- 585 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
KUR'ANDA NE VARSA ALIN,KUR'ANDA OLMAYAN ŞEYLERİ BIRAKIN DİYEN KUR'ANİYYÜN TAİFESİ ÜZERİNE BİR KAÇ KELAM..
Kur’an-ı Kerimde geçen bir Ayeti Celile’de Rabbimiz Teala:Peygamber as.size ne verdiyse onu alın,neyi yasakladı ise de ondan sakının.Allah cc. den korkun.Allahın cc. azabı çetindir buyurmaktadır.
Yine Hadisi Şerifte.Ben size iki şey bıraktım.Bu iki şeye sımsıkı sarıldığınız sürece asla ve kat’a dalalete düşmezsiniz.Buyurulmaktadır.
Dalalete düşmek sapıtmak,yoldan çıkmak demektir.Allaha cc. vasıl edecek saadet ve selamet yolundan sapmak ayrılmak manalarını ihtiva eder.
Dalalet kelimesi hergün günde 40 rekat kıldığımız farz ve sünnet namazlarda,fatihayı Şerifte geçmektedir.
Beş vakit namazda sünnet farz ve vacipleriyle beraber günde 40 defa ihdinessıratel müstekim dedikten sonra Sıratalleziyne en amte aleyhim der sonra da gayrıl mağdubi aleyhimi okuruz.
Meali:Bizi Sırati Müstekiyme hidayet eyle Allahım demektir.Öyle bir Sırat ki ni’met verdiklerinin yoluna hidayet eyle girdir demektir.
Ya Rabbi bizi doğru yola ilet sevket diyoruz.Diğer bir manası da Bize doğru yolu göster demektir.
Bazıları şöyle derler.Kur’anı Kerimi yüzünden Arapça’sını okumak gerekli değildir.İnsana bir değer sevap kazandırmaz.Mühim ve ehven olan manasını bilerek okumaktır.Asıl gaye budur.
Onlara şunu demek isterim.Malum dünya hayatında yaşamak için hergün belli gıdaları almak lazımdır.Ekmek başta olmak üzere,bakliyat,hububatlar,sebzeler,et,yumurta protein vs.
Son derece hayati maddeler olan proteinler,vitaminler vardır.Meyvelerde yumurtada etlerde hangi vitaminlerin olduğunu bilmek,anlayıp anlamamak insan için ne mana ifade eder ki.
Ben vitaminleri proteinleri bilmiyorum,bundan dolayı ben onlardan istifade edemem demek ne kadar akıl dışıdır değil mi?
Hergün Kuranı Kerimi yüzünden okuyorum manasını anlamıyorum demek de o kadar akıl dışıdır.Manasını bilsek de bilmesek te okuduğumuz Kur’anı Kerim ayetlerinin verdiği nurlardan ve fuyuzat-ı ilahiyeden ruhumuz gönlümüz,kalbimiz mutlaka istifade edecektir.
Sırat-ı Müstekim çok mühim onun zıddı olan Gayril mağdubi aleyhim var.Onlar Allah cc. nin gadabına maruz kalmış kimselerdir.Günde asgari 40 defa Allah cc. den bunu namazlarımızda biz istiyoruz.
Peygamber sav.Efendimiz iki şarta bağlıyor Dalalete düşmemek için sarılacağımız ipleri.Birisi Allah cc. nin kitabı Kuran-ı Kerimdir.
Kur’an-ı Kerim bizlerin müminlerin ebedi ve ezeli Mürşidimiz irşad edenimizdir.İkincisi de benim sünnetime sarılmanızdır buyurmaktadırlar.
Kitap belli.Sünnete gelince alimler sünneti 3 ’e ayırmaktadırlar.Fiili,Kavli ve takriri sünnet demişlerdir.Fiili Peygamber as.ın yaptığı işlediği sünnetlerdir.Sünnet namazlar,misvak kullanmak,mesh yapmak bu türden sünnetlere misaldir.
Peygamber sav.-Beni namaz kılarken nasıl gördüyseniz sizde öyle namaz kılınız buyurmaktadırlar.İşte bütün bunlara fiili sünnet denir.
Peygamberin sav.-Şunu yapın şunu da yapmayın buyurdukları şeylere de Kavli sünnet denir.Bütün Hadisi Şerifeler birer kavli sünnettirler.
Bir de Resulumüzün huzuruna bir Eshabi Kiram gelir de bir fiili yaparken onu görüyor ve yaptığı fiile müdahale etmiyor veya şöyle yaptım şunu yaptım diyen Eshabı Kirama bir söz demiyor onu bir manada beğeniyorlarsa buna da Takriri Sünnet denir demişler Alimlerimiz.Ra.
Zamanımızda dalalet hattı balasına yani en yüksek zirve derecelerine varmıştır.Bala en yüksek,zirve manalarını ihtiva eder.Devrimizde sapıklık dalalet hattı balasına ulaşmış durumdadır.
