- 475 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
BİZİM TOPRAĞIN İNSANLARI
BİZİM TOPRAĞIN İNSANLARI
Bu yaz, memlekete gitmiştim birkaç günlüğüne. İzin günüm bitmiş, ayrılık vakti geldiğinde gerekli hazırlığımı yapmış, Ankara’ya gitmek için henüz yanlarından ayrılmıştım. Yola çıkmak üzereydim.
Durun!... bir fotoğrafınızı çekeyim dedim... Fotoğraftan da görüldüğü üzere Canım Anam, henüz yeni yapılmış kahvaltı sofrasından ekmek poşetini kaldırıyordu. Çünkü; hemen günlük işlerine koyulacaklar, kaldıkları yerden. Babam ise anamın dediği gibi her gün, daha ortalık ağarıp da kuşlar uyanmadan önce uyanırdı.
Babam gece yarısından sonra Tan Yeri ağarmadan, sabaha doğru saat 03.00’ ü geçirmeden uyanır, hayvanları yemler, altlarını temizler, süt sağım makinası ile inekleri sağar,.. ve diğer işleri... ta ki; gün ağarıp ışıncaya kadar, sonrada burada olduğu gibi kahvaltı yapmak için oturur sofraya…çarçabuk birkaç bardak demli çayını içer, son bardak çayının yanında hemen bir cigara tüttürür. Daha çay bardağı yarımken haydi! haydi! diyerek sofradan kalkar ve hemen işe koyulur. Anamın da babamdan kalacağı yok...Bahçeyle, ineklerle, kışa hazırlık yiyecek kurutmak…. gibi uğraşırlar günlük işlerle…
Yanlarına her gittiğimde, bazen de telefonla görüştüğümüzde, görürüm, duyarım, bilirim perişan hallerini dayanamam, azarlanacağımı bile bile; ’’Giden ömürden gidiyor! Az çalışın artık! Biraz da hayattan tat alın! Rahat edin!..Biraz dinlenmeyi, rahat etmeyi, hayattan tat almayı niye kendinize yük görüyorsunuz ’’ dediğim de;
Her ikisi de; ’’Değmen bize! Biz böyle eyiyiz, böyle konuşup da bizi boş yere avare etmeyin! Buradaki her bir ağaca, size olan emeğimizden daha çok emeğimiz var. Bu bahçe hastane gibidir! Biz bu ağaçlarla ilgilenmezsek bu ağaçlar hasta olur, kururlar. Bunca yıllık emeklerimiz zayi olur!
Sen bir ağaç yetiştirmek nedir bilir misin? Sen emeklerinin zayi olmasını görmek ne demektir, bilir misin? Sen yokluk nedir, bilir misin? Muhannete muhtaç olmak nedir, bilir misin? El kapıları nedir, bilir misin?.. Çalışmayıp da ne yapalım?.. Allah’a şükür elimiz, ayağımız tuttukça çalışacağız! Allah kimseyi kimsenin umuduna koymasın! Sen şimdi bize çalışma deyip te, bizi diri diri toprağa mı gömmek istersin!?, Sen ne demek istersin? Hı!?... Sonra, sen bilmez misin? Bizim gelecekte torunlarımız var! Torunlarımız! Onlar için, onların geleceği için çalışmamız i-lazım!’’...diyerek hafif üslup bazen de oldukça sert azarımı iştirim…dediğime, diyeceğime pişman ederler beni.
Ağaçları hasta etmeden, kurutmadan en iyi ağaç ya da meyveyi nasıl yetiştirebilirim, hayvanları(inekleri) aç bırakmadan daha iyi nasıl besleyebilirim, bir de zamanı gelince torunlarına mevsiminde yetişen meyve ve sebzeler ile kışlık yiyeceklerden neler gönderebilirim, amacı ve tasasından başka çok para kazanmak gibi bir amaçları ya da tasaları da yok gibidir.
Oysa çalışmaktan fırsat bulup ta özenerek yetiştirdikleri, meyvelerin tatlarına bile çoğu kez bakamazlar. Çeşit çeşit üzümleri, incirleri, narları, armutları, elmaları, dutları; kuşlar, arılar, böcekler, özellikle de inciri tilkilerin elinden alamazlar. Hatta ceviz zamanı, her gün kargalarla kavga halindedirler ve genellikle kavgayı kargalar kazanır, dalda kalan birkaç cevizle yetinmekle kalırlar.
