DEDEMİN KARADUTU -III
Bu yazımdaki hedefim karadut ağacı hakkında inançlara bağlı sonuçları ortaya çıkarmak değildir. Sadece kendi doğup büyüdüğüm köyde karadut hakkında geçmişten günümüze yansıyan bazı unutulmaya yüz tutmuş “yaşanmış hikayeler”i okuyuculara yansıtabilmektir.
1960’lı yılların çocuklarından biri olarak İzvit’te karadut, çınar ve katran ağacına kutsallık atfedildiğini “dede” olarak söylendiğini duyardım. Onun için İzvit’in Karadutları hakkındaki anlatıma devam ediyorum.
Dut Ağacı Evin Mutluluğu, Bolluğu ve Bereketidir
Çocukluğumda bizim evlerimizde; bir evin önüne dikilen dut ağacının o evin mutluluğu, bolluğu ve bereketi olduğu anlatılırdı. Yine özellikle yaşlı kadınlardan “Karadut ağacına balta vurulmaz.”, “Karadut ağacı dededir.” şeklinde içine kutsallık katılmış cümleler denildiğini duyardım.
Bir arkadaşımız da sosyal medyadan ulaşarak “Dut ağacına çıkan çocukların daha dikkatli olmaları için; ‘Duttan düşen eşek olur.’ derlerdi.”[1] Şeklinde İzvit’in Karadutları anlatımıma katkı vermek istemiş. Bir başka dostum da “Ecdat yazı ve kışı karadutun yaprak açması ve dökmesiyle belirlermiş. ‘Karadut yaprak açınca yaz gelir, yaprak dökünce kış gelir.’ derlermiş.”[2] İfadesini ulaştırdı.
Dut Ağacımızın Gövdesi Yaralanınca Babam Ağladı
1930’lu yılların başında inşa edilen evimizin önüne bir de karadut ağacı dikilmiş. Bu karadut ağacına 1950’li yıllarda babam aşı yaptırıp mor dut ağacına çevirtmiş. Benim çocukluğumdan beri mor dutlarından yeriz. Üstelik bu dut ağacı yediveren cinsinden olup sonbaharda yaprağını dökene kadar dut veren bir cinstir. Bir dalda mor dutlar varken, hemen yanında yeni doğan koruk (ham) dutları görebilirsin.
Benim ad aldığım abim 1958 yılında öldükten sonra onun adını bana vermişler. Evimizin önündeki mor dut ağacına ölmüş abim “Bu dut ağacı benim.” dermiş. Bu dut ağacına kutsallık falan yükleme değil, sadece abimin hatırasını canlı tutmak yüzden olmalı ki, babam bu dut ağ acına gözü gibi bakardı.
1980 yılında evimize bitişikte bulunan eniştemin evi için bir traktör kum getirtilmiş. Traktörcü dut ile evimizin arasındaki boşluktan geçmeye çalışırken traktörün kasası dut ağacının gövdesini büyük bir şekilde yaralayınca babam çocuk gibi ağlamış, kızıp bağırmıştı.
Araya eniştemin babası girip traktörcüden bu yaranın üzerine sürülmek üzere 10 lira budak macunu parası alıp babama vermişti. Babam da macunu alıp gelinceye kadar çamur sürüp sarmış, macun gelince de yeniden ağacın yaralı gövdesine sürülüp sargıyı yenilemişti.
Bir ağaçtan iki tür meyve yeriz
2015 yılına geldiğimizde o eski yaralı bölgenin yukarısından yeniden ikinci bir karadut filizi çıkmış ve onu koruyup kocaman gövde oluşumunu sağladık. Bir ağaçtan iki tür meyve yemeye başladık. Sadece biz de değil komşular da gelip bu duttan yiyebilmekteler.
“Dut sebildir”
Diğer meyve ağaçlarından sahibinden habersiz yenilemeyeceğini hepimiz biliriz. Ama bir avlunun duvarından dışarıya taşan dut meyvesinden sahibinden habersiz yenilebilir “Dut sebildir.” derler. Ben yedim mi, hayır yemedim.
Durmuş Ali Özbek
[1] Muhammet Orbay
[2] Kerim Toslak