Herhangi Bir Dükün Papağanı Olmak
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yer yarıldı
Gök karardı
Yar sarıldı
Ot sarardı
Papağan dedi:
Yaşasın Düküm
Bağımda üzüm
Sağımda lüzum
Solumu sardı
Dük koltuğuna yayılmış, sanki üstünde sonsuz oturacakmış gibi. Papağana kimsenin yemediğini yedirir, kafesine ne varsa serdirir. Kafeste cennet işte… Özgürlüğü elinden alınmış, amelini Dük yazarmış. Hani kafeste doğmuş, özgürlük nedir anlatsalarda bilmezmiş. Dükün emir kulu işte! Dükün gölgesi, sesi, soluğu… Sürekli alkışlayan, sürekli alkışlanan yaşamı içinde Dükle yaşlanmış!
Düküm çok yaşa
Yaşayım paşa paşa
Nefesim toza
Elim değmesin taşa
Hiç bir zaman Düke ters gitmiyor, eleştirmiyor, nefsine zorbalık etmiyor… Dük ne söylese haklısın diyor, sen bulunmaz nimetsin diyor, sen olmazsan ben ne yapardım diyor, varlığımı sana borçluyum diyor… Hayvansı kimliği ile düşünmeyi, muhakeme etmeyi, yargılamayı unutmuş… Kulluğunu her an Düke sunuyor. Dük olmasaydı, nasıl çalışmadan yerdi ki, Düke bu kadar yakın olur ve bu yüce makama sahip olabilirdi ki, ekmek elden su gölden yaşamı nasıl sürdürebilirdi ki? Hele dük olmadığında her sözü etrafında onun gibi değer bulabilirdi ki? Papağanlar olduğu için savaşlar, işkenceler, arsızlar, zalimler her an yaşar mıydı…
Hani papağan, dükün beğenmediği ve dosdoğru bir şeyi söylese, makamından olur, kellesi gider, çöp kadar bile değeri olmadan leş gibi kötü kokular içinde toprakta çürürdü. Her dükün etrafını papağanlar bu yüzden çevirir, gerçek Rabbini bilmeden ona tapar ve hayatını dünyalık için sürdürürdü. Hani çalan, talan eden, tembellik eden, acıya katlanamayan, ilimden nasiplenmeyen birisi için papağan olmak aslında elmas madeni bulmakla eşdeğer bir yaşam biçimiydi.
Dük ölmüş, yahut zindana atılmış, yahut sürülmüş ise papağanlara bundan daha kötü bir son kaçınılmazdı. Hani kim bu sonu düşünürdü ki? Ekmek elden su gölden, Ağustos böceği misali hep yaz varmış gibi yaşamak… Hani kış gelip de karıncanın kapısını çaldığında onun merhametinden başka sığıncak bir yer olmadığını gördüğünde, ya aklı başına gelir ya da hayatta kalırsa yine yazı ve eğlenceyi düşleyerek günleri sayardı. Yaza ulaşsa bile, o eski ağustos böceği olmazdı herhalde.
Aslında bu dünyada cadı misali Dük aramak, ona bağlanmak… Uçurumun kenarında beklemek gibi… Körelttiği kanadıyla her an boşluğun tadını canıyla ödeyen bir uçuş onu beklemektedir. Oysa, kendi iradesine, kazandığı rızkına ve özgürlüğüne karışmayan, onu rahmetiyle kuşatan gerçek bir Dükün varlığını hisseden, hapisten çıkan mahkum gibidir. Herkesi amelinde serbest bırakan, sonsuz özgürlüğü sunan, kulken kendi cüzi iradesiyle yaşatan, ben neymişim dese bile rızkından eksiltmeyen, Ona isyan edene tahammül gösteren… Kim hapiste yaşamak ister ki, ancak özgürlüğünde bir bedeli var sonuçta.
Papağan olanın dükünü seçebilmesi, işte anahtar noktada bu. Her insan papağandır aslında. Onun gibi var olan aklını kullanmayıp düşünmeyenler, gerçek Dükünü aramayanlar azımsanmayacak kadar çoklar.
Saffet Kuramaz
YORUMLAR
saf şiir
saf şiir
saf şiir
saf şiir
saf şiir
saf şiir
Papağan olasım geldi... Dük'ün değil, kimsenin değil. Allah diyebilen , papağan gibi ezberleyen değilde, insan gibi haddini, hududunu manasını bilebilen... Ah çekip, dolduran içimdekileri kelimeler kifayet etmezken, papağan olsam nasıl ifade edebilirim ki?
Güne gelen yazınızı severek, anlamaya çalışarak okudum. Tebrikler, saygı ve selamlarımla...
saf şiir
Papağan olanın dükünü seçebilmesi, işte anahtar noktada bu. Her insan papağandır aslında.Demişsiniz.
Bakış açısına göre değişir tabi farklı fikşrler olacak olmaıda. Ancak mesele papağan olmamakta. Allaha kul olanların dükü düşesi kralı olmaz.
Bu da benim fikrim farklı düşünenlerede eyvallah.