- 459 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DAR AĞACINDAN İNEN KİTAP
12 Eylül’den hemen önce ülkesini terk ederken ayrılığın bu kadar uzun süreceğini bilmiyordu. Ardında şiirlerinden, kitaplarından dolayı hakkında açılmış 100 yılı aşkın hapis istenen davalar bırakırken kafasında Yılmaz Güney’e verdiği söz vardı. Sözünü tutmuş, Yılmaz Güney’in kaçışını sağlamıştı. Ama açılan davalardan aklanıp geri dönmesi tam 17 yıl sürdü.
Şiirleri hiç bir antolojide yer almayan, hep yanlarında durduğu solculara da, karşısına dikildiği düzene de yaranamayan bir yazardan: Edebiyat dünyasının ’’lanetli şair’’ i Nihat Behram’dan söz ediyorum. İlk şiirini 1967’de yayımlayan ’’aşkın ve devrimin’’ şairinden...Kaderi, 1968’in efsanevi üç gençlik liderinin hayatını anlattığı kitabı Darağacında Üç Fidan’la kesişti. Kendisi 17 yıl sürgünde, kitabı da tam 22 yıl yasaklı kaldı.
12 Mart rejiminin ardından 6 Mayıs 1972’de, 1960 ihtilalinin ipe çektiği üç politikacının , Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın öcü alınırcasına, henüz yirmili yaşlarını süren Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan darağacına gönderilmişti. Aynı kuşaktan Nihat Behram, iki yıllık bir hapisliğin ardından1976’da Vatan Gazetesi’nde idamlarının dördüncü yılında onların öyküsünü anlatmaya başladı. ’’Darağacında Üç Fidan.’’
18 gün süren belgesel röportajda asılan üç gencin son günleri, infaz gecesi, idam sehpasındaki son sözleri yer alıyor, kamu vicdanını bugün de kanatmaya devam eden yargılanmanın yenilenmesi isteniyordu. Behram’ın yazdığı Savaş Ay’ın fotoğrafladığı dizinin her bölümü kovuşturmaya uğradı, gazete her gün toplatıldı, açılan davalarda istenen hapis cezaları 100 yılı bulmuştu. May Yayınları tarafından basılan kitabın kaderi de farklı değildi. Kitap bir ayda altı baskı yapmış ama toplatılmaktan ve yasaklanmaktan kurtulamamıştı. Bu yasak Ankara DMG’nin kitap için beraat kararı verdiği 1996’ya kadar sürdü. 68’li üç gencin destanı olan ’’Darağacında Üç Fidan’’ 68’in 30. yıldönümünde Gendaş Yayıncılık’ın hazırladığı yeni baskısıyla okuyucunun karşısına çıktı.
Peki, Nihat Behram ’’Darağacında Üç Fidan’’ ı nasıl yazdı, neler yaşadı?
Behram’ın bu soruya yanıtı şöyle:
’’İlk gençliğimi bugün 68 kuşağı denen insanlarla birlikte soludum. 1998’de 30. yılının kutlandığı 68 dönemi, hiçbir haksızlığı hazmedemediğimiz, aynı zamanda sevdalarımızı ülkemizin aydınlık geleceği ile birleştirdiğimiz yıllardı. Deniz Gezmiş Haydarpaşa’dan . Snan Cemgil mahalledeki top sahasından arkadaşımdı. Evdeki hesabın çarşıya uymayışı olarak açıklanırsa, 1960’ların 70’lere vardığı dönem Türkiye’de aynı zamanda büyük baskıların, toplumsal karmaşanın, karışıklıkların da yaşandığı bir dönem oldu.’’
Sonra 12 Mart darbesi geldi. Nihat Behram bu darbeden de aldı nasibini. Hapse girdi, eziyet çekti. Şair o günleri anlatıyor:
’’-1972-74 yılları arasında cezaevindeyken iç dünyamda korkunç fırtınalar yaşadım. 1974 genel affıyla cezaevinden çıktık. O dönemki şiirlerimiz derin fırtınalarla yüklüdür. Bir yandan sevgililerimizden , bir yandan ülkemize bağlılığımızdan koparılarak cezaevine girmiştik. Yaşadığım dönemi şiirin ötesinde bir de yazıya dökmek istiyordum. Bu belgeler, anlatılar dizisi o dönemde başladı. İlki ’’Darağacında Üç Fidan’’ ’dı ve Denizlerin dördüncü ölüm yıldönümünde yazı dizisi olarak Vatan gazetesinde yayımlanmaya başladı. Hiç kimse yazı dizisinin sorumluluğunu yüklenmedi. Dolayısıyla basın tarihinde ilk olan bir çözüm bulundu. Yazılarımın çıktığı sayfanın sorumluluğunu ben üstlendim. Her gün bir dava açıldı. Yazıyla beraber Deniz’lerin davasının yeniden gündeme gelmesi için bir kampanya başladı. Faruk Eren, Niyazi Ağırnaslı, Orhan Apaydın, Alp Kuran gibi o dönemin ünlü hukukçuları bu kampanyaya yazılarıyla katıldı. Ben Deniz’lerin şahsında 68 kuşağını şiirle yoğurarak şarkısını yazmak istedim. O kitap onların bir şarkısıdır ve aradan geçen bunca yıla rağmen aynı tazelikte ayaktadır.’’
’’O döneme kadar hiçbir kitaba böylesine baskı yapılmamıştı. Talep edilen cezalar kısa sürede 100 yılı buldu. Bir süre sonra May Yayınları’ndan kitap olarak basıldı. Çıktığı gün, okuyucular yayınevinin önünde kuyruklar oluşturmuştu ama daha birinci ayı içinde yasaklandı. Polis matbaayı, yayınevini bastı. Kitaba ilişkin bütün malzemeler tahrip edildi. Kitapla ilgili davalar, 12 Eylül’e yaklaşırken sivil mahkemelerden askeri mahkemelere devredildi. 1980 darbesinin eşiğindeki günlerde avukat Orhan Apaydın , hakkımda yeni bir tutuklama kararı verileceğine ilişkin beni uyardılar. Türkiye’den ayrıldım.’’
’’Davalar 1996 yılına kadar sürdü. Uzun yıllardan sonra Ankara DGM kitabımla ilgili beraat kararı verdi. Ben 22 yıl kitabımın yeniden basılmasını bekledim. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan halkın vicdanında hiç suçlanmadı. İdam cezaları o zamanki siyasi iradenin vermiş olduğu haksız bir karardır. Deniz’lerin davası yeniden açılmalı ve itibarları iade edilmelidir. Bunu söylemeyi hala kendim için bir görev olarak görüyorum.’’
Nihat Behram, 1967-97 arasında yazdığı şiirlerde neyi yaşamışsa onu yazdı.O, bir ucu Karacaoğlan’dan, bir ucu Nazım Hikmet’lerden, bir ucu Tevfik Fikret ve Ahmed Arif’ ten gelen bir anlayışın içindeki bir damladır. O, insanların sevgi dolu ve barış içinde olmalarını istedi hep. İsyankarlığı, kesin politik ve isyan meraklısı olduğundan değil, doğduğu topraklarda haksızlığın hiç eksilmemesindendir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.