- 306 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
ANILARIN İÇİNDEN 9
ANILARIN İÇİNDEN - 9
Annemle babam evlendikten hemen sonra Döne halamı da bir saat uzaklıktaki Suriye’nin Tuğlu kasabasına yine bir Türkmen ailesine gelin göndermişler. Zaten Elif halam da oralarda ya. Onun için mi kimbilir?
Fatma nenemle Hasan dedem her gün ırgatlarla birlikte mallarının başında bulunuyorlar. Karakolun alt yanında epeyce zeytin ağaçları var. Hepsi yabanda yazıda. Annem iki kez hamile kalmış her ikisini de doğumdan sonra kaybetmiş. Hem yaşının küçük olması hem evdeki iş yükünün fazlalığı neden olmuş. Yine de hiç sesini çıkarmadan her şeyi yükleniyormuş. Annemin yanında geçirdiği çiçek hastalığından sonra gözleri görmeyen Kadir amcam kalırmış hep. Babam diğer üç erkek kardeşi,küçük kız kardeşi Hatice, anne babası ve ırgatlarla birlikte her gün bağ bahçede çalışmaktan bıkmış. Zaten minyon tipli zayıf bir delikanlı imiş. On beş yaşında evlendirmişler onu. Bir gün dayanamayıp eşini alıp ayrılmak istediğini söylediğinde kesinlikle böyle bir şeyin olmayacağını, olursa desteklemeyeceğini söylemiş Fatma nenem. Babam o anda hiçbir şey dememiş, bir bahaneyle yanlarından ayrılıp kendini köye atmış.
Anneme: ’’Çabuk hazırlan gidiyoruz şehire’’ demiş.
Annem hamile haliyle sadece giysilerini alıp arabaya binmiş ve Kilis’e Meryem nenemin yanına gelmişler. (Fatma nenem ile Meryem nenemin kız kardeş olduğunu daha önce söylemiştim)
Meryem nenem babama daha önceden güvence vermiş zaten:
’’Sen bu kızı al. Ben hep desteğin olacağım’’ demiş. Babam da işte bu söze güvenerek kimseyle vedalaşmadan pılısını pırtısını toplayıp eşini de alarak köyü terketmiş. Aslında büyük bir cesaret. Çünkü her türlü haklarından vaz geçmiş oluyorlar köyü terk ederek. Kilis’e geldiklerinde Meryem nenem onlara bir odayı boşaltıp vermiş.
1960 yılı. Necati dayım birkaç aylık bebek. Mehamet dedem o sırada bir lokantada aşçılık yapıyormuş. Babam da dedemin yanında işe başlamış böylece. Köyde ağa çocuğu ama şehirde hepsi bitmiş. Hayatını sıfırdan kazanması gerekiyormuş çünkü.
Mevlüde teyzem ilkokul üçüncü sınıfta imiş. Annem evde diğer kardeşlerine de bakıyormuş. Veysel, Osman, Ali, Necati hepsi de küçüklermiş. En büyükleri olan Veysel, on üç yaşında imiş.
Bir kalabalıktan kurtulduk derken başka bir kalabalığın içine düşmüşler. Annem halinden memnunmuş. Kardeşleri ve babasının yanında olmak ona hep güven vermiş. Kendisi okuma yazma bilmiyormuş kardeşlerine derslerinde yardım edemese de ev işlerine yemeğe yardım ediyormuş.
Günler böyle geçiyormuş. Meryem nenem bu evin geçimi bir aşçının getirdiği şey ile olmaz deyip huduttan kaçak olarak geçirilen boncukları alıp, Antep’e götürüp satıp geliyormuş.
Bir gün Antep’ten boncuğa çok talep olunca Meryem nenem, dedemle babama olayı anlatmış. ’’Siz gündüz çalışırken ben boncukları teslim edip geliyorum. Bu ev başka türlü geçinmez. Dinlenme gününüzde üçümüz birlikte gidip malı teslim edip gelelim’’ diyerek onları da ikna etmiş. Yalnız bu konuyu konuşurken yanında Cemile bacısı ile bir de komşu kadın varmış.
Günü geldiğinde boncuğu vücutlarına sarıp minibüse binmişler. Meryem nenem oldukça rahatmış ama babamın nedense içinde bir sıkıntı varmış.
Necati dayım bir yaşında imiş ve emiyormuş daha. O halde Meryem nenem onu anneme bırakıp gitmiş. Onlar gittikten birkaç saat sonra annemin sancısı tutmuş ve evde kendi kendine doğum yapmış.
Minübüs Antep yolunda Kertil karakolunun önünde durdurulmuş.
Jandarmalar: ’’İhbar var herkes aşağı insin’’ diye bağırınca Meryem nenem: "eyvah" demiş.
Jandarmalar şoföre sadece bizimkilerin ismini vermiş. Bu yolcuları bırak siz gidin diye.
Şöför: ’’Ben kadın yolcumu bırakmam’’ diye diretmiş.
