- 301 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İNSANİ YÖNETİM İNSANİ YAŞAM
Mantıkta kavramlar arasındaki içlem kaplam ilişkisinden yola çıkarak toplumsal yaşamı biraz değerlendirirsek, yönetim sistemlerinin yapılanmasındaki tutarsızlık ve sığ olma durumu, sadece insanlığa zulüm ve gözyaşı getirmenin dışında bir marifete sahip olmamıştır.
Kaplamları en üst düzeyde olan ve aynı zamanda cins olan bir kavram kendisinin üstünde daha üst bir cins yoksa bunları sadece kendisiyle tanımlarız ve bize yeni bir bilgi vermezler. Ör. varlık kavramının daha üst bir kaplamı olmadığından varlık nedir dediğiniz zaman, varlık varlıktır şeklinde bir cevapla karşılaşırsınız yani bu varlık, kendi içinde birçok alt cinsler barındırır. Yani kaplamı en çok olan, varlık kavramı kendi içine giren, yani kaplamındaki tüm kavramların özelliklerini barındırır. Ama onlardan sadece birine ait bir özellikle asla tanımlanamaz. Oysa İçlemi en çok olan bir kavram, en özel bir kavramdır. İçlemin fazlalığı özelliği daha uç noktalarda olan özellikli bir kavramdır; yani özel bir duruma karşılık gelen kavramdır. Bu açıklamaları dikkate alarak yönetim sistemleriyle alakalı biraz yorumlamalar yaparsak, şu gerçekleri giderilmesi gereken bir hastalık olarak tüm siyasal sistemlerde görmek mümkündür.
İnsani değerleri temel kıstas olarak dikkate almayan tüm sistemler hangi düşünce, din ve ideolojiye dayanırsa dayansın kuşatıcılıktan ve mutluluk getirmekten çok uzaktır. Modern yönetim sistemlerinin ortaya çıkması ve şekillenmesi daha çok Batı kökenli olmuştur. Bu sistemler sistematik şekillenme sürecini tamamlayarak, varlık sahnesinde kendisine bir yönetme alanı bulduğu için bunların birer evrensel ve olmazsa olmaz yönetim sistemleri olarak algılanmasına neden olmuştur. Bu bakış açısı onların geniş halk kitleleri ve değişik toplumlar tarafından alınmasına ve kendisine huzur getirmesi için başvurulan kurtarıcı iksir olarak görülmesini beraberinde getirmiştir. Ancak bu beklentilerin %100 olmasa da oralara yakın bir düzeyde fiyasko ile sonuçlandığına hep birlikte şahit olmaktayız. Çünkü bu sistemlerin istisnasız hepsi, kendi özel halini genel kuşatıcılık genlerine sahip bir değermiş gibi sunmaktadır. Bu sunuş şekli sunum aşamasında patolojik bir süreçle geldiği için, gelecek yaşamlarda meydana getireceği travmaların hesabını yapmaktan da acizdir. Dünyanın tamamı dikkate alınarak bir genel araştırma yapılsa ve bu araştırma da tam tümevarım içeriğine sahip olsa orada şunu rahatlıkla görmek mümkün olacaktır. Ülkelerin yönetimleri hiçbir zaman tüm halkını kuşatacak insani bir yönetim olma becerisini ve başarısını yakalayamayacaktır. Onu yakalayabilmesi için alışılmış kalıpları parçalamak gerekecek, biliyorum çok iddialı laflar ediyorum, alışılmış ve genel özellikler barındırdığı iddia edilen en sade ve özgürlükçü yönetim sistemlerinin zihnimizdeki oluşum şekline baktığımızda, dışarıdan gelen düşünsel spermlerin bizlerin zihin duvarlarında kuluçkaya yatarak orayı kendisine bir mesken edinmesiyle bizler tarafından benimsenen ve asla ondan geri dönülmemesi gereken bir anlayış olarak bizlerin yaşamına mührünü vurdu. Yani diyeceğim odur ki, insani olmayan tüm yönetim sistemleri, geneli özellerin içine hapsederek, tüm farklılıkları belirlenmiş kalıplarda standartlaştırma hevesindeler. Örneğin, Bitki kavramının kaplamında olan, odunsu otsu, odunsu olanları Meyveli, meyvesiz, ayrıca meyveli olanları, Elmagiller, Turunçgiller; Turunçgilleri de Limon, portakal, Mandalina, Greyfurt, Mandalinayı da Finike şeklinde özelleştirerek kaplamdan içleme doğru sıralayabiliriz. Ancak burada İçlemi en fazla olan yani özellikleri diğer kavramlara göre daha fazla olan Finike Mandalinasının içlemi en fazla olan bir kavram olduğunu biliriz. Yani bitki yerine Finike portakalını koyarak onu besleyerek diğer tüm bitkileri beslediğimizi sanmak ve öyle inanmak ne kadar mantıksız ve bir o kadarda basit ve sıradan ise, İnsani mutluluğu getirecek olan siyasal yönetimlerde böyle bir handikabın ve tutarsızlığın içinde çamura battıkça batan bir hal almıştır.