Televizyonlarda arz-ı endam eden adlarının önünde büyük büyük ünvanlar olan prof.ünvanlı bazı ilim sahipleri -Bize sadece Kur’an yetmiyor mu?Kur’an varken neye ihtiyaç vardır demektedirler.Yani Kur’an varken sünnete ihtiyaç yoktur demek istiyorlar.
Yazan çizer adamlar hem de prof titli olanlarKur’an bize bu günde yeter diyorlar.Cehalet bu günde son derece taammüm etmiş yani umumileşmiş durumdadır.Cehalet kabusuna maruz kalan insanlar da buna hemen kolayca inanmaktadırlar maalesef.
Bu sapık fikir bugünlerde maalesef makes buluyor,kabul görüyor.Halbuki zerre kadar buna hakları yoktur.Eğer Sünnet reddolacak olursa neticede Sünnetle beraber Kur’an-ı Kerimde reddolmak durumunda kalmaktadır.Çünki Sünnetin kaynağı me’hazı da menşeide Kuran-ı Kerimdir.
Bunları basından ve televizyon ekranlarından takip ediyorum.Bugün ne yanlış fikirler ne yanlış müslümanların itikatlarını sarsacak ortadan kaldıracak dalalet yapacaklar diye yakınen izliyorum.
***
Bunlar Yüce İslam Dinimizin iki temel esasından birisi olan Sünneti safdışı bıraktıkları zaman biliyorlar ki Din-i Celili İslam yıkılacaktır!!
İki direk var Kuran-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye..Sünneti bugün reddeden insanlar zerre kadar samimi müslümalar değillerdir.Birilerinin maşasıdırlar bunlar.Bir nev’i kaynağı dışarda olan sapık mahfiller tarafından kullanılmaktadırlar.
Bu işin bayraktarlığını yapan prof.tirtli birisi var.Bilenlerden onu takip edenlerden yakınen dinledim şu kulaklarımla işittim.Bu adamın Amerikadaki Moon Tarikatının resmen ve alenen Türkiye Müşaviri olduğunu gördüm.
Bunu da Türkiyede utanmadan sıkılmadan söylüyor bu adamcağız.Yazıyor çiziyor hergün bir gazetede veya televiyon ekranında söylüyor.
Bu hain adamın Güney Kore men’şeli ve Amerikada yaygın olan sapık bir tarikatının müşaviri olduğunu öğrenmiş olduk.
Önüne bir kemik atılıyor onun hatrına dünyalık bir takım oyuncakların hatrına Sünnete dolayısıyla Kuran-ı Kerime saldırıyor saf müslümanların nezih itikatlarını zehirleriyle pisletmeye kirletmeye çalışıyor.
Sünnet bugün ortadan kaldırılacak olursa bu gruhun nihai hedefi elbette Kur’an-ı Kerim olacaktır bunu bilerek bu ifsadı yapıyorlar.
Cenab-ı Hak Ayeti Kerimede:-Men yutiurresule fegad eteallahi.Kim Resul as. a itaat ederse Allah cc. ye itaat etmiş demektir buyurmaktadırlar.
Yine başka bir Ayet-i Kerimede:- Hayır Ya Resulüm Onlar yani Müminler aralarında çıkan ihtilaflarda Sen’i Hakem yapıp sonra da senin verdiğin hükümden dolayı kalplerinde tam manasıyla bir burukluk duymadan bu hükme teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar buyurulmaktadır.
İmanın sıhhat şartları vardır.Şart olmayınca meşrut olamaz.Zarf olmayınca mezruf olamayacağı gibi..Evvela şart yerine gelecek.Mesela namazın sıhhati için abdest almak bir şarttır.
Ayet-i Kerime’de:Resulullahı Hakem tayin edeceksiniz.Verdiği hükme karşı içinizde bir burudet olmayacak.Allahın Resulünün verdiği hükme teslim-i tamme ve teslim-i Külli ile teslim olunacak.Bunlar olmayınca tam manasıyla iman etmiş olmazsınız buyuruyorlar Allah cc. Hz.leri..
***
“Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü” projesinin alt yapısını oluşturmak gayesiyle tertiplenen, “Güncel Dini Meseleler İstişare Toplantıları” na geçmeden önce bir hatıramı anlatayım:
Cağaloğlu’da iken, “Mezhepler” konusunu tartışmak üzere ilahiyat talebesi bir genç ziyaretime gelmişti. Bu konuları konuşurken ikindi vakti geldi. Beraber Sultanahmed Camiine gittik. Şadırvanda abdest alıp, cemaate dahil olduk.
Namazdan sonra, caminin bahçesinde de bu konuları konuşmaya devam ettik.
Kendisine dedim ki, “Bak, sen hiçbir mezhebe bağlı olmadığını söylüyorsun fakat, dikkat ettim, abdestini tamamen Hanefi mezhebine göre aldın. Mesela, Maliki mezhebinde başın tamamı mesh edilir, sen Hanefi mezhebinin bildirdiği şekilde dörtte birini mesh ettin.
