- 488 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
İki Sonsuz Sevdalının Öyküsü
Sabahın loş ışığı altında karanlığı yırtan rüzgarın esaretine katlanmaya çalışırken yalnız sokağın ötesinden evine doğru düşünceler içerisinde ilerliyordu. Bu uçsuz bucaksız dağ köyünde hayata karşı dimdik durmak hele ki yeni tıbbiye bitirmiş gencecik bir hekim için o kadar zor bir hayatın belki de başlarıydı.
Dahası tıbbiyedeyken başlamıştı zorluklarla başlamıştı hayat. O kadar Anatomi gibi temel bilimin babası sayılan Fizyoloji, Histoloji gibi ana bilim dallarından yokluk, parasızlığın belki de verdiği azim ve gayretle yüksek notlarla geçmiş ve dereceyle Tıp fakültesini bitirmişti. Sıra ise şark hizmeti gelmiş ve Doğu da Aşkale yakınlarında bir dağ köyüne atanmasıyla başlamıştı serüven.
İlk başlarda işler çok meşakkatli, tedirginlik içerisinde geçti. Geceleri ilçe de kalıyor sabah ise görevli olduğu sağlık ocağı arasında gel gitler arasında halka yararlı olmakla geçiyordu günleri. Geceleri çok tedirgin geçerdi vakti.
Kuş uçmaz, kervan geçmez bir köyde başına kim bilir ne gelirdi.
O köyün Özge adında güzel fakat göğü titreten egosuyla dünyayı avucuna alacağını sanan köy muhtarının kızı vardı. Köyünde tüm delikanlılara yüz vermeyince adına güzelliğiyle maniler söyler gelirdi. İşte bu kızcağızla bizim köyün doktoru Sinan arasında farklı duygular yankılanmaktadır. Kibirli köy kızı Özge onu her gördüğünde sesi titrer, yüzü kıp kırmızı kesilirdi.
Sinan ise hiç oralı bile olmaz görev süresi bitmesi için çabalar dururdu. İşte o günlerde Sinan’ı eline bir mektup ilişti. Göndereni belirsiz bu mektubu öylece masasında bırakır ve başka işleri ile uğraşırken ta ki mektubun gizli sahibi Özge ile karşılaşır.
Özge solgun, titrek Sinan’a yaklaşmanın yollarını ararken Sinan’ı görev yeri değişir ki TUS(Tıp da Uzmanlık Sınavı) kazanmış ve yaklaşık bir haftalık süresi vardır.
Özge derin yareler, ızdırap içerisinde yana tutuşur mektubu yazdığına ise pişman olmaktan alı koyamaz kendini. Köyde söylenti, dedi kodular yayılmakta ve muhtarın kulağını çınlatmaktadır.
Sinan eşyalarını toplar ve ertesi gün gizemli mektubu da alarak yola çıkar. Tam trene bineceği vakit köyün kibirli güzel kızının hastalandığı haberini alır ve zor bela ikna edilerek muhtarın köyün girişindeki hanesine yetişir.
Özge baygın odanın girişindeki ranzada yatmakta ve terler içinde sayıklamaktadır.
Ne klasik yaşanmış bir hikaye ki Sinan muayenesini yaparken Özge’nin yüreğine doğru sımsıkı tuttuğu bir kağıt parçasını farkeder. O kağıt altı ay kadar önce masasında gül kokulu üzerinde Ö/S çiçek işlemeli mektup ile tıpatıp aynıdır. Elini yüreğine koyar fakat alamaz,bırakmaz bir türlü Özge.
Birden göz yaşlarını da tutamaz. Şaşırır buna. Adeta donup kalır evin orta yerinde.
Yanında kızın annesi de göz yaşlarını tutamaz. O da farkındadır Özge’nin neden canına kıymaya çalıştığını.
Ve gözleri aralanır kızın. Adeta şok içerisindeki Sinan’a doğru bakarken konuşamaz ve konuşulanları da algılayamaz. Çünkü içtiği zehir kana karışmıştır.
Odadaki herkes bir güzel kızın son anlarına tanık olmanın hem de sevdası uğruna kalkıştığı böyle intiharla bütün köyün diline dolanır ve gerçek aşktan haberdar yakınları bile buz kesmiş gönülleri akan sular gibi berraklaşır.
Özge aşkı uğruna göçüp gitmiş fani hayattan ama kimse o mektubu açmaya cesaret edemedi. Gömüldüğü gece bir silah sesinin sahibi Doktor Sinan hariç.
Yüreğine sıktığı mermiyle devrilmiş bu yağız genç başından itibaren herşeyin Özge’ye dair bütün olanlardan haberdar fakat içine gömülmekle geçen on sekiz aya dayanmadan o da gizli sevdiğinin yolunu tutmuş ve iki mektup iki ayrı yürek yan yana defnedilmiş, acıları tüm köyde yankılanmıştır senelerce...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.