Sebzeleri de köstebek, kaplumbağa, kirpi(kipri) ve çeşitli kuşlar gibi diğer yaban hayvanlarının saldırısına uğrarlar adeta. Babam meyveleri yiyen, yaralayan, batıran yaban hayvanlarını kast ederek; sanki, 12 ay boyunca benimle beraber çalışmışlar! Hasılat zamanı olduğu zaman; dağda, bayırda, nerde ne kadar kuş, börtü-böcek, mahlukat varsa ortak olarak karşıma çıkarlar. Nerde, ne var, en iyisini, en tatlısını bulur yerler, yemekten öte yaralayıp batırırlar, hiç ederler. Bu ortaklar, ne laftan anlarlar! Ne de halden! Hasılatı batırır, bitirir giderler. Öyle seneler olur ki, işimizin, birde bunların elinden, elimiz değip te incirin, üzümün tadına bakmak bile nasip olmaz.
İşte o zaman sizlere bir kızarım, bir kızarım ki! Elime bi geçseniz dövmek isterim sizleri. Benim torunlarım niye olmasın şimdi burada, niye elleriyle dalından meyveleri koparıp ta doyasıya yemesinler diye, çok hayıflanırım çok!..Der babam.
Bende kendimce, çaktırmadan takılırım babama, birazda öfkesini azaltmak için; ‘’Babacığım, Vallah! mübarek insanlarsınız. Senin bu bahçe de çok mübarek bir yer! OCAK gibi bir yer yahu! Bu mübarek bahçe; Nerde aç, düşkün var, onlarda yetmediği gibi tabiatta ne kadar kuş, sinek, arı gibi börtü böcekle, her çeşit yaban hayvanı, türlü mahlukatları doyurur.
Her günün sabahında sütçü gelir kapıya, olan sütü verirsiniz, parasını ya alır ya almazsanız, çok kere de sütçü dolandırır sizleri. Çok kere alamazsınız söz verilen zamanda paranızı, bazen de hiç alamazsınız, alsanız da zarardır. Sen satarsın 1’e sütü, sütçü satar 3’e, kârı sütçü alır, sütçüyü doyurursunuz. Mevsim iyi giderde olursa kaysı eğer, olsa da çoğu kez o da emeği korutmaz ya!, tüccarın elinde oyuncak olur helal kazancınız, zarardır. Kaysıyı yetiştirip hasılatını yapmak için 12 ay emek çekersin, sıcak, soğuk, çamur-çepel demez, her türlü kahrını çekersiniz. Sen kaysıyı 1’e satarsın ayakçısına, tüccarına. Tüccar satar hiç emeksiz, hemen ayak üstü 5’e, kârını çakalı, ayakçısı, küçük-büyük taciri, tüccarı eder,…, beslersin hepsini.
Siz kaysıyı yetiştirmek, otu, sapı, samanı, tarlayı ekmesi, sürmesi, ilaçlaması, toplaması, harmanlaması gibi bir sürü işe yetişemeyince bulursanız eğer zamanında, yalvar yakar ırgat tutarsınız, Irgatlar gelir çalışırlar, olursunuz ırgatlara ekmek kapısı. Hasılat sonucunda kalırsa eğer bir miktar para onu da mazot parası olarak petrolcüye, telefon faturasını telefoncuya, elektrik parası olarak da ödersiniz Elektrik kurumuna … Allah’ tan içecek buz gibi suyunuz ve tertemiz havanız bedava!
Sonuçta bahçeden kazanç olarak elinizde bir şey kalmasa da, hesaba vursanız kökten zarar etmiş olsanız da, belki de tek kârınız, olanı korumakla sınırlı olsa da!... Bunda da bir hayır vardır Babacığım!... İnşallah! Allah görür bunları,…. Allah katında yerin eyidir, eyi!.. :)) dediğimde ise başını hafifçe sallayıp, gülümseyerek bakar bana.
Genellikle emeklerinin karşılığını alamazlar, her halûkârda haneye zarar yazılacağını bildikleri için hesap yapmaktan hoşlanmazlar. Onun için pek hesap yapmazlar ama buna çok da hayıflanmazlar…; ’Neydek! bu da böyleymiş, hayırlısı olsun, Allah her şeyin hayırlısını versin’ der, geçerler. Ve bütün bunlara rağmen; hayata, tabiata dört elle sarılırlar, sıtk-ı candan Ya Allah! deyip; aşkla, şevkle, sabırla, çalışırlar, çalışırlar,.. üretirler.
Bazen de gün batımı, akşama doğru hemen bahçenin yanındaki tepenin, akşam karanlığının ilk işareti olan gölgesine bakarak, günle kavga ederler...Bugünde, ne çabuk bitti! daha yapacak çok iş vardı, diyerek hayıflanırlar...
İşte! bilirsin bizim elleri Kivre… Böyledir bizim toprağın insanları…
Yazan: Abbas DURAK (05.10.2015)