Yine namazda dikkat ettim, imamın arkasında Fatiha okumadın, diğer mezheplerde Fatiha okumak gerekir, Hanefide okunmaz... Bu nasıl iştir, hem Hanefi değilim diyorsun hem de ibadetlerini Hanefiye göre yapıyorsun.
Tabiri caiz ise sen, İmam-ı azam hazretlerinin arabasına binip yol alıyorsun fakat bunu inkar ediyorsun. Madem ki mezhepleri kabul etmiyorsun, otur kendine göre bir ibadet şekli koy ortaya. Buna lüzüm yok diyemezsin, çünkü Kur’an-ı kerimde, Hadis-i şeriflerde net olarak bunlar bildirilmemiştir.”
Bu anekdottan sonra, Diyanetin ““Güncel Dini Meseleler İstişare Toplantıları” yani “Dinde reform” toplantısına gelmek istiyorum.
Toplantıda alınan kararlara bakıldığında, mezheplerin tamamen devre dışı bırakıldığı, mezheplerin yok farzedildiği açık şekilde görülüyor. Halbuki, mezhepsizlik dinsizliğe köprüdür. Şimdi bu toplantıya katılanlara yukarıdaki soruyu sormak istiyorum;
Siz namazınızı nasıl kılıyorsunuz, kendi tespitlerinize göre mi yoksa ana babanızdan öğrendiğiniz Hanefi mezhebine göre mi? Tabii ki bu sorum namaz kılanlar içindir. Pek çoğunun namaz kılmadığını biliyorum.
Alınan kararlar kendi içinde çelişiyor. Bir taraftan, Kur’an- sünnet ölçü alınmıştır, deniliyor, diğer taraftan beşinci maddede “ Doğrudan Kur’an’dan ve hadislerden çözüm üretilmesi de teorik ve pratik açıdan bazı olumsuzluklar taşıyacaktır” ifadesine yer veriliyor.
Kararların, hadislerin ve âyetlerin zorlama yorumlarıyla alındığı belli. Bilhassa, açık âyet-i kerimelere rağmen, kadın-erkek eşitliği; kadının şahidliği, mirasın bölünmesi, kadının özürlü iken ibadet edebileceği gibi hususlar zamana uydurulmaya çalışılmıştır. Açıkca ifade edilmese de bazı ayetlerin bugün geçerliliğini yitirdiği ima edilmektedir.
Netice olarak şunu söyleyebiliriz: Son birkaç yıldır, değişik kesimlerden çıkan çatlak seslere resmiyet, meşruiyet kazandırıldı. Mezheplerin yok farzedilmesiyle, dinsizliğe köprü kuruldu. Refom için mücadele edenlere gün doğdu.
Katılımcılardan Yaşar Nuri Öztürk, “Alınan kararlar devrim niteliğindendir” diye memnuniyetlerini bildirdi. Devrim bir şeyi yıkmak, yerine başka bir şey koymak demektir.
Bundan da anlaşılıyor ki, 1400 yıldır devam ede gelen, milyonlarca alimin, evliyanın, asıl kaynaktan; Resulullahtan, Eshabı kiramdan alarak bize ulaştırdıkları, İslamiyeti bir tarafa bırakıp, ortaya yeni bir inanış biçimi, “yeni bir din” ortaya konulmaya çalışılmaktadır.
Aslında bu tür çalışmalar yeni değildir. Bugünkü reformcuların fikir babaları olan, her fırsatta övgülerle göklere çıkardıkları Kursevî, Ş. Mercani, Musa Carullah... gibi kimseler tarafından Türkistan’da da dinde reform hareketi başlatılmıştı.
1917’de Moskova’da yaptıkları toplantıda açıkca,“ Unutmayınız ki, Kur’anın bazı kuralları eskimiştir. Bunları tarihin malı saymak lazım...” denilmişti. ( Rusya’da Birinci Müslümanlar Kongresi Tutanakları- Kültür Bakanlığı yayınları sh.394)
Bizde de, 1928’de ilahiyatçıların öncülüğünde bugünkü gibi bir rapor hazırlanarak, Reform hareketi başlatılmıştı. Müslüman halkın tepkisi ile karşılaştığı için bu hareket tutunamamıştı. Osmanlı ilmi ve terbiyesi ile yetişmiş âlimlerin ve halkın olması sebebi ile reform hareketleri kabul görmedi.
Şuna inanıyorum ki, bugün de, halkımız 15 asırlık geçmişi, birikimi bir çırpıda çöpe atıp bu reform hareketine destek vermeyecektir. Reformcular kendileri çalıp kendileri oynayacaktır.