Yani bir ideolojinin kendi kafa yapısına göre oluşturduğu bir yönetim algısını kendisine uyan uymayan benimseyen benimsemeyen herkese
dayatarak onun mutlak kurtuluş reçetesi olduğunu iddia etmesi ne kadar basit ve sıradan olduğunun da göstergesidir. Nasıl ki, bitki altında sıralanan kaplamındaki tüm bitki türlerinin özelliklerini içinde taşımasına rağmen onlardan sadece biriyle tanımlanması mümkün değilse, İnsanlık için oluşturulacak yönetim sistemi de böyle bir kapsayıcılığa sahip olmak zorundadır. Bu kapsayıcılık özelliklerini barındırmayan tüm sistemler insanlık için bir kurtuluş reçetesi asla olamazlar. Onun için bizlerin kafası yorulacaksa tüm insanlığın kurtuluşuna ve herkese mutluluk getirecek ideal bir adil düzenin nasıl kurulacağı ve hangi özellikleri ilke bilerek oluşturulmasının gerekliliği hakkında kafa yormak olmalıdır. Bunun yolu hakkında biraz ipuçlarını paylaşabilirim aslında.
İnsani Sistem Kesinlikle bir dayatma sistemi olamaz. Sadece insanların genetik fıtrat kodları dikkate alınarak yaratılan bu varlığın donanımının ne olduğunu idrak ederek, o donanımın içindeki yazılımlara göre denklemler kurmak olmalıdır. Bu denklemlerin içinde asla ideoloji, İnanç, inançsızlık vs. gibi düşünsel kültürel yaşam dikta edilemediği gibi, yaratılıştan gelen ve insanların sonradan kazanma gibi bir seçim haklarının olmadığı cinsiyet ve renk gibi biyolojik yönlerinin de tahrifatlara uğratılarak yönetim sistemlerinin manifestosunda yer alması mümkün değildir.
Yönetimin omurgası, hangi düşünce ve inanç ve ideoloji ırk, cinsiyet olursa olsun onların yaşamlarına mutluluk huzur barış ve hakkaniyet eksenli dünya nimetlerini adil paylaşım kodlu bir denklemle yerli yerine oturtarak halkı rahatlatmak olmalıdır. Her düşüncenin kendi varlık ve kimliğini başka düşünce ve inançlara dayatmadan ve onlara baskı kurmadan açıklama ve tanımlama hakkının olduğunu bilerek ona yaşam alanları açmak ve onları korumakla, yönetim görevli olduğunu bilmek zorundadır. İdari mekanizma yönetim, en üst kimlik olan ve diğer alt cins kavramlara göre daha genel kavram olan insan ve adalet kavramlarıyla kendisini tanımlamak zorundadır. Bu iki kavramın sağına soluna önüne arkasına herhangi bir ideolojik ve inanca dayanan bir ekleme yapılırsa o yönetim belli bir kalıba sokulmuş olur. Kalıba giren sistem hangi kalıba girdiyse o kalıba uyanların hayatını rahatlatırken, kalıbın dışında kalanlara da hayatı zorlaştıracaktır. Bu cihetten baktığımızda tarafsız ve sadece insanın insani yönleri ve yeryüzünün nimetlerinin ve insanların insan gibi yaşayacağı koşulları sadece insan unsuru dikkate alınarak ortaya konulduğu zaman, yönetim kuşatıcılık özelliğinden dolayı tüm ideoloji ve inançların üzerinde yer alır. Sebebi ise kaplamı en fazla olan bu kavramın içeriğinin kendi yapısına uygun tanımlandığı ve doldurulduğu içindir.
