- 540 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Umut doğdu bir gün
Yıl 2012 mevsimden yaz. Umutsuzluğun umut doğurdu bir gün bindim bisikletime. Arkamda üç yaşında oğlumlu beraber düştüm bir yola. THK Eğitim Merkezi’nin giriş kapısına geldim. Güvenlik görevlisi içeri giremezsiniz yasak dedi. Kardeşim dedim THK işçi alıyomuş bende bir form doldurup gidicem dedim. Güvenlik ısrarla böyle bir şey olmadığını ve gitmem gerektiğini söyledi. Umut bu ya, bende ısrarla girmem gerektiğini. Yok tu, var dı derken bir cesarettir ki ara dedim yetkili kimse görüşmeden gitmeyeceğimi söyle dedim. Aradı. Bu yoldan doğru git idare binasına orda Emel hanım seni bekliyor dedi. Tuttum benim ufaklığın elini, girdim idari binaya. Uzun boylu, takım elbiseli bir bey oralarda dolaşıyodu. Bakarmısınız dedim. Buyrun dedi. Ya dedim ben Emel hanımın odasını arıyorum. Şu koridorun solunda dedi. Şey dedim ben görüşene kadar oğluma bakarmısınız dedim tabi dedi. Kan ter içinde girdim odaya. Kadın beni baştan aşağıya süzdükten sonra buyrun dedi. İşçi alımı varmış form doldurmaya geldim dedim. Evet vardı lakin eleman alımı bitti hatta elemanlar iki gün sonra işbaşı yapacaklar dedi. Bakın dedim benim işe ihtiyacım var, çalışmam lazım benim üç tane çocuğum var lütfen dedim. Bakın anlamıyorsunuz galiba işçi almıyoruz ve ayrıca size uygun bir iş yok dedi. Peki dedim aldığınız elemanları hangi sıfatla işe aldınız dedim. Temizlikçi, bulaşıkçı dedi. Bu işler size uygun değil dedi. Neden dedim. Bakın dedi siz kendinizi çok iyi ifade edebiliyorsunuz, görünümünüz ona keza siz ne anlarsınız temizlikten, bulaşıktan dedi. Emel hanım benim işe, sizin işçiye ihtiyacınız var. En iyi şekilde yaparım bu işleri. Çocuklarıma bakmak zorundayım dedi. Lütfen bir form doldurayım dedim. La havle çeke, çeke. Peki doldur dedi. Ben formu doldururken koridorda oğlumu bıraktığım takım elbiseli bey odaya girdi. Odada çalışanlar ayağa kalkıp, buyrun başkanım felan, ben istifimi bozmadan formu doldurmaya devam ettim. Adam işiniz bittiyse oğlunuzu bırakabilirmiyim dedi. Tabi dedim.Bıraktı çıktı odadan. Dizlerime oturttum form doldurmaya devam. Emel hanım oğlunuzun başkanın yanında ne işi var dedi. Bende binaya girdiğimde dolanıyodu, kardeş şu çocuğa bi bakıver iş için geldim dedim. Tamam dedi dedim. İlahi Dilek hanım o Hakan bey. THK’nın başkanı. Yani buranın en üst sorumlusu. Ayrıca Albay kendisi çok ayıp etmişsiniz dedi. Sonuçta oda insan değilmi dedim. Kızarıp yandığımı farkettirmeden. Bitirdim. Verdim. Referansı boş bırakmışsınız dedi. Biz buraya yeni taşındık. Tanımam etmem kimseyi desemde, olmaz bir isim gerekli dedi. İlçe belediye başkanının ismini yazdım. Peki dedi. Hiç umutlanma, çok istedin diye bu formu doldutturdum dedi. Teşekkür ettim Nasip diyerek çıktım odadan. Yüzümde saçma sapan bir tebessüm vardı. Yolda inen planör ve paraşütleri seyrederken hayal alemi gelip geçti gözümün önünden. Güvenliğe geldiğimizde tekrar ne oldu yedikmi sizin kurumunuzu deyişim dün gibi kulaklarımı kaşındırmaya yetiyor. Bindik bisiklete doğru belediye binasına. Başkanın odasına girdik. Dedim işte filancanın gelini, şunun da eşiyim. THK’ya form doldurdum. Referans istediler sizin adınızı yazdım. Bilginiz olsun. Ararlarsa yardımcı olun rica ederim dedim. Tamam dedi. İlçe küçük olduğu için herkes, herkesi tanıyo, ama ben kimseyi tanımıyorum. Çıktık eve geldik. İçimde kelebekler uçuyo. Öyle bir çaresizlik ki kulağım telefonda garip bir duygu. Umudumu fena bağlamışım, gökyüzünde uçuyor hissi. Bir sigaram bile yok içmeye. Derken telefon çaldı. Emel Hanım. Yarın şu saatte burda olun. İşte bu dedim. Biliyordum. Evin dördüncü çocuğu ben oldum. Zaman geçmiyodu. Kaç km yol yürüdüğümü inanın hatırlamıyorum. Eşim çalışmama karşıydı, ama yarı aç yarı tok yaşamaktan, çocukların ihtiyaçlarına yetişememekten bıkmıştım artık. Büyük ve ortanca oğlum okula gidiyordu. En küçük oğlum bakıma muhtaçtı. Ve ben her şeyi göze alarak gittiğim iş kapısına kabul edilmiştim. Eşim şehir