Dinlerarası Diyalog-Mehmet Oruç
***
Kur’ân-ı Kerîm’in en muteber Türkçe tefsirini yazan Elmalılı Hamdi Efendi merhûmun (v. 1942), tefsîrinin mukaddimesinde Kur’ân-ı Kerîm’i anlamak isteyenlere tavsiyesi şöyledir:
Doğrusu, Kur’ân-ı Kerîm’i cidden anlamak, tetkik etmek isteyenlerin onu usûlü ile Arapça’sından ve sahih tefsîrlerinden anlamaya çalışmaları zarûrîdir. “Kur’ân-ı Kerîm’in falan tercümesinde şöyle denilmiş.” diyerek hükümler çıkarmaya, meseleleri münakaşa etmeye kalkışmamalıdır.
Bunu, imanı olanlar da kendini bilen insaflı kimseler de yapmaz.
Kur’ân-ı Kerîm’den bahsetmek isteyenler, onu hiç olmazsa harekesiz olarak yüzünden okuyabilecek kadar ilim sahibi olmalıdır.
Bununla beraber öyle kimseler görüyoruz ki; Kur’ân-ı Kerîm’i harekesiz olarak okumak şöyle dursun, harekesiyle bile doğru okuyamadığı hâlde onun hükümlerinden, manalarından ictihâda kalkışıyorlar.
Öylelerini görüyoruz ki; Kur’ân-ı Kerîm’i anlamıyor ve “Tefsirlere, müfessirlerin te’vîlleri karışmıştır.” diyerek onları da dikkate almak istemiyorlar. Ellerine geçirdikleri tercümeleri okumakla, Kur’ân-ı Kerîm’i tetkik etmiş olacaklarını iddia ediyorlar.
Bu kimseler düşünmüyorlar ki; okuduğu tercümeye âlim müfessirlerin te’vîli değilse de cahil mütercimlerin hatası, noksanı karışmıştır…
Bizim okuduğumuz Fıkıh ve Usul Kitaplarında bu mevzu bu mes’ele genişçe izah edilmektedir.Kur’an-ı Kerimde ahkam ile alakalı 500 civarında Ayet-i Kerime vardır.Sünnetteki ahkam hükümlerine gelince 2000 civarında Ahkam hadisi vardır.
Sünneti ortadan kalıdınca 2000 hüküm birden gidecektir.Sünneti kaldırınca %80 i gitmiş olacaktır.500 ahkam ayeti ise %20 sini teşkil etmektedir.
İman tecezzi kabul etmez.Kur’andan bir hükmü reddetmek küfür olduğu gibi mütevatir Hadis-i Şerifleri de reddetmek küfürdür.
Hadis-i Şerifeler Kur’an-ı Kerimin tefsiridir.Sünneti ortadan kaldırınca Kur’an-ı Kerimin bir kısmını anlamak mümkün olamayacaktır.
Peygamberlerin as. iki vazifesi vardır.Birisi Din-i Celil-i İslamı insanlara tebliğ etmektir.İkincisi de İlahi emirleri Ayet-i Kerimeleri tebyin yani beyan ve tevzii açmak izah etme vazifesidir.
Haydi diyelim ki Sünneti ortadan kaldırdık maazallah.Namazı nasıl kılacağız.Namazın içindekileri namazın dışındakileri nereden öğrenip yapacağız?Bunları haydi Kur’an-ı Kerimden bulun desek bulup gösteremiyorlar.
Kuran-ı Kerimde içki hemen birden bire değil de tedricen yani kademe kademe indirilen ayeti Kerimelerle en sonunda yasaklanmıştır.Bir müslüman sadece Kuran-ı Kerimin ayetlerine bakarak amel edecek olursa yanlışa düşer.İçki ile alakalı ayette içkide hem yarar hem de zarar olduğu yazılıdır zira.
Hadis-i Şerifler konuyu vuzuha kavuşturmuşlardır.Bu bakımdan müslüman kardeşlerimiz Kuran-ı Kerimin mealini okuyarak onunla amel edecek olurlarsa mutlaka yanlışa düşeceklerdir.Bunun yerine Kuran-ı Kerimin müctehid alimlerce yapılmış tefsirlerini okumalıdır.
Tefsir alimlerinin Kuran-ı Kerimi tefsir yani açıklayabilmek için onlarca ilmi yıllaca okudukları herkesin malumüdür.Aşağıya içki ile alakalı Kuran-ı Kerimdeki ayetleri aldım.Bunları ancak tefsir sahibi alimlerin yazdığı tefsirleri okuyarak anlayabilir ve fıkıh kitaplarında yazılan hükümlerle bu konuda amel edebiliriz.Her hüküm böyledir.
1.Bakara Suresi, 219. ayet: Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: "Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için (bazı) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha büyüktür." Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: "İhtiyaçtan artakalanı." Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz;
2.Maide Suresi, 90. ayet: Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bun(lar)dan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz.
3.Maide Suresi, 91. ayet: Gerçekten şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi, Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?