Devlet bu tanımlamayı net anlaşılır ve zorlaştırmadan objektif kriterler ölçeğinde yaparak çelişkisiz ve tutarlı önermelerle iddianamelerini iddia olmaktan çıkarıp uygulanacak bir teoriye dönüştürdüğü zaman insan gibi insan olarak yaşayacaklar dışında herhangi bir itirazın ve sistemi delmeye ve bozmaya dönük çabaların olacağına inancım yoktur. Çünkü insan fıtratı kendisine dayatılmayan ancak kendisini rahat tanımlama imkânı bulduğu ortamları daha çabuk benimser ve onu içselleştirerek genel geçer bir sistem olmasına en büyük katkı sunar…Olumlu yanları anlatarak polyanacılık yapma derdinde değiliz, bu sistemi delecek anti sosyal ve psikotik tipler olmayacak mı, elbette olacaktır. Bunların olması sistemin omurgasının hedef alındığı anlamına gelmez. Her varlık kendi içinde uyumsuz olanları ya dışlayarak kendileri sürü olarak yaşamlarını devam ettirir ya da o uyumsuzlar zamanla o ortama alışarak rehabibilite olarak uyum sağlarlar. İnsan da bundan farklı değildir. Halifelik, Demokrasi, Totalitarizm, Teokratik yapı veya inançsızlık üzerine kurulan Anarşizm ve Agnostik karışımı bir yönetim, sosyalizm vs. Bunların hepsi kendisini en doğru diye tanımlayan idari yönetim biçimleridir. Oysa bunların hiçbirisi en üst noktaya kaplam olarak İnsanı ve Adaleti koymadığından, içlemi fazla olan bir kavramın altına kaplamı daha fazla olan kavramları yerleştirerek denge ve düzeni bozduklarından işin öncesinde nakavt olarak harekete geçerler. Böylesi çıkışların sonradan düzeleceğini düşünerek onlara yaşam hakkı tanımak, aslında tanıyanların yaşam haklarını imha etmektir. Bu idari sistemlerden yeni bir idare çıkar mı diye bunlar üzerine fazla kafa yormanın anlamı elinizdeki temiz sularını tıkanan ve devamlı o pisliği taşıyan logarın sularına katarak ona o suyu akıtarak onu sağlıklı hale getireceğimizi söylemek gibi komiktir. Alışılmış ve dayatılmış tüm ezberleri bozarak zihin duvarlarımızda önceden var olan veya yaşam alanından uzaklaşmış ama belli bir dönem varlığı olmuş tüm yönetim anlayışlarını zihin duvarlarımızdan süpürüp atacağız oralar kanasa da orayı güzelce bir tedavi ettikten sonra yeni kodlama sistemiyle beynimizin donanımlarındaki çalışmayan bölümleri ve aksaklıkları gidererek fıtrattan gelen yazılımı yeniden deneyeceğiz ve göreceğiz ki ortaya herkesle ve her düşünceyle rahatlıkla reaksiyona girecek bir denklem önümüzde oluşacak. Bu denklemin bilinmeyenleri çok değil, bilinenleri fazla, bilinmeyenleri çözmenin yolu da net ve açık…”Eşyanın bilgisinin Ademe verilmesi sadece bir kişi olarak algılanmamalı, “Ademin belkemikleri arasından tüm insanlığın sülbünü çekip çıkarıp, Ben sizin Rabbiniz değil miyim diyen Allah’a karşı, evet sen bizim rabbimizsin biz şahit olduk…”Sizin, Rabbimiz bizden önceki atalarımızın yaptıklarından bizi sorumlu mu tutacaksınız demeyesiniz diye sizden söz aldık…”Bu hakikatler bize şunu çok iyi anlatmaktadır. Yani Âdem gibi eşyanın tüm bilgisi size de verildi, doğru nedir, yanlış nedir; iyi nedir, kötü nedir; güzel nedir, çirkin nedir vs. gibi kavramlar insanların verdiği anlama göre tanımlanmadı, onlar aslında öylelerdi biz sadece bize kodlanan o kodları doğru çalıştırdığımızda bulduk; çalıştırmadığımızda battıkça battık, bugün dünyanın içinde olduğu durum gibi…
Evet dünyanın yeni bir yönetim modeline ihtiyacı olduğu kesin, bu model ortaya çıkarılmazsa insanlık kendi hırslarının ve arzularının kurbanı olarak can verecektir. İnsanlık yok oluş kıyısının yanı başında can çekişirken bize mi kaldı bunlarla uğraşmak diyemeyeceğimiz için bu sorumlulukları her aydının idrak ederek kendine düşen sorumluluğu kaldırması bir zorunluluktur. Yeni dünyanın yönetimi var olan yönetim anlayışlarından farklı ve herkesi kucaklayan ama Ahiret hayatının sorularıyla insanları dünyada sıkıştırmaya çalışmadan mutluluk ve adalet kapılarını herkese açan “İnsani sistem ve İnsani yaşam olacaktır.”
Bu sistemin oluşumu için el ele gönül gönüle, şartsız düşünsel birikimlerini insanlık ve doğadaki tüm yaratılmışlar için kâinat denkleminde kurulan Tevhidin insanlık yaşamında oluşması için mücadele edenlere ne mutlu onları gönülden ve yürekten selamlıyorum…Aliya’nın bir sözüyle bu makalemi noktalıyorum… “Tevhid, aynı duygu ve düşünceye sahip olanların oluşturduğu birlik değil, farklı düşünen, inanan ve inanmayan insanların oluşturduğu birliktir.”
Erol KEKEÇ/27.03.2021/22.04
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.