- 405 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Kuş Yarası ve Yeni Kanatlar
Yoktu birbirimizden farkımız. Acının fırınına düşmüştük, yaralıydık ikimiz de. Senin kanadın yaralıydı, benim ruhum. Senin için kanat neyse, benim için de ruh o idi.
Uçmak istiyorduk ışıklı, engin, hür semalarda. Hayat ağacının zümrüt kollarına konup şen şakrak sevda türküleriyle şakımak, muhabbet pınarından süzülen gül damlalarıyla gönlümüzü arıtmak, çiçek cennetinde rengarenk yuva kurmak, biricik yavrularımızın varlık ufkunda süzülüşlerini görmek, aydınlık bir tebessümle etrafımıza "merhabalar" dağıtmaktı dileğimiz.
*****
O yağmurlu cuma öğlesinde duvar dibinde bulduğum andan itibaren yeni umut, taze başlangıç, ne güzel arkadaştın sen bana!.. Birkaç günlüğüne hayal çemberim, konuşma hatta yazma vesilem, ilham pınarım, ilgi odağımdın... Aynı zamanda korkulu bekleyişim, titrek hassasiyetim. Ya şimdi?..
Ölümünle birlikte yaşama sevincim de öldü; can yoldaşı olmanın cıvıltısı, yeni dostluğun hazzı da.
Hani zümrüt yeşili hülyalarda uçacak; nice tehlike ve avcıdan kaçıp ümitle korku arasına sıkışan kalbimizi teskin edecek; birbirimizin göz yaşını silecek; felaket, acı, yokluk ve çaresizliğe rağmen sabır, azim, tevekkül ve kadere tutunacaktık?..
*****
İçin gitmişti pencere diplerinde; gözünü dışarıya, aydınlığa, göklere dikmiştin hep. Baş ucundaki suya, yeme, tatlı sözlere rağmen sıcacık odayı zindan; bir an önce iyileşmen için çevrende pervane olan bizleri düşman; iyi niyetimizden kaynaklanan şefkat gösterilerini yalan olarak algıladın belki.
Ama nasıl razı olurdu vicdanımız, kara soğuğun dişlerinde, aç bir kedinin pençesinde, bir merhametsizin ellerinde titremene, can çekişmene... Merhem olmak, derman olmak istedik sızına; neşeli neşeli cıvılda, bir avuç coşku, bir yudum mutluluk ol, istedik.
Aynı gün bitecekti baba evindeki misafirliğimiz. Yarıyıl tatili bitiyordu, okula dönecektim. İçimde yeni bir hicretin, hasretin, gurbetin, esaretin yarası uç verip büyümeye başlarken; seni o çok alıştığın ve özlediğin mavi göklere salıverecektim; benim yerime de özgürce uç diye. Salmazdan evvel kanadını hayalen divit yapıp hatıralara daldıracak ve üç beş kelam karalayacaktım sana dair; tınısı bambaşka tarzda fakat...
*****
Zıp zıp gezer dururdun odada, ele avuca gelmezdin. Hatta göz göze gelmek istemezdin. Bu kadar sabırsız olabileceğin aklıma gelir miydi hiç?..
Ayrılmanın hüznüne rağmen seni hürriyetine kavuşturacağım, içten nağmelerle beni uğurlayacağın, ardımdan kol kanat sallayacağın o nîrengi ânına kadar tahammül edemedin.
Hayata yeniden tutunmanı dört gözle beklerken, kavuşacağın bu yeni hayatın "ölüm" olacağını; sonsuzluğa dalan gözlerinin loş ışığında bin hüzne bulanacağımı kim bilebilirdi?
Kahır yüklü, kabullenilmesi güç fakat doğum kadar tabiî, dünya hayatının bu en hırçın ve acı hakikatini, tiz bir güfte ama bas bir beste olarak nakşettin yüreğime... Yaralı kanadını ölümün kanatlarıyla değiştirip zifirî bir gecede uçup gittin.