dışında çalışıyor, aldığı para yetmiyordu. Bunu anlamış olması içimi acıtıyordu. Eşimi aradım. THK’ya form doldurdum. Yarın da görüşmeye çağırdılar dedim. Hayır dedi. Küfürler canlı. Boşarım dedi. Boşa dedim. Ben çocuklarım için çalışacağım dedim. Hayır diyor bağırıyor, hakaretler. Bana bak dedim oğlun 5 tl kitap parasını yokluktan götüremedi. Annen babanne olupta 5 tl veremedi. Sen neyin kafasını yaşıyosun. Ben orada çalışacağım dedim,kapattım telefonu yüzüne. Ağır oldu ama haketmişti. Ağla, zırla sabah oldu. Heyecan dorukta. İşim olacak, umutlarım umut doğurmaya başladı. Emel hanımın yanına gittim. Beni güleryüzle karşıladı. Nasıl oldu ben bile şaşıyorum dedi. Aldığımız elemanlardan birisi arayıp çalışamıyacağını söyledi. Bizde onun yerine sizi çağırdık. Yemekhane bölümüne bulaşıkçı olarak kabul ederseniz dedi. Etmem mi Emel hanım ne iş olsa yaparım, yeterki iş olsun dedim. Tamam diyerek elime bi liste tutuşturdu bunları yaptır, iki gün sonra iş başı dedi. Yeniden doğmuş gibi sevinerek çıktım. Cepte beş kuruş para yok. Sağlık raporu, fotoğraf vs. Ablamı arayıp borç para istedim. Sonra annemi. İş bulduğumu, gelip küçük oğluma bakmasını istedim. Kanat takıp geldi. Çok mutlu oldu. İş başı günü geldi, çattı. İki dirhem, bir çekirdek gittim. Yemekhanenin kapısımı çaldım. Herkes şaşkın bir bakış. Buyrun dedi Aşçı. Bugün işe başlıyorum. Hayırlı olsun dedi. Nereye dedi. Buraya dedim. Pardon ne iş yapcaksınız dedi. Bulaşık dedim. Bir kahkaha koptu mutfakta. Dalga mı geçiyordunuz dedi. Hayır dedim. İnanmıyorsanız Emel hanımı arayıp sorabilirsiniz dedim. Aradı. Tamam dedi. Garip bakışlar arasında elime bir önlük tutuşturdular aralıksız akşama kadar bulaşık yıkadım. Mutluydum. Azıcık aşım, kaygısız başım. Kimseye yük olmadan yaşamak, kendine güvenmek, dimdik ayakta durmak ne güzel bir duyguymuş meğer. Yaptığım işten hiç gocunmuyordum.Herkese yardım ediyor, her işi öğrenmeye çalışıyordum. Yemekhane eskisi gibi değildi. Her yer pırıl, pırıl olmuştu ve bu kimsenin gözünden kaçmamış olsa gerek. Başkan beni çağırdı. Tebrik ederim işe adapte oldunuz herkes sizden çok memnun dedi. Biz sizi protokole garson olarak seçtik. Neden dedim diyer iki arkadaşta var. Hak geçmesin hepimiz bulaşıkçı olarak girdik dedim. Siz onlardan farklı bir karektere sahipsiniz. Kendinizi güzel yetiştirmişsiniz. Diksyon güzel, duruşunuz güzel dedi. Peki başkanım dedim. Haa bide unutmadan özgüven zirvede. Kardeş şu çocuğa bakarmısını unutmuyorum dedi. Özür dileyerek çıktım yanından. Gel zaman, git zaman Albaylar, Yarbaylar Belediye Başkanları, kısacası büyük başların, THK’ nın şef garsonu olmuştum.Yemek yapılan bölümdede hiç boş durmaz, iki gözüm aşçı Ahmet ustadadır. Tadına bak, onu getir, yok karıştır derken ufak, ufak yemeklere de dahil olmaya başlamıştım. Çok yoruluyordum ama her gün yeni insanlar, yeni işler öğrenmek beni ziyadesiyle mutlu ediyordu. THK mutfağının gülen bir yüzü olmuştum. Bir yandanda dışardan açıköğretim sınavlarına yazıldım. Kendime hedefler belirleyerek, öğrenerek, ezilerek kendimi genişletmeye devam ettim. Her işi yapıyordum da yemek başka bir keyif. Ustada bunun farkındaydı. Elimde lezzet vardı da yok tecrübeymiş, belgeymiş bunlar yoktu. Bunları fırsata çevirmeliydim. Elimde bir meslek. Kalfalık kursuna yazıldım. Sonra ustalık, ve usta öğreticilik. 2017 Yılında zorunlu sebeplerden dolayı THK’dan ayrıldım. Tüm diplomalarımı aldım. THK’da bulaşıkçılıkla başlayan iş hayatım, beni ondan sonra Aşçılık, ustalık olarak devam ettirdi. Şu an usta başı olarak görev yapıyorum. Nasibe inancım sonsuzdur. Ne oldum değil, ne olacağım düşüncesi aklımın bir köşesinde her gün hatırlatır bana kendisini. İnsanın isteyipte başaramayacağı hiç bir şey yoktur. Yeter ki doğru yolda olalım.
YORUMLAR
Yazınızı zevkle okudum hatırlanması gereken güzel olduğu kadar düşündürücü bir anı sizin gibi ve sizin yerinizde olan milyonlar var bu ülkede Allah sonumuzu hayır etsin bir gün düzelir umuduyla kal sağlıcakla
esesligizem
Saygılarımla