- 461 Okunma
- 4 Yorum
- 2 Beğeni
O KÖYÜN YOKUŞU
Doksanların başlarında yaşayanlar iyi bilirler.
Köyleri bir birine bağlayan toprak yollar tozludur. Son güzün son günlerinde traktörlerin kocaman teker izleri çamuru derinden yarar, diğer araçların geçmesi zorlaşır. İlkbaharın ilk günlerinde de karların erimesiyle stabilize yollar çamur deryası kesilirdi. İlçe merkezine uzak köylere gidip gelmek, eskiden atlarla yapılardı, artık minibüsler yer almış ne de olsa doksanlara dayanmış zaman. Çamur deryasına bata çıka giderler. Stabilize yollar doğunun her ilçesinde aynıdır, şehir merkezine yakın yerde iki üç santimlik kalınlığı olan asfaltla bağlanır.
Mutki yolları da öyledir.
Şehir merkezini güneye bağlayan asfalt yolun ilk sapağında ilçenin yolu ayrılır. Mutki ilçesi. Sağ kol üzere giden yolun ilk üç kilometresi yarı asfalt sayılır ve ilk yokuşun dibinde toprak damlı evler üst üste yığılı durmuş gibi yamaca tutunmuş, bir kısmı da dereye doğru uzanır. Evlerin önünde kavak ağaçların yaprakları hafif esen rüzgârda tatlı hışırtılar çıkararak kıpırdanırlar. Dere ağzında ceviz ağaçları ve asma söğütler iç içedir. Her kapıda birkaç inek, sokak gübre kokar. Yolun üzerinde rahat tavırlarla dolaşır başıboş inekler.
İlk yokuşla beraber ilk dönemece girilir. Yokuş yukarı tırmandıkça, dönemeçler sıklaşır, iki adımda bir karşına çıkar, kara bir yılan gibi kıvrılarak uzanır. Birinin sonu gelmeden diğerine girmek zorundasın. Yollar keskin virajlarla tırmanır Karçinbaşı dedikleri tepenin üst kısmına kadar devam eder. Yolu yeni düşenler için sürekli yokuş yukarı çıkmak korkutucu olabilir, yol bitmez gibi. Aşağısı bayağı uçurumdur, acemi sürücülerin korkulu rüyasıdır, Karçinbaşı tepesi. Hele kışın, o korkunç fırtınası hiç eksik olmaz.
“Karçinbaşı tepesini geçtin mi, korkma artık.”
“Ya virajlar?”
“Korkulacak bir şey yok, dikkatli gidersen.”
Mutki ilçesi, Karçinbaşı tepesinden görülmez, dere boyu uzayıp giden vadinin kıraç yamaçları kayalar, kayaların arasında toprağa sıkı yapışmış tek tük meşe çalıları göze çarpar. Stabilize yol boyu yine keskin dönemeçler devam eder.
Mutki ilçe merkezine varmadan, Koyunlu beldesine giden yol yine sağ kol üzere dereyi takip eder. Buradan öteye çalılıklar giderek çoğalır, meşe korulukları karşı yamaçta ormana dönüşür.
Yumrumeşe köyü iki yamaç arasında, küçük bir vadi içindedir. Dik bir yokuş, yarısı sade çamur, çamur kesilen diğer iki dönemeçle tepeye varılır.
Yağmurun bol yağdığı günlerde çamur deryasından geçilmez. Köylerine varmak için yokuşu tırmanmaya çalışan bir iki kamyon, traktör, köy minibüsleri, ya da özel bir araba ile yola çıkanlar, Yumrumeşe yokuşu çamurunda patinaj yapmadan, itelemeden ya da şeritlerle çekilmeden tepeye ulaşılması zordur. Arabanız Toros ise korkmayın, askıda kalmazsa keçi gibi tırmanır, çamuru yarar, geçer.
Kaç yıl boyunca o yokuşta çamurlara takılanlar iyi bilir, unutmaları imkânsızdır.
“Çok soğuk …” dedi, vişne rengi botları çamurdan siyaha kesilen, boyu ortadan az kısa, top saçlı yeni gelen bir bayan öğretmen. Denizi olan bir ilde doğmuş, büyümüş ve bu dağ başı köylerine yeni atanmış.
“Şu müdür de nerde kaldı?” Etrafa çekingen bakarken gözlerinden iki damla yaş akmıştı.
“Oturttu bizi bu arabaya..” Evvelki yıl göreve başlayan uzun siyah saçlı, esmer yüzlü bayan öğretmen kızarak söylenmişti, etrafı endişeyle izlerken.
Bayan öğretmenler nasıl edişe duymasınlar, gün geçtikçe yabancılaşan bir hayat çevrelerini kuşatmıştı.
Korkunun kol gezdiği yıllar… Tehlike ne zaman, nerden geleceği belli değil. Belki iki kayanın arasından, belki de sık bir çalılığın içinden iki çift göz ve soğuk bir namlu sizi gözetliyor, kim bilir!... Bir korku sarmıştı her yeri, gecesi gündüzü belli olmayan kaç yıl geçti, nasıl dayandılar kendileri de bilemediler.
Vakit dar, akşam karanlığı çöktü çökecek. Bayan öğretmenler korkularından da, müdürün gecikmesinden de haklıydılar.
