- 362 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ MESELESİ
Bir konunun toplum önünde enine boyuna tartışılması düşünce dünyamızı geliştirmesi bakımından önemli sayılabilir. Bu tür programlarda aynı isimleri görmekse bıkkınlık verebiliyor. Seyirci kimin, neyi, nasıl dile getireceğini üç aşağı beş yukarı öğrenmiş durumda.
19.03.2021 tarihinde Cumhurbaşkanı kararnamesiyle iptal edildiğini öğrendiğimiz İstanbul Sözleşmesi hakkında onlarca gazeteci ,hukukçu ,akademisyen veya siyasetçilerimizi çeşitli TV kanallarında izledik. Son gelişmeden rahatsızlığını ifade edenler "Neyine karşısınız? O maddenin (14.) ne sakıncası var? Kadına şiddetin olmasını istiyorsunuz. AİHM ne diyecek, düşündünüz mü? Cumhurbaşkanı’nın sözleşmeyi iptal etme yetkisi var mıdır? Kadına şiddet sekteye uğrayacak..." gibi sözlerle düşüncelerini ifade ettiler.
Son gelişmeden memnun olanlar ise bir maddesinde geçen "toplumsal cinsiyet" tabiriyle yapılmak istenenin LBGT gibi marjinelleri desteklendiği, aile yapımızın ve geleneklerimizin hedef alındığı, çocuklarda cinsiyet ayırımını kendilerinin ve toplumun karar vereceği gibi sözlerle meramını anlattılar.
İstanbul sözleşmesi 2011’de üzerinde konuşulmadan, tartışılmadan kabul edilmiş. Buna istinaden kadınların bir beyanlarının erkekleri suçlamak için yeterli olması nedeniyle sözleşmeden kaynaklanan olumsuzlukların yaşandığı önceden dile getiriliyordu. Aradan 10 yıl geçmişken şiddet ne kadar önlenmiştir? Ne gibi etkileri olmuştur? Bu sözleşmeyi kabul etmeyen ülkelerin durumu nedir?
Özellikle tartışmaları izlerken birbirinden kesin hatlarla ayrılmış iki kutuplu bir toplum haline geldiğimizin emareleri fark ediliyor. Birinin ak dediğine diğeri kara demek zorunda hissediyor kendini. Herkes olayları kendi zihniyeti, ideolojisi açısından değerlendiriyor .Karşımızdaki kişinin zerre kadar haklı olabileceğine ihtimal vermiyoruz.
Belki insanların yozlaştığı, ahlak ve erdemden uzaklaştığı, toplumu ifsat eden etkenlerin ele alınması daha öncelikli konular arasında olmalıdır. Gazetelerin üçüncü sayfa haberlerine göz atarsak yeni dolandırıcılık yöntemlerini, incir çekirdeğini doldurmayacak konular sebebiyle kavga edenleri, cinnet geçirip yakınlarını katleden sonra intihar edenleri ve benzeri haberleri okuyup şaşırıyoruz. Bir milletin bireylerini birbirine bağlaması gereken ortak kültür unsurları yokmuş gibi bir haldeyiz. Tahammülsüz, sağlıklı düşünemeyen, cahil ve hodbin kimselerin durumları toplum içinde birer canlı bombayı andırıyor. O halde önce toplumun olumlu yönde değişmesi, dönüşmesi öncelikli olmalı.
Muhalefet partileri İstanbul Sözleşmesini hangi gerekçelerle savunduklarını yeterince açıklayamıyor.
Kadın haklarını savunucu tavır takınanların samimiyeti şüpheler içeriyor.
Biz bu hallere nasıl geldik? İnsana değer vermeyi, sabrı, merhameti, hoşgörüyü ne zaman öğreneceğiz ve içselleştireceğiz?
İçişleri bakanı iptal ile ilgili bir açıklama yapmış :"Uluslar arası sözleşmelerin varlığı veya yokluğu, vatandaşımızın karşı karşıya kalacağı herhangi bir suç şeklini önlemeye ilişkin sorumluluklarımızı ve bu sorumluluğun gereği olan çalışmalarımızı eksiltmez veya arttırmaz." dedi. Bakan Soylu, "Yakın zamanda herkes görecektir ki aile içi ve kadına karşı şiddetle mücadelede atılan tüm adımların olumlu sonuçlarını alacağız ve dünyada bu mücadelenin örnek temsilcisi olacağız." ifadelerini kullandı. Bundan sonra gelişmeler ne olacak bekleyelim, görelim.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.