- 505 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
ADIM DUYGU...
Hiç olmadık ve umulmadık bir anda gözyaşlarımızın o yanaklardan usul usul akıp, gitmesine gerekli gereksiz sebepler yarattığımızın hiç farkında değiliz.
Bilimsel açıklamalara bakacak olursak durum açık ve nettir. Bu konunun, hormonların topluca kendi kendine dövünme ve yok etme çığlıklarından ibaret olduğuna inanılır.
İnsanın anlık duygu patlamasının yüksek ve alçaklığını ölçen bir his düğmesi ve kaldıracı olabilir mi? benim çılgınca düşüncelerimin hız limitine göre yola çıkarsak neden olmasın ki! Evet, bu mümkün gibi görünüyor.
Mesela! Tanımadığın bir insanın ölüm haberi ve TV de izlenen acıklı bir film sahnesi olsun, ona bir bakmışsın ki pür dikkat sahiplenmiş, yaşamından seni inciten yani kısaca yaralayan şeylerin görüntüsü gözünün önün de canlanır. Her şey o filme, ölen insana ait değilmiş gibi davranışlar sergilemenin tek belirtisi o göz yaşlardır.
Bu sırada hasta siz tanısını koyanın sizin olması Ölenin yaşı ve ölüm şekline birebir benzer kesitler karşına çıkar. Buna duygudaşlık yolu ile yaklaşımını o çerçeveyi resmileştiriyorsun…
Açıkçası o an hissettiklerine rahat teslim olan duygusal yaradılışın hakkını kullanırsınız. Keza bulunduğunuz hayat şartları sizi gittikçe yalnızlaştırıp sulu gözlü hale getirir olmasına kendi ellerinizle sebep oluyorsunuzdur. Bir türlü gülmek kadar ağlamayı da hayatınızda normalleştiremezsiniz.
Kendinizi mutsuzluğa ait hissettiğiniz an günlerce hatta aylarca mutluluğa sahip çıkamamanın o garip kaçış hikâyeleri adı altında bir nevi kendi kendini savunma mekanizması yaratmada büyük başarı elde eder. Bir köşede kapı gıcırtısına, su sesine, lambanın açık oluşuna bile ağlarsınız.
Duygu bozukluğu aniden gelişen bir şey olmadığı gibi yavaş yavaş sizi ele geçirdiğinin ilk belirtisi gözyaşınızı herkese yaren etmeniz ve sebepsiz öfke tekrarının çoğalmasına engel olamamanızdır. Ve içerisinde onu besleyen damarların bağlantı noktalarının birbirine dolaşık size hiçbir tepki vermemesi de var. Tıpkı çamura saplanmış bir araç gibi, üstünlük hakimiyetin yok debelenir geri yerinde saydırır da.
Oysa ki! Dün İstanbul’un bembeyaz karlara teslim oluşuna en çok da ben sevinmiş idim. Ve hiç düşünmeden sabahın sekiz buçuğunda sokağa attım kendimi; elim, ayağım buza kesene kadar karların içinde tepinip durdum. Hemde için içine sığmayan bir çocuk gibi…
Beynimizde şekillenen her ne varsa istediğimiz vakit onu bozup yerine yenilerini koyulabileceğimizi unutmamamız gerekir .Kar yağar da. erimesine engel olacak hiçbir şey var mı? elimizde...
"düğüne gider oynarsın cenazeye gider ağlarsın"
Kesinlikle aksini kimse iddia edemez
Şimdi beyaz gelinliğini giymiş İstanbul’u , sıcak ev halimle elimde kahve fincanı vaaaaş dışarıda kalan diğer canlara göz yaşı dökmüşüm.
Yapacaklarımızın sınırını biz çizeriz bir kap yiyecek verebiliyorsak ne mutlu bize…..
YORUMLAR
gönlünze sağlık güzel bir yazı. kar düşlerimiz sevincimiz üzüntümüz ya dışarıda kalanlar. demeden duramıyoruz güzellik sevinç burukluk hepsi iç içe. hayat bu fanilik bu.
Şadiye gürbüz(zaralıcan
saygılarımla