eve girer girmez anneme dahi selam vermeden kendimi doğruca gittim banyoya.
Hala ne zaman o ağaçlık yürüme yolunu önünden geçsem o gün saniyeler içinde aynı anda yaşadığım mutluluk, üzüntü, acı ve utanç gelir aklıma, acı acı gülümserim.
***
YORUMLAR
Dup duru bir Türkçe ile geçmişi anmak ve bizi o yolculuğa dahil etmeniz çok değerliydi.
Yüreğinize sağlık.
Saygılarımla...
Billur T. Phelps
Hep eskilere gidiyoruz, zira günümüzde bizleri gülümsetecek,
mevzu edecek ne kaldı ki, yoksulluktan, ülkenin hazin halini konuşmaktan başka.
:(
Bir çok öykünüzü okudum için çok net şunu söyleyebilirim.
O gün yaptığınız en güzel şey
Annenize görünmeden/selam vermeden kendinizi banyoya atmanız. Yoksa anneniz...
Çok içten samimi ve özgürce kaleme alınan öykünüzü yer yer gülümseyerek bazen işgal edilmemiş haliyle Harbiye Taksim yolunda yürüyerek Gezi Parkına bakınarak çevrenin güzelliğini keşfede hissede okudum.
Tebriklerimle yazar
Billur T. Phelps
Oysa her daim ne güzel yorumlar bırakmışsınız bana.
Selamlar, sevgiler Ersin beycim.