- 465 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Benim Dedem
Benim Dedem
Benim Mustafa dedem tam bir anadolu köylüsüydü. Upuzun boylu, yakisikli, gözleri ateş gibi, yüzü sevgi dagitan bir adamdi. Yüzüne baktığında hem yasadiklarini hem de yaşamak istediklerini ayni anda okuyabilirdin. Fazla konuşmazdı, ama ne istediğini, ne düşündüğünü ve ne hissettiğini anlardin. Sevgisini kelimelere dökemezdi belki ama gözleri seni hem cehenneme hem de cennete götürmeye yeterdi. Bakislariyla sever, kaslariyla döverdi. Basini oksarken bana hissettirdiklerinin tarifi yok, o sevgi sadece bana özelmis gibi gelirdi. Sihri kaybolmasin diye kimildamaya bile cesaret edemezdim. Usulca beklerdim, o ellerini basimdan cekmeden ben nefes almazdim. Sevginin sonsuzluğunu damarlarimda hissederdim.
Sabah erkenden kalkardi. Önce inekleri ve koyunlariyla ugrasirdi, yemlerini verir, altlarini temizler, sırtlarını sivazlardi. Ben hayvanlarla konusulabilecegini ilk dedemden öğrendim, Her hayvanin bir adi vardi, “Karakiz bugün çok keyiflisin” derdi inege, basini oksardi, sirtini sivazlardi. Anneannem süt sağarken yanlarından ayrılmazdı. Sonra torunu Cumhur biraz büyüyünce onunla giderdi yanlarina. Sevmeyi ve sükretmeyi ögrensin isterdi. Onlarin da bir can oldugunu ve bizim icin bir nimet oldugunu bilsin isterdi. Coban ögleden sonra koyunlari otlatmaya götürürken, bakardi uzun uzun arkalarindan. Cocuklarini gurbete yolcu eden babalar gibi. Ertesi gün geldiklerinde yeniden kavusmus gibi sevinirdi.
Sonra evin yanindaki kücük bahcesine girerdi. Orada hem cicekleri, hem sebzesi hem de ari kovanlari vardi. Dedemin ari sokmasina alerjisi vardi, ari soktugunda ölebilirdi. Bunu biliyordu, ama arilardan vazgeçmeyi hic aklindan geçirmedi. Gülün dikeni var diye vazgeçilir mi sevmekten derdi. Birkac kez bu yüzden hastaneye yattigini hatırlıyorum hayal meyal.
Sonra dükkanini acardi. Ufak bir köy bakkali. Ben dedemin bakkal dükkanının önüne sandalye koyduğuna ya da oturduğuna hic sahit olmadim. Sürekli ugrasirdi dükkanin icinde. Çok malzeme yoktu, ufak tefek şeker, sabun falan. Zaten ödemeler parayla yapilmazdi. Bir kova bugday getirirdi köylü, alisverisini onunla yapardi. Tartmazdi dedem bugdayi. Kösede bir yer yapmisti. Köylü oraya dökerdi bugdayi. Seker lazim, tuz lazim Mustafa Aga derlerdi, alir giderlerdi.
Bazen oturup hesap yapardi. Arapca yazardi rakamlari. Ilkokulda öyle öğrenmişti. Baska da bir egitimi yoktu zaten. Eksikleri yazardi bir deftere. Köy otobüsüne binip sehirden alisverise giderken, köylünün eksigi kalmasin isterdi. Raflarda eksilen malzemeler yerine tekrar nasil dolardi bilmiyorum. Köylülerin ödeme icin kullandigi bugdayi götürmüyordu yaninda, ama eksikleri tamamlayip geliyordu sehirden. Kimseyi kapidan cevirdigine sahit olmadim. Herkes eksigini alir giderdi. Veresiye defteri varmiydi, hatirlamiyorum.
Sonra aksam üzeri köyün biraz disindaki bostanina giderdik. Orada saptan kücük bir kulübe yapmisti, bazen orada kalirdi. Ben erigin lezzetini dedemin erik agacindan tattim. Bugün hala en sevdigim meyve erik ve zerdalidir. Her agzima aldigimda dedemin bostanindaki erik ve zerdalilerin tadini hissederim agzimda. Sanki dedem erigi koparmis, pinar suyunda yikamis ve cekirdegini cikarip bana sunmus gibi hayal ederim. Dedemin toprak kokan, emek kokan eriklerinin hayaliyle alirim agzima.
Bazen durur bakardi topraga, gözleri dalardi. Biraz cekinirdim, sormazdim, ama kovayi alip eline, pinara dogru yürümeye baslayinca anlardim. Bitkiler ona susadiklarini fisildamislardi. Bir domatesi bile sularken oksar gibi su vermeyi ben dedemden ögrendim.
Eger duymuyorsan yapraklarin hisirtisini, görmüyorsan bitkilerin su özlemini hic bir seyi göremez ve duyamazsin kizim derdi. Dinlemezsen duymazsin, kulagina calinan her sesi duy, gözüne takilan her seyi gör derdi. O duyar ve görürdü cünkü.
Asi yapardi agaclara. Daha iyi verim, daha farkli lezzetler bulmak icin sürekli denemeler yapardi. Ben bir gülü hayal ederken hala dedemin kipkirmizi güllerini hatirlarim, kocaman yediverenlerden yaptigi cardagi. Kendimi orada dalindan yeni kopmus domatesi yerken genzime takilan gül kokularinda hayal ederim. Ben güllerin bu kadar görkemli ve bu kadar kirmizisini sadece dedemin cardagindaki güllerde gördüm. Hayali hala cok taze benligimde.
Sonra tarlalara giderdik. Sari basak, kilciksiz, köse bugdayi, ak bugday, dedem bilirdi hepsini, tek tek,. Bugdayin yolculugunu takip ederdik birlikte. Ilk fide olmaya basladigi andan itibaren yesilin her rengine bürünmesine sahitlik ederdik. O kadar cok renk degistirirdi ki bugday yolculugu esnasinda, sonunda yorgunluktan sapsari olurdu. Hisir hisir yorgunluk ninnileri söylerdi. Saplarina takilmis kalmis esintileri dinletirdi bize yanina gelince. Sonra yavasca fisildardi. Ben artik olgunlastim derdi. Dedem duyardi onu, gözleri parlardi. Elleriyle dokunurdu basaklara, bir cocugun basini oksar gibi. Nimetin topraktan geldigini bildigi icin otururdu tarlanin kenarina. Topraga dokunur, cocuk civiltilarini dinler gibi dinlerdi cekirgelerin sarkilarini. Arada bir cevirirdi basini, göz pinarlarindan süzülen mutluluk piriltilarini görmemi istemezdi.
Her zaman istedigini alir miydi, emeginin karsiligi var miydi, bilmiyorum. Zaten o bunlari dogaya ve topraga olan askindan yapardi. Hic sizlanmazdi. Üretmenin ve emege sayginin en büyük örnegiydi. O Anadolu insaninin temsilcisiydi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.