Okul müdürü ile üç erkek öğretmen öndeki minibüsü çıkarmak için her biri şeridin bir yanından tutmuş, köylülerle beraber minibüsü çıkarmaya çalışıyorlardı, çamurlara batmış hallerine aldırmadan. Müdürün üstü başı, her tarafı çamura bulanmıştı, siyah desenli mavi kravatı da çamurdan nasibini almıştı. Bekir, Sezgin ve Kenan öğretmen de çamura batmışlardı. Bekir öğretmen Trabzon’dan geçen yıl gelmişti. Sezgin öğretmen Balıkesir’den, Kenan öğretmen Ardahan’dan diğer bayan öğretmenle yeni atanmışlardı. Müdürleri Muş’tan. Hepsi güler yüzlü çocuklar, aslan yürekli öğretmenler. Onlar müdürleriyle, müdürleri onlarla gurur duydu her zaman.
Toros arabasına bindirmişti bayan öğretmenleri;
“Sakın arabadan ineyim, demeyin. Birazdan geleceğiz.” Diye tembihte bulunmuştu, erkek öğretmenlerle yol açma derdine düşmüştü.
Ve yol uzun sürdü.
........................................
Okulun bahçesinde arabalardan indiler, derin bir “Oh” çektiler, çamura batanlar birbirlerine bakıp güldüler.
“Biz köy çocuklarıyız, toprakta büyüdük. Köylerimizin sokakları çamurdur, gübre koksa da hava her zaman temiz ve berraktır.”
10 MART 2021
Mehmet AKIN
YORUMLAR
Sadece vatanı dert eden, doğu batı, kuzey güney demeden hizmete koşan vatan sevdalısı eğitim neferleri onlar. Anadolu yollarında vatan aşkı ile çekilen yine de ah etmeyen idealist öğretmenler. Allah hepsinden razı olsun. Güzel bir öyküydü kutlarım yürekten... Kandiliniz de mübarek olsun Hocam...
Mehmet Burhan AKIN
"O güzel adamlar, o güzel atlara bindiler ve gittiler." sözünü hatırlattı bana "idealist öğretmenler" sözünüz. İnanın fazla kalmadı, onlar da tükendiler.
Anadolu yollarında vatan aşkı ile çamurlara bata çıka yürüyüp, köy çocuklarına medeniyeti götürmeye çalışanlar evlerini yükleyip gittiler, üstadım.
Sizin de Kandiliniz de mübarek olsun, Ahmet Bey.
Saygılarımla Efendim.
Çok seviyorum köy hikayelerini ve bunun hakkını veren kıymetli hocamı.
Naçizane bende yazmaya çalışıyorum ara sıra ve
Ne vakit görsem hocamın yeni bir paylaşımını koşarım hemen sayfasına...
Bilirim ki kaleminin havası, hep temiz ve berraktır
Sevgi ve saygılarımla,
Sahir Neva tarafından 10.3.2021 14:05:44 zamanında düzenlenmiştir.
Mehmet Burhan AKIN
Bu güzel yorumda sevgi duydum, samimiyet gördüm, insanlık dolu koca bir yürek buldum. Değerli şair kardeşim; hakikat bizleriz, yeter ki kalem inlesin ve gönül dinlemesini bilsin, bak o zaman ne kelamlar dökülür şiir mısralarına, öykü kahramanlarının dillerine.
Yeter ki kişi önce kendini bilsin, o vakit çorap söküğü gibi sıralanır; doğa sevgisi, insanın yaradılış gayesi ve toplum gidişatı. Hepsi de birbirinden ayrılmaz etkenlerdir.
Saygılarımla Efendim.
Kıymetli Hocam.
Hani Bedri Rahmi demiş ya:
"Şairim;
Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası,
ayak seslerinden tanırım .
Ne zaman bir köy türküsü duysam ,
şairliğimden utanırım ."
Ben de öyle işte, ne zaman bir köy hikayesi duysam, yüreğimin atışı hızlanır,
gözlerim dolar.
Sizin bu köy hikayelerinizin de tadı bir başka oluyor.
O yerinde ve çok anlamlı benzetmeler.
Su gibi akıp giden bir anlatım.
Ve... En önemlisinde yaşanmışlıklar.
Yine öyle bir hikayenizi okudum.
Duygulandım.
O arabalar gibi benim de yüreğim saplandı kaldı çamurlara.
Teşekkür ediyor. selam ve Saygılarımı gönderiyorum.
Kandiliniz de mübarek olsun.
Mehmet Burhan AKIN
Her fırsatta, biri diğerinden güzel yorumlarınızla doğaya, insana ve topluma verdiğiniz önem herkesçe aşikardır. Abi olmak kolay olmasa gerek; tecrübe ister. Hani, her derede bir at öldürmeyince baytar olunmaz misali... İncitmeden, kırıp dökmeden, sosyal içerikli konuları hikaye diliyle anlattığınız her yazıda bir insani yücelik görmekteyim.
Yorumunuz çok güzeldi...
Saygılarımla Efendim.
Değerli kaleminiz sayfanızda yine güzel bir esere imza atmış akıcı ve duygusal çeşitli anlam ve yoruma açık eserinizi beğeniyle okudum sayfanızdan yürek sesiniz okuyucuların yüreğine güzel mesajlar vermesi dileğiyle yüreğinize emeğinize sağlık sayfanızda nice güzel eserlere imza atmanız temennisiyle kalemin daim ilhamın bol olsun selam ve sevgilerle kalın sağlıcakla
Mehmet Burhan AKIN
Tabiatın güzellikleri, insanoğlunun yaradılış amacı ve yaşadığımız toplum birbirinden ayrılmaz üçlüdür, birini kaleme alırken diğerini boşlamak olmaz.
Saygılarımla Efendim...