4.Yunus Suresi, 4. ayet: Sizin tümünüzün dönüşü O’nadır. Allah’ın va’di bir gerçektir. İman edip salih amellerde bulunanlara, adaletle karşılık vermek için yaratmayı başlatan, sonra onu iade edecek olan O’dur. İnkar edenler ise, küfürleri dolayısıyla, onlar için kaynar sudan bir içki ve acı bir azap vardır.
5.Nahl Suresi, 67. ayet: Hurmalıkların ve üzümlüklerin meyvelerinden kurdukları çardaklarda hem sarhoşluk verici içki, hem güzel bir rızık edinmektesiniz. Şüphesiz aklını kullanabilen bir topluluk için, gerçekten bunda bir ayet vardır.
6.Kehf Suresi, 29. ayet: Ve de ki: "Hak Rabbinizdendir; artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin. Şüphesiz Biz zalimlere bir ateş hazırlamışız, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. Eğer onlar yardım isterlerse, katı bir sıvı gibi yüzleri kavurup-yakan bir su ile yardım edilirler. Ne kötü bir içkidir o ve ne kötü bir destektir.
7.Saffat Suresi, 67. ayet: Sonra kendileri için onun üzerinde kaynar su karıştırılmış bir içkileri de vardır.
Resulullah Efendimiz sav.-Beni nasıl namaz kılarken gördüyseniz siz de öyle namaz kılınız buyuruyorlar.Atüzzekate ha keza.Beni nasıl zekat verirken gördüyseniz siz de öylece zekat veriniz buyuruyorlar.
Zekat nasıl verilecek nebatatın,hayvanatın,altın ve nakitlerin zekatları nereden ve nasıl verilecek bunu sünnet açıklıyor.
Altının zekatı ayrıdır.Gümüşün zekatı ayrıdır.Büyükbaş ve küçük başın zekatları farklıdır.Tarladan elde edilen mahsullerin zekatları olan öşür miktarı da sünnetten çıkartılmaktadır.
Sünneti bertaraf etmek İslamiyyeti kuşa çevirmek demektir.Uyanık olmak zorundayız.
Ayeti Kerime’de:Vema ateür Resule.Fe huzuhü .Vema neha küm anhü.Vettegullah.İnnnelllahe şediydül ikab.Peygamber as.size ne verdiyse onu alın.
Peygamber size ne verdiyse onu alın.Neyi nehyediyorsa da ondan sakının.Allahtan korkun.Zira Allahtan cc. korkmayacak olursanız Allahın cc. azabı şedidtir,çetindir buyuruluyor.Ahirette bugün sünneti seniyyeyi reddedenler o azabı görecekler elbette .
Ayeti Kerime:Ve ma kane li mu’minin ve la mu’minetin iza kadallahu ve resuluhu emren en yekune lehumul hıyeretu min emrihim, ve men ya’sıllahe ve resulehu fe kad dalle dalalen mubina.Ahzap suresi.Ayet 33.
Manası :Allah ve Resulu bir işte hüküm verdikleri zaman erkek ve kadın mü’minlerin o işte kendi isteklerine göre seçme tercih hakkı yoktur.Kim karşı gelecek olursa (Allah ve Resulunün hükmüne) o ap açık bir sapıklığa düşmüş olur.
Bu Ayet-i Celileden şüphe etmeye kimin hakkı var.Bir iş hakkında Allah ve Resulü hüküm veriyor.Eğer kamil manada mü’minler isek seçme ve tercih etme hakkımız yoktur.
Cenab-ı Hak hükmü vermiş bu konuda başka tercihimiz yok.Resulullah as. 14 asır evvelinden hühmünü vermiş,bunu reddetmeye de hakkımız yoktur.
Bu nedenle Allah ve Resulünün emrine karşı gelenler başlarına bir bela gelmesinden sakınsınlar buyuruluyor.Devrimizde abuk sabuk sapık dalalet sahibi cahil cuhela insanlar elimizde Kitap varken Sünnete ne ihtiyaç var diyorlar.
Bu türden sözlere bunları söyleyenlere asla itibar etmeyelim.Onun içinde bu konularda gerçek ilim sahiplerinin görüşlerini verdikleri fetvaları ehlinden sorup öğrenmeye muhtacız.
***
Sünnet mevzuu geniş ve mühim bir mevzuu.Bunnu kısa bir yazıda izahı mümkün değil tabii.Kur’an-ı Kerimdeki bazı ayeti celilelere göre Sünnetin yeri nedir bunu yukarda açıklamaya gayret ettik.
Şimdi de Sünnet ile alakalı Hadis-i Şerifelerden misaller vererek Sünnetin Dinimizdeki yerini izaha çalışalım.
14 asır evvel Allah Resulu sav.bugünleri görmüşler.Bu zamanda Sünneti Seniyye ve Hadisler ile alakalı ortaya çıkacak fitneleri müşahade etmişler.Ayan beyan görüp bizlere haber vermişler.Allah cc.elbette bilir ve Peygamberine de bildirir..