Dönüşü yok artık bu uçuşun. Söndürdün son nefesinle umut lambamın yeşil ışığını... Birkaç gündür kanayan kanadındı, hasretindi; şimdi ise yüreğimdir.
*****
Rahat mısın şimdi orada? Gözyaşlarımın sıcaklığı hâlâ ısıtıyor mu içini? Şu bir karış ötede cansız yatan vücudunun çok ötelerindeki ruhunun, şu yazdıklarımdan haberi var mı? Dert denizine düşen kalbimin buruk çırpınışlarını duyuyor musun? Rahatı, teselliyi, şifayı, özgürlüğü, emniyeti, buldun mu yokluğun kollarında? Dostunu böyle çaresiz, gözü yaşlı, bir yaşlı gibi perişan ve mutsuz bırakmaya dayanabilecek misin? Bilemedim mi kıymetini, anlayamadın mı sevgimi?.. Erken değil miydi bu gidiş? Zamansız ayrılışın yeri var mıydı kitabımızda?..
Beraber kanat çırpsaydık güneşe, hürriyete, yıldızlara, sonsuzluğa; el ele uçsaydık yeni çiçeklenmeye başlayan badem ağacına; doya doya yudumlasaydık baharı; en özgün melodilerle şenlendirseydik hayat dalını; yeniden yâd etseydik sevda masalını.
Olmadı işte!.. Bırakıp gittin ya da mecburdun gitmeye. Sen de istemezdin böyle olmasını değil mi?.. Duymak istemediğimiz ölüm ve ayrılık borusu, bu kez de senin için çaldı, öyle mi?!.
Ah, zavallım!.. Son perdede dünya sahnesine kapanan gözlerin, hüzün çanağına dönen çehremi göremeyince, ansızın duruveren kalbin, kalbimin sızısını nasıl anlasın?..
*****
En has gözyaşlarımla yıkadım, gönül ocağında ısıttığım ellerimin sıcaklığıyla da kefenleyeceğim seni. Tabiatın döşeğine usulca yatırıp son kez bakacak ve birkaç güne kadar bir parçası olacağın toprağı, yorgan gibi üzerine çekerken "iyi uykular" dileyeceğim sana.
Lisân-ı hâlinle gözüme, kulağıma, vicdanıma haykırdığın şu ibretlik hadise, kütüphane raflarını dolduran ciltler dolusu sözden daha açık, daha gerçek, daha trajiktir. Çok çarpıcı surette verdiğin bu müthiş dersi ve bu dersin pek kıymettâr hocası olan seni, ömür buyunca unutmayacağım.
*****
Az evvel varlık sahnesine kapanan gözlerin, yepyeni menfezler açtı ömrümde. Sana dair umudumu, heyecanımı, seninle birlikte toprağın sinesine gömmüş olsam da başka boyutta taze umutlarla, farklı bakış açılarıyla yeniden doğdum/ kanatlandım ben… Ölüp yeniden dirilmek bu mu acaba?.. Artık senin için de nefes alıyor, senin yerine de görüyorum.
Müsterih ol sevgili kuşum!.. Hayâlin ve veciz hâlin, her zaman bir "ibret levhası" olarak baş ucumda asılı olacak; hatıran bir inci tanesi gibi hep sinemde yaşayacak.
*****
Huzur içinde yat, can dostum!.. İyi uykular…
*****
(04/01/2021 tarihinde, Ihlamur Dergisi’nin 98. sayısında yayınlanmıştır; yıl:13, cilt:17, sayı:98, Ocak 2021, sayfa:56-57)
*****
(İlk yazılış tarihi: 07/02/2000, 10:52-11:48; Kızılbel)
(İlk tashihler: 7-8-12 /02/2000 ve 09/03/2000)
(İlk ismi: Kuş Yarası; 08/02/2000, 23:20; Kızılbel)
(Son tashih zamanı: 14/02/2021, 19:01; Şeker Toki, Kocasinan, Kayseri)
*****
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.