Jandarmalar: "Biz esaslı yerden ihbar aldık üçünün üzerinde de kaçak eşya var . Bunları götürmeliyiz" derken Meryem nenem yalvarmış: "Ne olur benim küçük yavrum var. Mustafa’nın da hanımı doğum yapmak üzere. Bize acıyın" deyip ağlamış.
Minübüste herkes ağlıyormuş.
Jandarma üzülmüş: "Sizi çok yakınınızdan biri ihbar etti!" demiş. Meryem neneme sen üzerinde ne varsa boşalt. Arabaya bin git. Biz seni görmedik ama bu ikisi bizimle gelecek diyerek dedemle babamı götürmüşler.
Babamın korktuğu başına gelmiş. Boncuk (oya boncuğu) o dönemlerde kaçak satılıyormuş. Nezarathaneye götürmüşler. Çünkü ihbar sağlam yerden gelmiş ve üzerlerinde boncukla yakalanmışlar.
Meryem nenem ağlayarak eve geldiğinde bir de annemi öyle görünce kahrolmuş iyice.
Bir gün iki gün üç gün bu eve ekmek lazım. Çocuklar hep küçük. Gözünü karartmış. Bu kez Veysel dayım küçük olmasına rağmen yanına almış. Kendi götürmemiş boncuğu boş gitmiş ama Veysel dayım daha on üç yaşında her riski göze almış.
Annem onlar gelinceye kadar hem abimi hem Necati dayımı emziriyormuş. Aralarında bir yaş var abimle dayımın.
Bu arada babam cezaevindeyken oğluma "Ümit" ismini koyun demiş.
Dedemle babama birkaç yıl ceza keseceklermiş. Durum belli olmuş. O zaman dedem babama: "Suçun hepsini ben yüklenirim mal benim derim demiş. Sen kızımın yanına git başlarında sen ol!" diye babamı ikna etmiş. Ve böylece babam da salıverilmiş.
Köyden anne babası gelip babamı köye dönmesi için ne kadar ikna ettilerse de babam reddetmiş.
Babam cezaevinden çıkınca soy ismini "Sarıca"dan, "Sarıcabağlı"ya değiştirmek ve yaşını büyültüp askere gitmek için mahkemeye başvurmuş. Annemle abimi bırakıp askere gitmiş. Annem, Meryem nenemlerde kalmış böylece.
Meryem nenem çok uyanık, tuttuğu işi koparan erkek gibi bir kadındı.
Ahmet Rasim caddesinde taksitle de olsa yıkık dökük bir ev satın alıp başını sokmuştu.
Dedem cezaevinde, babam askerde. Meryem nenem Veysel dayım ile canını dişine takıp kaçağa gitmeye devam ededursun annem her iki çocuğu da emzirip kardeşlerine ablalık ve annelik yapıyormuş.
Babam iki yıl askerlik yaptıktan sonra gelmiş ve işleri düzene sokmaya başlamış. Meryem nenem evlerinin yakınlarında bir kerpiç ev bulup babama: "Taksitle alabilirsin ödenir" demiş.
Babam varlıklı bir aileden gelmesine rağmen ailesinden para kabul etmiyormuş. O kerpiç evi ne yapıp edip almışlar ve içine girmişler. 65 yılında ben dünyaya gelmişim. Benden sonra birer yıl arayla Mesut ve Nuray doğmuş. İki yıl sonra da Hasan kardeşime hamileydi annem.Ve 69 yılında kardeşim Hasan dünyaya geldi.
Annem gündüzleri hiç boş durmuyor nakış makinesinin başında sürekli kasnak sallıyordu. Ben hep kardeşlerimi avutuyordum. Annem ne iş derse onu büyük bir gururla yerine getirmek için koşturuyordum. Ve bunca hengâmenin arasında bir de benim yaşımı büyülttürüp okula gönderdiler.
O arada babam bir gün lokantadan aldığı yevmiye parasına milli piyango bileti ile bir ekmek alıp eve gelince annem üzülüp ağlamıştı. Eve bir şey alamıyoruz. Çocuklar yolunu gözlüyor sen bir kağıt parçasına para mı verdin diye epey üzülmüştü.
Babam da bilmiyorum bunu almak istedim demişti.
"O gece çok ağladım" derdi annem. Tibil köyünden destek almak istemiyordu babam.
Birkaç gün sonra babam büyük bir heyecan ve sevinç ile eve geldiğinde anneme: ’’Yarın Ankara’ya gidiyoruz. Biletimize büyük ikramiye çıktı!’’ demişti.
O gece kim nereden nasıl duydu bilmiyorum evimizin içi mantar gibi akrabalar ile doldu. Babam kendisi ile yaşıt olan Abdulkadir dayısı ile gece Çayırağası otobüsüne binip Ankara’ya gittiler.
Ben o gürültü içinde annemin gülen gözlerine bakarak uyuyakaldım.
Bakalım gelecek günler bizlere neler getirip neler götürecek yaşayıp göreceğiz vesselam!
Başka bir "anıların içinde" buluşmak dileğiyle...
Esenlikler dilerim.
KARDELEN(Ayrıkotu)
25.02.2021
Tülay Sarıcabağlı Şimşek
Dinar/Afyonkarahisar
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.