Hadis-i Şerifte:-Bana Kur’an ile beraber Onun gibisi(misli) verildi.Bu Onun gibisi ile kast edilen muradın Sünnet-i Seniyye olduğu alimler beyan etmişlerdir.
Nedir O sünnet?Yakında karnı tok,koltuğuna yaslanmış birisi sizlere diyecekler ki:-Bize bu Kur’an yeter.Onda neyi helal bulursanız onu alınhelal kabul ediniz,neyi haram bulursanız onu da haram kabul ediniz diyecekler.
-Şunu iyi biliniz ki Allah Resulunün sav.haram kıldığı da aynen Cenab-ı Hakkın haram kıldığı gibidir.Ebu Davud rivayeti.Hatib-i Tebrizi,Mişkat 57.sahife..
1400 sene evvel beyan buyuruluyor.Devrimizdeki Dalalet Kılavuzlarından birisinin kaleme aldığı yazıyı aynen yazıma alıyorum:
Allahın Dini Allahın Kitabındadır.Peygambere isnat edilen sözlerin (Hadisler)gerçekten onun malı olup olmadığı nı bilmiyoruz.Diyerek amiyanetabirle pespaye bir ifade kullanmaktan çekinmemektedir.
-O halde bunların eğrisiyle doğrusuyla uğraşmak yerine Kurana sarılıp onun emirlerini yapalım.1400 yıllık çıkmazı bırakalım.Hakkın Kitabı Kurana sarılalım demektedir.
14 asırdan beri bunlarla (Sünnetle) uğraştık bize bir faydası olmadı diyor.-Görülüyor ki Kuran kendisinin başına dert açacak ve bağlılarını mucize bir ihtarla uyarmıştır.Demekle Allahın Resulünün hadislerine uydurma hadis isnadında bulunabilmektedir.
Alimlerden birisi:-Dalaletin hududu yoktur buyurmakla bu gibi sapık hain ulemaya dikkat çekmişlerdir.Rezilliğe pespayeliğe kahpeliğe bir bakar mısınız?
Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdular:
“Muhakkak sizden biriniz, koltuğuna yaslanmış bir hâldeyken, benim emrettiğim veya nehyettiğim işlerden bir şeyler işittiğinde; ‘Bilmiyorum, biz tâbi olduğumuz Allâh’ın Kitâbında böyle bir şey bulamıyoruz.’ dediğini sakın duymayayım.”
Ashâb-ı Kirâm’dan İmran bin Husayn (r.a.), şefaatten bahsederken yanındaki adamlardan biri: “Ey İmran! Sizler öyle sözler söylüyorsunuz ki biz onlar hakkında Kur’ân-ı Kerîm’de bir delil bulamıyoruz.” dedi.
İmrân (r.a.) bunu duyunca çok öfkelendi ve o adama, “Sen Kur’ân-ı Kerîm okur musun?” diye sordu. Adam, “Evet, okurum” deyince, “Sen Kitâb-ı Mübîn’de yatsı namazının (farzının) dört rekât olduğunu, akşam namazının (farzının) üç rekât olduğunu, sabah namazının (farzının) iki rekât olduğunu, öğle namazının (farzının) dört rekât olduğunu ve ikindi namazının (farzının) dört rekât olduğunu bulabildin mi?” O adam, “Hayır, bulamadım.” dedi.
İmran (r.a.), “O hâlde kimden öğrendiniz bunları? Bizden öğrenmediniz mi? Biz de Resûlullah Efendimiz (s.a.v.)’den öğrenmedik mi?
Yine siz Kur’ân-ı Kerîm’de, koyunda, sığırda ve dirhemde ne zaman ve ne kadar zekât verileceğini bulabildiniz mi?” diye sordu. O adam tekrar “Hayır, bulamadık.” dedi.
Bunun üzerine İmran (r.a.) şöyle buyurdu: “O hâlde kimden öğrendiniz bunları? Bizden öğrenmediniz mi? Biz de Resûlullah Efendimiz (s.a.v.)’den öğrenmedik mi?
Kur’ân-ı Kerîm’de “Ve Beyt-i Atîk’i tavaf etsinler.” meâlindeki (Hac Sûresi’nin 29.) âyet-i kerîmesini biliyor musunuz? Peki, Kitâb-ı Mübîn’de yedi şavtla bir tavaf edin, Makâm-ı İbrahim’in arkasında iki rekât namaz kılın gibi hükümleri bulabildiniz mi?
Hazret-i Allâh’ın kitabında buyurduğu, ‘Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasak ettiyse ondan da sakının.’ (Haşr Sûresi, âyet 7) Kavl-i Celîli’ni de mi işitmediniz?
Biz, Resûlullah’tan sizin (aklınızla) bilemeyeceğiniz daha nice ilimler öğrendik. (Onları bizden öğrenin).” dedi.
***
Uydurukça kelimelerden oldum olası nefret ederim.Türkiye’de uydurukça kelimelerin mimarı Agop Dialaçar adında şimdilerde ölmüş olan Türk Dil Kurumunun başında uzun yıllar Başkanlık etmiş bir Ermeni kökenli vatandaşımızın olduğunu biliyorum.
Şimdilerde çoktan bunların ekserisi maalesef dilimize ayrık otları gibi kök salmışlardır.Seven varsa seve seve kullansın ne diyelim.Ama bendeniz mümkün olduğu kadar Osmanlıca dediğimiz Eskimez yazımızda mevcut olan Arapça-Türkçe-Farsça kelime ve terkipleri ölene kadar kullanmaktan vazgeçmiyeceğim.
Yazar bu uydurma sözler(Hadisler) bir tahribata yol açmış demektedir.-Bu uydurulmuş söz yığınları Allahın bu ap açık dinini tutarsızlıkların ve çelişkilerin yumağı yapmış,Kur’ana giden yolu dikenlemiştir deme küstahlığını sergilemiştir maalesef..
Bu adamcağız kendi yazıp kendi okuyan birisi değil.500 bin 600 bin nüsha basılan bir Ceridede yazıyor.En azından 300-400 bin müslümanın sapıtmasına ve dalaletine sebep oluyor bu hain.
Bir mehafil var yine böyle birisi.Konferanslar veriyor,televizyonlarda konuşuyor.Her tarafı sapıklık ve dalalet kusuyor adeta.Televizyon kanalını milyonlarca saf müslüman her hafta izliyor.Yaldızlı ama gerçekte zehir mesabesindeki sözlerini milyonlarca insan farkına varmadan dinliyor,izliyor.
Bu müslümanlardan %yüzde beşi bile ona inansa milyonlarca insan eder.Bizim vazifemiz bu gibi karanlık ve sinsi sapık ve dalalet kılavuzlarından samimi müslüman kardeşlerimizi muhafaza etmektir.
Ortalığı bu prof tirtli ilim adamı bozuntularına bırakacak olursak geçmişte yaşadığımız Ilımlı İslam-Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü havası görünümündeki Fetöcü ve Hristiyan Papalığın Asyayı Hristiyanlaştırma projelerine imkan ve yataklık etmiş olmaz mıyız??
Macaristan,Bulgaristan Polonya da yaşayan Türk asıllı kardeşlerimizin asimile edilmiş müslümanlar olduğu gerçeği gözlerimizin önünde dururken bize uyumak aldırmamak yakışmaz.
Gücümüz imkanımız dahilinde bu mehafillerle mücadeleye girmek zorundayız.İltica da ederiz gözyaşları da akıtırız ama saha da da bunlarla cihat ederiz elbette.
Bu zararlı fitne ve akımların tahribatını öngörmek önceden kestirmek asla mümkün değil.Bu hususta yapılabilecek çok şeyler var.Bizim bu konuda nasibimiz neyse elbette o kadar mücadele edebileceğiz.
***
-Bize sadece Kur’an yeter,Kur’ana sarılalım.-Bize Kur’an yetmiyor muda bir de Sünnet ve hadis çıkarıyorsunuz diyenlere karşı söyleyeceğimiz daha pek çok hususlar var.
Abdullah İbn-i Mes’ud Hz.lerine ra.)bir gün bir hanım kardeşimiz geliyor.Aralarında şu konuşma cereyan ediyor.-Duydum ki sen şöyle şöyle yapanları lanetliyor muşsun.
Dişlerin arasını açan,kaş allan aldıran,dövme yaptıran kadınları lanetliyor muşsun.Oysa ben Mushafın iki kapağı arasındaki bütün ayetleri okudum böyle bir şey görmedim diyor.
O da ona hitaben şu Hadis-i Şerifi okuyorlar:- Allah güzellik için dövme yapan ve yaptıran,kaş alan ve aldıran,dişlerin arasını açan kadınları lanetlemiştir.Hadis.
Şayet bu Hadisi okusaydın bilirdin buyuruyorlar.Kadın bunu nereden bulabilirim deyince de:-Peygambersav.size neyi verdiyse onu alın ve neden sakındırdıysa da ondan da sakının ayetinde yazıyor buyuruyorlar.Bu ayeti okusaydın bulurdun diyorlar.
O eshabı Kiram hanımın aklı ermiyor ama sapıkça da düşünceler aklına getirmiyor mes’eleyi gidip hemence ehlinden öğreniyor.
Bunların kaynağı Kuranı Kerimdir vereceğimiz cevap budur.Aman ha o Dalalet Kılavuzlarına sapıklık önderlerine inanıp kapılıp yanlışa düşmeyelim.
Düştüysen de inanma başkalarının sapıklığa meyletmesine vesile olma.
Geçen pazar günü gördüm.Yine bir kanalda arz-ı endam eden bir prof. titli adamcağız ekranda telefona bağlanan bir kadına neler demedi ki.
Kadının gelininin çocuğu olmuyormuş.Bir türbeye giderek Allahtan bir çocuk istemişler.Bu Hocaefendi:Türbeye varıp al sana bir göbek ver bana bir bebek mi demek küstahlığında bulunarak söze başladı.
Türbeye gitmenin eski Araplar’daki hem Allaha hem de putlara tapmak manasına geldiği söyledi.Eski müşrik Araplarında dua edip Kabe’yi tavaf ederlerken Allahümme Ey benim Allahım diye dua ettiklerini de söyledi.
Kilasik Vehhabi mezhebi görüşleri Selefilikten geçme Vesile ve Kabir ziyaretine karşı çıkma hassasiyetini sergiledi.
Kadıncağız Hocam biz Türbede yatandan değil Allahtan dilekte bulunduk çocuk istedik dese de Hocamız görüşünde ısrar eyledi.
Hakiki İlim Ehlini gösterip gerçeği onlardan öğrendirmek zorundayız.Bu iş bir ateşe yangına benzer.Ormanda bir yangın başladı mı ağaçlar ona göre tedbir alırlar.Kudurmuş hızla yükselen alevler kendisini yalayıp yakıncaya kadar bir tedbir almazlar.
Müdahalede bulunmak zorundayız.Bize belki tesir etmez ama bizden gelecek olanlara çocuklarımıza torunlarımıza tesir eder.
Türkiyede İslam Dini bırakın elli yıl evvelini 20 sene 30 sene evvelinde böyle mi yaşanıyordu.Bugün İmamlar bozuldu.Hocalar bozuldu.
Aldırma aman ha ne yapalım diye diye aldırmaya aldırmaya sokakların evlerin içinin dışının Avm.lerin ele alınacak hali kalmadı.
Kimse çocuğuna çoluğuna sahip olamaz hale geldi.Kadın proğramlarına bir bakın hele.Zina yasağı kaldırıldıktan ve İstanbul Sözleşmesi denen Batıya uygun Batıl kanun ülkemize geldikten sonra Türkiye’’de kadın cinayetleri arttı.Babalara hapis cezası geldi.Erkekler yuvadan uzaklaştırıldı.
Hala bu batıl kanun neden iptal edildi diyenlere elbette sözümüz var.Sizin yuvanız dağılmadı.Sizin eşiniz yuvayı terketmedi.Sizin kızınız başka erkeklere kaçmadı ama bir de kaçanların uzaklaştırma cezası alıp ta aracında aylardır sabahlayanların yerine koyunuz kendinizi.
Ondan sonra kaldırılsın mı kaldırılmasın mı kararı siz veriniz.Bu türden yanlışları gördüğümüz yerde düzeltmek cevap vermek zorunda hissediyoruz kendimizi..
Hikmetle bilgili insanlara,mevızelerle de avam-ı Nas dediğimiz insanlara ulaşmak konuları anlatmak zorundayız.
***
Essünneti şekiykül Kur’an.Birbirinin yarısı bir elmanın iki parçası demektir şekik.Sünnet ile Kur’an-ı Kerim birbirlerinin ayrılamaz parçasıdırlar.Bir elmanın iki yarısı veya etle tırnak gibidirler.
Kur’an demek Sünnet demek sünnet demek Kur’an demektir.Sünneti ortadan çıkardığınız zaman Kur’anı tefsir etmek için neyi nereden bulacaksınız !!
Kur’an bize yeter sünnet lazım değil diyen Kur’aniyyün Taifesine hakiki İslam Alimleri 100 küsür sahifelik eserlerinde manifesto ederek cevap vermişlerdir.
Kur’anın dışında Hüküm Kaynağı aramak şirktir diyor bu Dalalet Kılavuzları..Alimler Ulemamız ise Sünnet-i Seniyye ile hükümlerin tamamı Kur’an-ı Kerimde vardır diyorlar.
Muaz bin Cebel hz.ra.Yemen’ e Resulullah sav.tarafından Vali tayin olunup gönderilirken O’na Resulullah sav.sual ediyorlar:-Nasıl hüküm vereceksin deyince:
Kitabullaha Kur’ana bakarım.Orada bulamaz isem Sünnete ve Hadislere bakarak hüküm veririm.
Orada da bulamaz isem İçtihad ederim buyuruyorlar.Eshab-ı Kiramın tamamı elbette Müctehit İmamlardı.
Peygamber sav.Efendimiz bunu duyuca Allaha cc. hamdü sena da bulunuyorlar.
Netice olarak bu sözde alim özde Dalalet Kılavuzları dedğimiz Devrimizdeki bazı alimler Din tahripçileri,Din Bezirganları ve de Kutta-i Tarik dediğimiz yol kesicilerdir.
Bunların zehri altın tasta sunduklarını bilelim ve de şerlerinden Allah cc.ye sığınalım.
08.04.2021//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.